25 Ağustos 2014 Pazartesi

Pakistan ve Hindistan’ın Kronolojik Anlaşmazlıkları


Pakistan ve Hindistan’ın Kronolojik Anlaşmazlıkları ve Bölgesel Sorunlar

  

GİRİŞ

 Orta Asya’nın en önemli sorunlarından biri Keşmir Bölgesi’dir. Keşmir coğrafi olarak gerek jeo-stratejik gerek ise jeo-politik açıdan yıllarca sorunlu bir bölge olarak çözümsüzlüğe hapsedilmiştir. Pakistan, Hindistan ve dolaylı olarak bölgesel sınır sorununa bir şekilde müdahil olan ülke ise Çin’dir. İngiliz ve Fransız sömürgesi yıllarından sonra bölgedeki sınır anlaşmalıkları ve sınır anlaşmazlıklarından doğan çatışmalar ve şiddetsel eylemler gittikçe artmıştır. Toprak ve milliyet kavramı arasında boşluğa düşen ülkeler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra toprak genişliği hayaline kapılmış yada sınırsal sorunlar bu ülkelerin ekonomik, siyasi, diplomatik ve askeri bir çok alanda ihtilafa yol açtırılmıştır. Masadaki anlaşmalara göre resmi olarak sömürge alanından çıkmış fakat bağımsızlıklarını kazan bu ülkeler bağımsızlıklarını kazandıkları andan itibaren fiili alanda yaşadıkları zorluklar sömürgeci devlet ve toplulukların elini gizli yada açıktan güçlendirmiştir. Tarihsel ve dinsel birçok faktörün devreye sokulduğu ve birden çok tarafın soruna müdahil olduğu ikili yada üçlü sınır anlaşmazlıkların git gide bölgesel sorundan çıkarak küresel sorunlara sürüklendirilmiştir. Bir devlet yada imparatorluğun çöküşünden itibaren sınır ve çıkar faktörleri yıllarca sürdürülmüş, bölgesel kazanımlar ve ittifaklar tehdit ve şiddete dönüştürülmüştür. Uluslararası İlişkiler alanında birçok sorunun temelini oluşturan taraf çokluğu ve dolaylı müdahaleler bu sorunları çıkmaza hatta çözümsüzlüğe kadar götürmüştür. Pakistan’ın toprak hakkı talebi, Hindistan’ın bölgesel ve küresel çıkarlarını göz ardı etmeksizin anlaşmaya yanaşmaması, Çin gibi komşu olan ülkelerin dolaylı yada doğrudan taraf oluşturmaları, Afganistan ve Bangladeş gibi sınır komşularının iç siyasi ve askeri anlaşmazlıkları bölgedeki sınır tanımazlığa örnek olacaktır. Orta Asya’daki Keşmir sorunu diğer ülkelerin Veziristan, Uygur Özerk Bölgesi ve Arakan gibi birçok problemin yanına eklenmesi bölgesel ve coğrafi sertleşmeleri peşinden sürüklemektedir. Sınır yada siyasi birçok sorunun ülkeler açısından askeri bir tehdit olarak algılanması beraberinde savunma gücü yada saldırı gücü oluşturmaları bu sorunların çözümünü daha çok ötelemektedir. Bölgesel ve Küresel sorunların en çok kazanım sağlayan faktörleri silah satıcıları ve çatışmadan fayda sağlayan diğer ülkelerdir. Uluslararası örgütlerin bölgesel yada ikili sorunlara karşı çoklu alternatif bir çözüm üretememesi beraberinde anlaşma ve müzakere aşamalarındaki başarısızlık ve yetersizliklerinde eklenmesi ile birlikte tarafların tehdit ve yalnızlık algıları daha çok pekişmekte ve askeri seçenekleri tercih etmektedirler. Hindistan’ın askeri gelişimi ve ikili teknolojik gelişmeleri sorunun tarafı olan Pakistan’ı yakından tedirgin etmiş olmakla birlikte Pakistan’da askeri kalkınma ve kapasite artırımını diğer ülkeler ile geliştirmiştir. Sınır problemlerinin yada toprak taleplerinin yıllar geçtikçe askeri caydırıcılık ve taktiksel silah yarışına sürüklenmesi bölge için büyük bir tehdittir. Bu tehditsel girişimsel caydırıcılık alanında kullanılmak istense de dolaylı müdahil ülkelerin yada grupların yanlış bir adımı ikili sorunu bölgesel bir savaşın eşiğine sürükleyebilir. Dünyada’daki silahlanma ve caydırıcılık hareketleri birden çok devlet için cazip gelmiş ya da zoraki bir adım olarak algılanmıştır. Pakistan’ın son yıllarda terör ile mücadelesi ve Afganistan ile olan ikili restleşmeleri Hindistan için gerçekten büyük bir avantaj gibi görünse de Hindistan’ın insan popülasyonundaki çarpıklığı, güçlü görünen ekonomik zayıflılığı ve Çin ile başlatılan teknolojik ve nükleer yarışa ek olarak Rusya ve ABD faktörü de bölgedeki ekonomik ve teknolojik yarışı adeta restleşmelere doğru sürüklemektedir. Restleşmenin bir kazanım yada fayda sağladığını düşünen taraflar ileri aşamalarda karşıdaki tarafı yavaş yavaş kaybetmenin, yeteri kadar cesaret gösterememenin ve sorunun göz ardı edilerek farklı talepler sunulmasının adeta önünü açacaktır.
 

Dünya’daki birçok ikili sorunun taraflarca birbirlerini anlamaları için olanak sağlamak, bölgesel kazanımların küresel bir kazanım olması yada insan varlığının değerli bir kaynak olduğunun taraflarca kabul edilmesi ve askeri seçeneklerin ortadan kaldırılmasını sağlamak, ayrıca sorunun en alıcı can noktası olan kronolojik ve geleneksel kalıntıları sonlandırmak ve sorunu çok taraflı bir sürece sürüklememek sorunu masada ve sahada minimilize etmenin yönlerini tartışmak etkili olacaktır.

 

 
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından dünya ABD ve SSCB’nin önderliğini yaptığı iki kampa bölünmüştü. Bu savaş sonrası döneme klasik Uluslararası İlişkiler literatüründe Soğuk Savaş dönemi denir. İki kutba ayrılmanın temelini 1917 Ekim devrimine dayandırmak mümkün, çünkü bu süreçle birlikte dünyada birçok devlette olduğu gibi batı toplumlarında da Sovyetler Birliği’ne yönelik ciddi kuşkular uyandırmıştır ve bu kuşkular İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra yaşanan gelişmelerle, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerle Sovyetler Birliği’nin ilişkilerini gerginleştirmiştir. 

 Savaş sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu sistemde ABD ve SSCB önderliğindeki her iki blok da aralarındaki çatışmaya ideolojik bir çatışma görüntüsü vermeye çalışmıştır. ABD dünyanın savunmasını üstlenirken, Sovyetler Birliği ise o dönem terminolojisiyle Üçüncü Dünya ülkeleri olarak adlandırılan devletlerin bağımsızlık mücadelelerinden yararlanarak kendi hegemonyasını, siyasal ve ekonomik etkisini yaymaya çalışmıştır.  

İki kutuplu dönem belki de bağımsızlaşma hareketlerinde çarpan etkisi yaratmış ve bu dönem itibariyle uluslararası arenaya yeni aktörler girmeye başlamıştır. Bu dönemde İngiltere sömürüsünden kurtularak bağımsızlıklarını ilan eden Pakistan ve Hindistan dünyada yaşanan sürece çok hızlı entegre olmuştur. Fakat kurulan birçok devlet gibi bu iki devlet de günümüzde bile çözemedikleri sorunlarla karşı karşıya gelmiş ve bağımsızlıklarını kazandıkları günden beri birbirleriyle geçinemeyerek birçok defa silahlı çatışmaya girmişlerdir. 1948’de bu çatışmaların ilkinin sebebi halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan, asıl adı ile Jammu ve Keşmir veya kısa adı ile Keşmir’dir. 

Pakistan, Hindistan, Çin, Tacikistan ve Afganistan arasında bir bölge olan Keşmir uzun yıllar İngiltere sömürüsü ve kontrolü altında kalmış ve 1846’da idaresi Hintli bir mihraceye verilmiştir. Hindistan ve Pakistan bağımsızlıklarını kazandıkları dönemde de bölge yine bu mihrace ailesinin idaresindedir.  Fakat 1947’de mihrace Keşmir’i Hindistan’a ilhak ettiğini ilan etmiş ve ilhak kararı altmış yılı aşkın bir süredir devam eden ve uzun bir dönemde devam edeceğe benzeyen sorunun fitilini ateşlemiştir. 

Günümüzde Keşmir bölgesinin güney kesimi Hindistan, kuzeyi de Pakistan kontrolü altındadır. Batı kesimi ise “Azad Keşmir (78.114 km2)” adı altında bağımsızlığını ilan etmekle birlikte Pakistan kontrolü altındadır. Azad Keşmir ile Pakistan arasındaki rabıtayı Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiye benzetmek mümkündür. Başkenti Muzafferabad olan Azad

Keşmir yaklaşık üç milyon nüfusa sahiptir. 

Hindistan’ın toplam nüfusunun yaklaşık olarak yüzde birini barındıran ve Hint yönetimi kontrolünde olan Jammu-Keşmir (101.378 km2) ise, Hindistan’da Müslümanların üçte iki nüfus yoğunluğuna sahip olduğu tek eyalettir. Bölgenin nüfusunun yüzde 30’u Hindulardan oluşurken Sih ve Budacılar da çok az bir oranda mevcuttur. Eyalette resmi dil ise Pakistan’ın resmi dili olan Urduca’dır. 

Ayrıca 1962 itibariyle Keşmir’in Shakhgam Vadisi ve Aksa-i bölgeleri (42.735 km2) Çin’in işgali altında bulunmaktadır.
 

Hindistan Pakistan çatışmaları:
 

1948’de iki devlet arasında yaşanan ilk çatışmanın sebebini uluslararası sistemin yapısından çok, ayrılmanın temeli olan dini nedenlerin etkili olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. ABD ve SSCB bu iki devlet arasındaki soruna temkinli yaklaşarak bu devletlerin karşı bloğa kaymalarını önlemeye çalışmış, bu da sorunun sürüncemede kalmasına neden olmuştur.  

Pakistan ve Hindistan’ın bağımsızlıklarını kazandıktan kısa bir süre sonra Keşmir’de yaşayan Müslüman köylüler Hintli toprak ağalarına karşı ayaklanarak Keşmir’in başkenti Srinagar’a kadar gelmişlerdir. Bu ayaklanmalar sonucu 24 Ekim 1947’de ilk Azad Keşmir hükümeti kurulmuş fakat Pakistan, Keşmir’deki sorunun çözümüne yönelik olarak ilk Birleşmiş Milletler komisyonu bölgeye gelinceye kadar Keşmirli Müslümanları desteklememiştir. Hindistan’ın Keşmir’e ordu sevk etmesi üzerine Pakistan Genel Valisi –daha sonra cumhurbaşkanına dönüşecek- Muhammed Ali Cinnah, bölgedeki gönüllü mücahitleri desteklemek için Pakistan ordusunu harekete geçirmiş ve iki ülke arasında çarpışmalar bir daha durmamak üzere başlamıştır. Çarpışmalar sonunda bugün Keşmir’in küçük bir kısmını oluşturan (84 bin km2) Muzafferabad ile Azad Keşmir Pakistan’da kalırken, Srinagar da içinde olmak üzere Keşmir’in üçte ikisi (138 bin km2) doğuda Hindistan’ın denetimine geçmiştir. 

Hindistan 1 Ocak 1948’de Keşmir sorununu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne götürmüştür. Sorun Güvenlik Konseyi’nde görüşüldüğü sırada Hindistan’ın Keşmir’e işgali ve baskısı devam etmektedir. Hindistan, BM’de yapılan görüşmelerde Pakistan’ı işgalci olarak suçlarken, Pakistan da Hindistan’ın Keşmir’deki Müslüman halka karşı soykırıma giriştiğini ileri sürmekte ve Keşmir’de Hindistan yanlısı bir hükümet bulunduğu için BM gözetiminde bir plebisit yapılmasını istemiştir.
 

Güvenlik Konseyi tarafından yapılan değerlendirmelerde Keşmir sorununda Pakistan’ın haklı, Hindistan’ın haksız olduğu yönünde bir kanaat oluşmuştur ve 21 Nisan 1948’de alınan ilk kararda Keşmir halkının self determinasyon hakkını kullanmasına ve bunun için plebisit yapılmasına karar verilmiştir. Görüşmeler sırasında ABD ve İngiltere’nin Pakistan’ı desteklemesi Hindistan’ı sorunu BM’ye getirdiği için pişman etmiş ve Hindistan süreci engellemeye çalışmıştır. 

1950’lerde ortaya çıkan uluslararası gelişmeler ve ABD’nin Güneydoğu Asya’yı çevreleme kapsamı içine alması bölgedeki çatışmaların global çatışmanın bir tezahürüne dönüşmüştür. Pakistan bu süreçte bölgede oluşturulan tüm askeri ittifaklara (1955’te Bağdat Paktı’na ve 1954’te SEATO’ya) katılarak ABD ile ikili savunma andlaşmaları imzalamıştır. Bu gelişmeler SSCB’nin durumu kendi lehine çevirebilmek adına harekete geçerek Hindistan’ı desteklemesine neden olmuştur. Keşmir sorunu konusunda tarafsız bir tutum içinde olan Moskova, o andan itibaren BM’de sürdürülen görüşmeler sırasında açıkça Hindistan yanında tavır almış ve plebisite karşı olduğunu ifade ederek Hindistan aleyhine alınabilecek kararları veto etmeye başlamıştır.  

1957’de özel bir statü ile Hindistan’a bağlanan Jammu-Keşmir’in 1965’te özel statüsü değiştirilerek Hindistan’ın bir eyaleti haline getirilmiştir.  

Keşmir’de 1963’ün sonlarından itibaren Hindu ve Müslümanlar arasındaki çatışmalar artınca 1964’te BM Güvenlik Konseyi’nde Keşmir konusu tekrar görüşülmeye başlanmıştır fakat taraflar görüşeceklerini dile getirseler de bir araya gelmemişlerdir.   

1965 Nisanı’nda Sind-Guajarat sınır bölgesinde Pakistan ve Hindistan arasında tekrar çatışmalar çıkmış, Pakistan’ın Keşmir’e girme çabaları başarısızlığa uğrarken Hindistan askeri harekata başlayarak Pakistan’ın Pencap sınırına kadar genişlemiştir. Hindistan askeri bakımdan üstünlüğü ele geçirmesine rağmen Çin’in tepkilerinden dolayı büyük devletlerin ateşkes tekliflerini kabul etmiştir. ABD bu süreçte soruna tepkisiz kalırken SSCB devreye girmiş ve 1966 Şubatı’nda Taşkent Andlaşması imzalanmıştır. Bu girişim SSCB’nin bölgedeki etkinliğini arttırma çabalarıdır. 

Bu süreçte ABD’nin her iki tarafa da uyguladığı ambargo hem Pakistan hem de Hindistan’ın tepkisini çekmiştir. 1967’de de Vietnam Savaşı Hindistan ve Pakistan’ı çok ciddi rahatsız etmiştir. Washington’a tepki olarak Pakistan SEATO’daki temsilcilerini geri çekmiş ve CENTO’nun da toplantılarına katılmayacağını ifade etmiştir. Hindistan da Vietnam müdahalesini çok sert eleştirerek ABD’nin bölgeden çekilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

1968’de Nixon-Kissinger ikilisinin işbaşına gelmesiyle ABD’nin Güney Asya politikalarında önemli değişiklikler olmuştur. ABD Vietnam’dan yakasını kurtarmaya çalışırken diğer taraftan da Çin ile ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Bu ilişkilerin geliştirilmesinde Pakistan’ın önemli rol oynaması Nixon döneminde Pakistan’a yapılan yardımları iki katına çıkarmıştır. Çin ve ABD Pakistan’la çok yakınlaşmış fakat Hindistan’la 1971’de tekrar çatışmalar başlamıştır. ABD ve Çin Pakistan’ı desteklerken SSCB çatışmanın başlarında tarafsız kalmış fakat bir süre sonra Hindistan’ı desteklemiştir. Çatışmadan sonra Pakistan, ABD ve Çin ile ilişkilerini geliştirirken SSCB, Hindistan üzerindeki tesirini pekiştirmiştir. Sovyetler Birliği bundan sonraki yıllarda Hindistan ve Pakistan arasındaki sürtüşmede başarılı bir politika izleyerek Güney Asya’daki etkisini sürekli attırmıştır.  

Doğu Pakistan’da Hindistan ve Pakistan kuvvetlerinin karşı karşıya geldiği 1971’de Keşmir’de çatışmalar yaşanmasına rağmen sorunda pek değişiklik olmamış sadece Hindistan’ın üstünlüğü bir kez daha görülmüştür. Bu gelişmeler Pakistan’ı ve ayrılmadan yana olan Keşmirli milliyetçileri büyük ölçüde zayıflatmıştır. 71 çatışmasından sonra iki devlet arasında 1972’de Simla Andlaşması imzalanmış ve Keşmir’de ateşkesin sağlanmasına dönük “Sınır Kontrol Hattı” (Line Of Control) oluşturulmuştur. 

ABD, 1979’da SSCB’nin Afganistan’ı işgalinin ardından Moskova’nın Güney Asya’ya yayılmasını engelleyecek ülke olarak değerlendirilen ve Batı bloğu içinde yer alan Pakistan’ı ciddi oranda silahlandırmaya girişmiştir.   

Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir üzerinden bölgesel etkinliklerini arttırma çabaları nükleer silahlanma çalışmalarını arttırmış ve 1998’den sonra iki ülke resmen silahlanma yarışına girmiştir. 1999’da Hindistan’ın Keşmir’deki militanlara karşı başlattığı harekat iki ülkeyi tekrar savaşın eşiğine getirmiştir. 1999 sonrası Keşmir mücadelesi düşük yoğunluklu olarak devam etmektedir çünkü nükleer silahlanma konvansiyonel veya topyekun bir savaşı engellemektedir. Bununla birlikte sınır noktalarından Keşmir’e sızmaya çalışan Pakistanlı militanlar ile kontrol noktalarındaki Hindistan askerleri arasında düşük yoğunluklu çatışmalar gerçekleşmektedir. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre bölgede 43 bin civarlarında olan resmi rakamların yaklaşık iki katı insanın öldüğü ifade edilmektedir. 

Keşmir ve çevresindeki istikrarsızlığın etkisi uzun süre gündemdeki yerini koruyacaktır. 1990’ların ortalarından itibaren Keşmir’de 50’in üzerinde silahlı grup tespit edilmiştir.   Keşmir’de Hindistan’ın yarım milyon civarında askeri olduğu iddia edilmekle birlikte Hizb-ul Mücahidin, Leşker-i Tayyiba, Tehrik-i Cihad ve menşei tam olarak bilinmeyen Jammu-Keşmir Özgürlük Cephesi gibi bölgede faaliyet gösteren militan gruplar yer almaktadır. 

Hizb-ul Mücahidin, Leşker-i Tayyiba ve Harekât-ül Mücahidin gibi çeşitli silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen eylemlerin birçoğu başlangıçta Keşmir bölgesiyle sınırlıyken 2000’li yılların başından itibaren yabancı yatırımların yoğun olduğu, ticari, turistik ve siyasi önemi haiz Hint şehirlerini de hedef almaya başlamıştır. 26-29 Kasım 2008 tarihlerinde Hindistan’ın liman şehri Bombay’a gerçekleştirilen saldırıda 174 kişinin hayatını kaybetmesi iki ülke arasındaki temasları kesmiştir. Saldırının arkasında Pakistan’ın olduğunu iddia eden Hindistan, barış görüşmelerinin devam edebilmesi için saldırının sorumlularının yargılanması ya da kendisine iade edilmesi gerektiğini ifade etmiş, Pakistan yönetimi ise, Hindistan’ın iddialarını destekleyecek herhangi bir bilgi ya da delilin bugüne kadar kendileriyle paylaşılmamış olduğunu ileri sürmüştür.   

Çin ve ABD’nin tutumu: 

Hindistan’ın bölgede Çin’den sonra en yüksek gayri safi milli hâsıla ve nüfusa sahip ülke olması birçok devlet gibi ABD’ye de cazip gelmektedir. Hindistan’ın nükleer silah denemeleriyle uluslararası nükleer kontrol rejimini ihlal etmesi Batı’yla ilişkilerini gergin bir sürece sokmuş olsa da 11 Eylül saldırıları bu ilişkileri normalleştirmiş ve ABD ile Hindistan’ı birbirine yakınlaştırmıştır. 

Pakistan ve Hindistan’a stratejik hedefleri gereği yakınlaşan ABD, her iki taraf için de büyük önem taşıyan Keşmir sorununda doğrudan ara bulucu bir rol üstlenmekten kaçınsa da taraflar arasında iletişimin kurulması ve güven inşası noktasında çeşitli girişimlerde bulunmuştur.  

Çin’in bölgede askeri ve ekonomik anlamda büyümesini kendisine bir tehdit olarak algılayan Hindistan, Çin’e karşı çeşitli önlemler almıştır. Bununla birlikte Çin’in, Pakistan’ın kontrolündeki Azad Keşmir’de 20 milyar doları aşan alt yapı, ulaşım ve enerji projelerine başlaması Hindistan’ın tepkisini çekmektedir. 

Keşmir’e verilecek bir self determinasyon hakkının, Tibet ve Uygur bölgeleri üzerinden kendisine de olumsuz yansıyacağı düşüncesi Çin’i uzun bir süreden beri, Keşmir meselesinde tarafsız kalmaya itse de son dönemde bu politikadan vazgeçtiği yönünde işaretler vermektedir. Çin, bu ofansif politikalarıyla Keşmir sorununa taraf olduğunu göstermek istemekte ve Çin-Pakistan arasındaki ilişkiler dikkate alındığında bu durumun Hindistan için güç kaybettireceği su götürmez bir gerçektir.
 

Sonuç olarak; 

Keşmir meselesinin çözümü konusunda Pakistan ve Hindistan’a bugüne kadar güçlü bir uluslararası baskı yapılmamış, uluslararası kamuoyu meseleyi daha çok iki ülke arasında yaşanan bir sorun olarak algılamayı seçmiştir.
 

Sorunun çözümünde uluslararası güçlerin pasif davranmaları ve uluslararası hukukun akim kalması her iki ülkenin Keşmir’in geleceği için kaçınılmaz bir anlaşma zeminine kendilerini hazırlamalarını gerektirmektedir. Zira mevcut durumu ilelebet devam ettirmek üzerine kurulu politikaların, bölgeyi nükleer savaş tehdidiyle yüz yüze getirmesi olasıdır. Bu minvalde BM Güvenlik Konseyi -Hindistan’ın çözüm sürecine dâhil etmekten kaçınmasına rağmen- ara buluculuk rolünü üstlenebilir. 

Bu çerçevede öncelikle siyasal ve toplumsal kesimler arasındaki sinerji geliştirilerek sürdürülmeli; her iki ülkenin halkları arasında birbirlerine karşı var olan önyargıların kırılmasına yönelik kamu diplomasisi, psikopolitik ve çatışma çözümü metodolojileri geliştirilip uygulanmalıdır. Hindistan bölgedeki askerlerin büyük bir bölümünü tahliye ederek sorunun militarizmle çözülmeyeceğini göstererek diyaloga kapı aralamalıdır.

Ayrıca, nihai çözümün meşruiyeti ve kalıcılığı açısından çözüm sürecine Keşmirlilerin de dâhil edilerek onlara da gerçek anlamda söz hakkı verilmesi Keşmir halkını onore edecek ve isabetli bir karar olacaktır. (Kaynak1)

 

 
(Pakistan ve Hindistan arasındaki paylaşılamayan ve çözümlenemeyen bölge Keşmir eyaleti, Kuzey Keşmir (Azadi Keşmir) ve Güney Keşmir (Cemmu Keşmir) bölgeleri)
 

Hindistan, Afganistan, Pakistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne sınırdaş olan Keşmir Bölgesi, 15 Haziran 1947 tarihinde kabul edilen “Hindistan Bağımsızlık Bildirgesi” ile Hindistan Krallığı’ndan koparak bağımsızlığını kazanmıştır. O tarihten itibaren Pakistan-Hindistan ilişkilerinin en temel açmazlarından biri olan Keşmir sorunu günümüzde de geçmişteki önemini korumaktadır. Toplam yüz ölçümü 222.236 km² olan bölge; 


a)1947’den itibaren Hindistan tarafından kontrol edilen 101.378 km²’lik Jammu-Keşmir,
b)1947’den itibaren Pakistan’ın kontrolü altındaki 78.114 km²’lik Azad Keşmir,
c)1962’den itibaren Çin’in işgali altında olan 42.735 km²’lik kuzeydeki Shakhgam Vadisi ve doğudaki Aksa-i Çin bölgelerinden oluşmaktadır.

 

Keşmir’in bağımsızlığını kazanması gibi, varlık sebebi ve kime ait olacağı sorusu bugün de belirsizliğini sürdürmektedir. İngiliz İmparatorluğu’nun Güney Asya ve Afganistan’dan çekilmesini takiben bölgede oluşan güç boşluğu, uluslararası arenaya çıkan Pakistan ve Hindistan tarafından doldurulmaya çalışılmıştır. Keşmir de bu iki devletle eş zamanlı olarak bağımsızlığını kazanmıştır. Keşmir’in bağımsızlığını tanımayan Pakistan’ın Ekim 1947’de Jammu-Keşmir’e gerçekleştirdiği saldırının ardından, Keşmir’in yönetimini 1947–1951 dönemleri arasında elinde tutan Maharaja Singh, Hindistan’dan yardım istemiştir. Hindistan, Keşmir’in kendisine bağlanmayı kabul etmesi durumunda yardım edeceğini ifade etmiştir. Böylece 26 Ekim 1947’de imzalanan antlaşma ile Keşmir Hindistan’ın egemenliğine girmiştir. Hindistan’ın Keşmir halkına verdiği plebisit sözü ise hiçbir zaman tutulmamıştır. Tüm bu faktörler 1947–1948 Hindistan-Pakistan Savaşı’nı tetikleyen nedenleri oluşturmuştur. Bu savaşının ardından Keşmir sorununun uluslararasılaştırılması süreci başlamış ve BM Barış Gücü Kuvvetleri, Jammu ve Keşmir’de güven ve istikrarın temini için çalışmalar yürütmüştür. BM Güvenlik Kurulu, 1948 tarihinde “39 No’lu Kararı” çıkarmış, Hindistan-Pakistan arasında arabuluculuk komisyonu kurularak konunun araştırılmasına dönük katkılarda bulunmuştur. Hindistan’ın Pakistan’ı Jammu ve Keşmir’de “yıkıcı faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla BM Güvenlik Kurulu’na şikâyet etmesi üzerine aynı yıl “47 No’lu Karar” çıkarılarak Pakistan’ın Jammu-Keşmir bölgesinden birliklerini çekmesini ve Hindistan’ın da söz verdiği plebisiti yerine getirmesi uyarısında bulunulmuştur.  1971 yılında Doğu Bengal’deki krizin ardından yaşanan ikinci Hindistan-Pakistan Savaşı’nın ardından 1972’de Simla Barış Antlaşması imzalanmış ve Keşmir’de ateşkesin sağlanmasına dönük “Sınır Kontrol Hattı” (Line of Control) oluşturulmuştur.

1979’da SSCB’nin Afganistan’ı işgalinin ardından “Sovyet Komünizmi’nin Güney Asya’ya yayılmasını engelleyecek yegâne ülke” olarak seçilen ve Batı Bloğunda yer alan Pakistan, SSCB’nin yenilgiye uğraması ve ABD’nin söz konusu coğrafyadan çekilmesiyle büyük miktarda silah yığınağına sahip olmuştur. 1971 yılında Hindistan’la yaptığı savaşı kaybederek ikiye bölünen ülke için bu silahlar büyük önem arz etmiştir.


Keşmir üzerinden yürütülen bölgesel hâkimiyet ve egemenlik mücadelesi her iki ülkenin nükleer silah kapasitesine sahip olduğu 1998’nin ikinci yarısından itibaren farklı bir seyir izlemeye başlamıştır. Her iki ülke de Asya’da nükleer kapasiteye sahip ülkeler olmalarına rağmen dış güvenlikleriyle orantısız ve tehdit algılamalarına doğru orantılı biçimde silahlanma yarışına girmiştir. 1999 yılında Hindistan’ın Keşmir’deki militanlara karşı başlattığı harekât, bölgede büyük huzursuzluğa neden olmuş, Hindistan ve Pakistan’ı bir kez daha savaşın eşiğine getirmiştir. 1999 yılından itibaren Pakistan-Hindistan ilişkileri ve Keşmir sorununun çözümüne dönük barış görüşmeleri, nükleer silahların gölgesinde yürütülecek ve her iki devlet de geçmişin aksine konvansiyonel veya topyekün bir savaşa neden olacak büyük ölçekli krizleri başlatmaktan çekineceklerdir.


1999 yılı sonrasında Keşmir’in hâkimiyetini elde etmek için sürdürülen mücadele düşük yoğunluklu savaş biçiminde sürmektedir. Pakistan’ın silahlandırdığı militanlar sınır noktalarından Keşmir’e sızmaya çalışmakta ve kontrol noktalarındaki Hindistan birlikleriyle çatışmaktadırlar. Son olarak 23 Eylül 2009 tarihinde Keşmir’de militanlar ve Hindistan askerleri arasında yaşanan çatışmada sekiz kişi hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerle birlikte resmi rakamlara dayanılarak Keşmir’de yaşanan olaylar neticesinde bugüne kadar 43 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Pek çok NGO ve insan hakları örgütü ise bu rakamın iki katı kadar insanın öldüğü görüşündedirler.  Keşmir Bölgesi’nde istikrarsızlık günümüzde de sürmektedir. Keşmir’de faaliyet gösteren militan gruplar arasında Hizb-u Mücahidin, Leşker-i Tayyiba, Harkut’ul Mücahidin, Tehrik-i Cihad ve menşei tam olarak bilinmeyen Jammu-Keşmir Özgürlük Cephesi yer almaktadır.


1947’den itibaren Hindistan ve Pakistan’ın Keşmir üzerindeki tezleri fazla değişikliğe uğramamıştır. Pakistan tezine göre Keşmir’in nüfusunun büyük çoğunluğu Müslümandır ve Keşmir halkı, Hindistan’a özgür tercihleri dışında bağlanmıştır. Hindistan tezi Keşmir’in 1947 Bildirgesi ile Hindistan’ın bir parçası haline geldiğini savunmaktadır. İki devletin Keşmir üzerinde irredentist politikaları sürerken, Keşmir’de üçüncü bir hareket ortaya çıkmış, Pakistan veya Hindistan egemenliğini reddederek bağımsız Keşmir devletini kurmayı hedeflemektedir.


Pakistan 1947 yılının aksine, Keşmir konusunda İslam ülkelerinin ve Batı’nın desteğini kaybetme noktasına gelmiştir. Militanların faaliyetleri sonucu Müslüman Keşmirlilerin de can ve mal kaybına uğraması, 1979 Sovyet işgalinde Afganistan’daki direnişe destek veren Pakistan’a yapılan yardımların son bulması, Pakistan’ın Batılı devletlerle istikrardan yoksun ilişkileri ve özellikle ABD’nin Güney Asya coğrafyasındaki çıkarlarına zarar verebileceğini düşündüğü herhangi bir Hindistan-Pakistan gerginliğini istememesi, Keşmir bağlamında Pakistan’ın zemin kaybetmesine neden olan temel faktörler arasında sayılabilir.


Uluslararası kamuoyu da Hindistan ve Pakistan’a ilişkilerini düzeltme konusunda baskı yapmaktadır. İki devletin temsilcileri, Keşmir sorununu diplomasiyle çözme yolunda adımlar atmaktadır. Pakistan başbakanı Yusuf Rıza Gilani, New York’ta düzenlenecek olan “Demokratik Pakistan’ın Dostları” (DPD) toplantısında Hindistan başbakanı Mahmohan Singh ile Keşmir ve su paylaşımı konularını görüşeceklerini ifade etmiştir. Keşmir’in iki devlet ilişkilerini şekillendiren temel konulardan biri olduğunu ve bu sorun çözülmeden bölgede kalıcı bir barış ortamının sağlanmasının olanaksız olduğunu vurgulamıştır. Gilani gibi Zerdari de Keşmir konusunun bölgenin istikrarı için sahip olduğu önemi vurgulamıştır. BM güçlerinin 61 yıldır Keşmir’de güvenlik ve istikrarı sağlamak için bulunduğunu dile getirerek ve Hindistan’ı DPD toplantısına katılmaya davet etmiştir. Pakistan liderlerine cevap yine Mumbai meselesi üzerinden verilmiş, Hindistan dışişleri bakanı Krishna, Keşmir’de de faaliyet gösteren Leşker-i Tayyiba Örgütü ile bağlantısı olduğu iddia edilen Hafız Sayid’in yargılanmasının ardından karar vereceklerini söylemiştir. Keşmir sorununun çözümüne faydası olacağına inanılmasa da Pakistan’ın İslam ve Arap ülkeleri nezdinde destek kaybettiğine somut bir örnek teşkil edecek konuşmayı Libya lideri Muammer El-Kaddafi yapmıştır. Kaddafi, 24 Eylül 2009 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nden yaptığı konuşmasında Keşmir ile ilgili ifadelere ilk kez yer verirken; “Keşmir’in ne Hindistan’a ne de Pakistan’a bağlı olmayan bağımsız bir devlet olması gerektiği ve sorunun artık bitirilmesi için çaba harcanması” gerektiğinin altını çizmiştir.


Keşmir sorununun günümüzde ancak diplomatik yollarla çözülmesi kalıcı barışı sağlayabilecektir. Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir nedeniyle bir kez daha karşı karşıya gelmesi, zaten sağlam temeller üzerinde durmayan Güney Asya coğrafyasında tamiri zor yaralar açabilecek ve istikrara en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde büyük sıkıntılara neden olabilecektir. Her iki tarafta irredentist politikalarından vazgeçerek iyi niyete ve karşılıklı güvene dayanan adımlar atarak yaklaşık 60 yıldır süren bu soruna barışçıl ve kalıcı bir çözüm bulmalıdırlar. (Kaynak2)

 

 

(Pakistan-Hindistan ve Çin anlaşmazlıklarındaki bölgeler; Azadi Keşmir, Cemmu-Keşmir ve Aksai Çin)
 

Pakistan ve Hindistan Arasındaki Savaşlar 

1947 Savaşı (Birinci Keşmir Savaşı)

1965 Savaşı (İkinci Keşmir Savaşı)

1971 Savaşı

1999 Savaşı
 
 
Pakistan'a ait olan PNS Ghazi Denizaltısı 1965 ve 1971 savaşlarında Hindistan için önemli bir tehdit unsuru olmuştu.
 
1947'de Britanya Hindistan'ın bölünmesi ve Hindistan ve Pakistan'ın bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana bu iki Güney Asya ülkesi birbirlerine karşı tam dört kez savaşmış ve sayısız kez sınır çatışması yaşamışlardır. 1971 Hindistan-Pakistan Savaşı hariç,direkt ya da dolaylı yoldan Hindistan ve Pakistan arasında gerçekleşen bütün savaş ve çatışmaların ana kaynağı Keşmir Sorunu olmuştur.İki ülke arasında ilişkiler halen savaş ekseninde sürmektedir.

İngiliz Hakimiyetinde Hindistan


Pakistan ve Hindistan'ın kapladığı ve Asya alt-kıtası veya Hindistan alt-kıtası denen geniş topraklar 18. yüzyılın ortalarından beri İngiltere'nin sömürgesi idi. İngiltere burasını Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sonunda 1763 Paris barışı ile Fransa'dan almıştı.İngiltere Hindistan'ı tam bir sömürge şeklinde idare etmekle beraber, özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren yerli halk İngiliz idaresine karşı çok mücadele etmeye başlamıştı.

I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere sadece Hintlilerden meydana gelen bir askeri kuvvet oluşturdu ve bu kuvveti özellikle Orta Doğu'da kullandı.Bu yüzden ,İngiltere 1919'da, Hindistan'daki bazı eyaletlerdeki bir kısım yetkilerini halk tarafından seçilen yerlilere bıraktı.Fakat bu küçük taviz Hindistan halkını tatmin etmekten uzaktı.Kaldı ki Britanya'ya karşı bağımsızlık hareketi de genişlemişti.Bağımsızlık hareketinde Hinduların lideri Mahatma Gandhi ve Kongre Partisi, Müslümanların lideri ise Muhammed Ali Cinnah ve Müslüman Ligi idi.Bu liderlerin İngiliz idaresine karşı mücadeleleri uzun sürdü. İngiltere nihayet 1935'de, halk tarafından seçilmiş üyelerden meydana gelen eyalet meclisleri kurulmasını kabul etti ve 1937'de ilk seçimler yapıldı.

Bütün Asya'daki sömürgelerde olduğu gibi, II. Dünya Savaşında Britanya Hindistan'da Hindistan Milli Ordusu adı ile bir kuvvet Japonlarla beraber savaştı.Bunun sonucunda Büyük Britanya 1942'de Hindistan üzerindeki kontrolünü daha da gevşeterek, hükümetin yerli halktan olması esasını getirdi.Sadece savunma ve dışişlerini kendi elinde tuttu. Aynı zamanda yaptığı bir açıklama ile de savaştan sonra Hindistan'a bağımsızlık vereceğini bildirdi.

Büyük Britanya'nın II. Dünya Savaşı sonrasında ekonomik ve askeri alanda zayıf duruma düşmesiyle birlikte Britanya Hindistan'nın bölünmesine dair teoriler de ortaya atılmaya başlamıştı.Buna göre Britanya Hindistan’da Hindu nüfusun fazla olduğu bölgelerde Hindulara ait bir Hindistan devleti,Müslüman nüfusun fazla olduğu bölgelerde ise Müslümanlara ait bir Pakistan devleti kurulacaktı.Ancak 1947'deki bölünme sonrasında Müslümanlara ait olan Pakistan devletinin kurulmuş olmasına rağmen Müslümanların üçte biri hala Hindistan topraklarında kalıyordu.Bölünmenin doğru yapılmaması sonucunda bölgedeki Hindular,Müslümanlar ve Sihler arasında gerçekleşen toplumlararası savaşlar milyonlarca can kaybıyla sonuçlandı.

Britanya Hindistan'nın bölünmesine Keşmir,Cumnu, Haydarabad gibi prenslikle yönetilen bağımsız bölgeler de dahil edilmişti ve bu bölgelelerin hükümdarına topraklarını Hindistan veya Pakistan'a katma seçeneği verilmişti.Fakat bu bölgelerin bölümü henüz yapılmamıştı.Bunun üzerine Hindistan ve Pakistan bölgede hak iddia etmeye başladılar ve bu da çatışmaların ana kaynağı oldu.

1947 Savaşı (Birinci Keşmir Savaşı)


Bağımsızlık sonrası halkının çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle Pakistan burasını almak için asker sevk ettiğinde, hem Keşmir hükümdarının hem de Hindistan kuvvetlerinin karşı koyması ile karşılaştı.1947 yılına gelindiğinde Keşmir hükümdarı Hindistan'la bir anlaşma imzalayarak topraklarını Hindistan'a devrettiğini ilan etti. Pakistan ise Keşmir bölgesinin nüfusunun çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğunu ileri sürerek bu anlaşmayı kabul etmedi.Bu olay 1948 yılında Keşmir yüzünden Hindistan ile Pakistan arasında savaş çıkmasına sebep oldu.Birleşmiş Milletler araya girdi ve Keşmir'de referandum yapılarak halkın oyuna başvurulması şartıyla ateşkes sağladı.Pakistan bu çatışmada Keşmir'in ancak küçük bir kısmını ele geçirebilmiş, büyük kısım Hindistan'da kalmıştı.Bu sebeple, Hindistan bugüne kadar elinde tuttuğu Keşmir topraklarında referanduma yanaşmamıştır.Fakat Keşmir sorunu da, Pakistan-Hindistan ilişkilerinde bir çıbanbaşı olarak devam etmiştir ve iki ülke arasında ikinci bir savaşa neden olmuştur.

 

1965 Savaşı (İkinci Keşmir Savaşı)

Bu savaş Pakistan askerlerinin Cebelitarık Operasyonu ile Hindistan yönetimindeki Cummu ve Keşmir topraklarına asker göndererek ayaklanma başlatmasıyla başlamıştır. Hindistan Pakistan'ın bu tutumuna karşı saldırı başlatarak karşılık vermiştir. Beş hafta süren savaşlar sonucunda her iki tarafta birbirine karşı üstünlük sağlayamamış, üstelik her iki taraf ta çok ağır zaiyat vermiş ve binlerce can kaybı meydana gelmişti. Ayrıca bu savaşta dünya II.Dünya Savaşı'ndan bu yana tanklarla yapılan en büyük savaşa şahit olmuştur.

Savaşın sonlarına doğru her iki taraf küçük zaferler hariç bir başarı elde edememiş ve savaş bir çıkmaza dönüşmüştür. Savaş Sovyetler Birliği ve ABD'nin araya girmesiyle Taşkent Deklarasyonu'nun imzalanmasıyla sona ermiştir.

1971 Savaşı

Doğu Pakistan'ın merkezi Dakka'ya doğru ilerleyen Hindistan ordusuna ait tanklar

Bu savaşın nedeni Keşmir olmasa da savaşın altında Hindistan ve Pakistan'ın Keşmir yüzünden anlaşmazlık halinde olmaları yatmıştır.1947'deki bağımsızlığın ardından nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle Bangladeş bölgesi Doğu Pakistan adıyla Pakistan'a bağlanmıştı. Asıl Pakistan ise Batı Pakistan adıyla anılıyordu. Hindistan'ın elinde kalan topraklar bu iki Pakistan'ı birbirinden ayırıyor ve bağlantıyı kesiyordu. Ayrıca Doğu Pakistan'ın elinde kalan topraklar İngilizlerin sömürge döneminde özellikle ihmal ettiği topraklardı. Bu yüzden geri kalan Doğu Pakistan İslamabad tarafından sömürüldüğünü ileri sürüyordu. Ayrıca iki bölge halkının da Müslüman olmasına rağmen çok farklı kültürlere sahiplerdi. Savaşın hemen öncesinde Doğu Pakistan'da siyasi hoşnutsuzluk giderek artmış ve kültürel milliyetçilik hareketleri son derece sertleşmişti. Bu ve benzeri problemler 1971'de Doğu Pakistan'da büyük bir isyana sebep oldu. İsyanı bastırmak isteyen Pakistan bölgede askeri operasyonlara başladı ve bu operasyonlar sonucunda yaklaşık 10 milyon Bangladeşli Hindistan topraklarına sığındı. Bangladeşlilerin ülkesine sığınmasını bahane eden Hindistan, Doğu Pakistan'ın yanında savaşa girdi. Savaş boyut değiştirerek Hindistan ile Pakistan arasında sınır çatışmalarına dönüştü. Pakistan uçaklarının Batı Hindistan'ı bombalaması üzerine çatışma açık savaş haline geldi ve Hindistan ordusu Doğu Pakistan’a girdi. İki haftalık yoğun mücadele sonucunda Doğu Pakistan'daki Pakistan kuvvetleri Hint kuvvetleri karşısında fazla dayanamadı ve 90,000'den fazla Pakistanlı asker ve sivil teslim oldu. Pakistan birliklerinin Hindistan kuvvetlerine teslim olduğu 15 Aralık 1971 günü Bangladeş'in kuruluşu resmen ilan edildi.Bu savaş Hindistan-Pakistan Savaşları içinde en çok kayıp verilen savaştır. Bu savaş sonucunda iki ülke arasındaki gerilimi had safhaya ulaştı ve iki ülke arasında büyük bir düşmanlık başladı.

1999 Savaşı

1999 yılında Kargil Savaşı patlak verdi Mayıs ile Temmuz ayları arasında iki ordu Keşmir’in Kargil bölgesinde savaştı.Savaş sonunda Hindistan Pakistanlılar tarafından bozulan sınırı eski haline getirdi.

 Nükleer Yarış

İki ülke arasındaki savaşlar nükleer alana da yansımış ve iki ülke arasında nükleer mücadele başlamıştır.

Pokhran I (Gülen Buda) : 18 Mayıs 1974'te Hindistan ilk füzesi Pokhran I'i uzaya fırattı.

Kirana I : 1980'li yıllarda nükleer füzeye sahip Hindistan'a karşı Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu tarafından icat edildi.

Pokhran-II : 1998 yılında Hindistan Pakistan'a gözdağı vermek için Pokhran-II adıyla bir dizi nükleer füze denemesi yaptı.Bu denemeler Batılı devletlerce kaygıyla karşılandı ve bazı Batılı devletler Hindistan'a yaptırımlar uyguladı.

Chagai-I : Hindistan'ın Pokhran-II denemesinden sadece yarım ay sonra Pakistan tarafından Hindistan'a cevap olarak Chagai-I füze denemesini yaptı.

Chagai-II : Bu füze denemesi Chagai-I'den iki gün sonra Pakistan tarafından gerçekleştirimiş iki ülke arasındaki nükleer alandaki son sürtüşme olmuştur. (Kaynak3)

 

Birinci Hindistan-Pakistan Savaşı

Birinci Keşmir Savaşı ya da 1947 Hindistan-Pakistan Savaşı 1947-1948 yılları arasında Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir toprakları için gerçekleşmiş olan ilk savaştır.

Britanya Hindistan’ı

Pakistan ve Hindistan'ın kapladığı ve Asya alt-kıtası veya Hindistan alt-kıtası denen geniş topraklar 18. yüzyılın ortalarından beri İngiltere'nin sömürgesi idi. İngiltere bu toprakları Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sonunda 1763 Paris barışı ile Fransa'dan almıştı. İngiltere Hindistan'ı tam bir sömürge şeklinde idare etmekle beraber, özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren yerli halk İngiliz idaresine karşı, zaman zaman çok çetin mücadele etti.

I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere sadece Hintlilerden meydana gelen bir askeri kuvvet teşkil etti ve kuvveti özellikle Orta Doğu'da kullandı. Bundan dolayı, İngiltere 1919'da, bazı eyaletlerdeki bir kısım yetkilerini halk tarafından seçilen yerlilere bıraktı. Fakat bu küçük taviz Hindistan halkını tatmin etmekten uzaktı. Kaldı ki şimdi bağımsızlık hareketi de genişlemişti. Bağımsızlık hareketinde Hinduların lideri Mahatma Gandhi ve Kongre Partisi, Müslümanların lideri ise Muhammed Ali Cinnah ve Müslüman Ligi idi. Bu liderlerin İngiliz idaresine karşı mücadeleleri uzun sürdü. İngiltere nihayet 1935'de, halk tarafından seçilmiş üyelerden meydana gelen eyalet meclisleri kurulmasını kabul etti ve 1937'de ilk seçimler yapıldı.

Bütün Asya'daki sömürgelerde olduğu gibi, II. Dünya Savaşında Hindistan halkının bir kısmı Japonya'yı destekledi ve hatta Hindistan Milli Ordusu adı ile bir kuvvet Japonlarla beraber savaştı. Bu durumu gören İngiltere 1942'de Hindistan üzerindeki kontrolünü daha da gevşeterek, hükümetin yerli halktan olması esasını getirdi. Sadece savunma ve dışişlerini kendi elinde tuttu. Aynı zamanda yaptığı bir açıklama ile de savaştan sonra Hindistan'a bağımsızlık vereceğini bildirdi.

 
Bağımsız Pakistan ve Hindistan

İngiltere gerçekten savaştan sonra sözünü tuttu ve 1947 Ağustosunda Pakistan ve Hindistan adı ile iki bağımsız devlet ortaya çıktı. Müslümanlar Pakistan'ı meydana getirdikleri için, nüfus dağılışı dolayısıyla Pakistan iki topraktan meydana geliyordu. Biri, bugünkü Pakistan olup buna Batı Pakistan deniyordu. Diğeri ise, eski adı Doğu Bengal ve bugünkü adı ile Bangladeş olan Doğu Pakistan idi.

Huzursuzluk başlıyor

Pakistan ve Hindistan bağımsız oldukları günden beri birbirleriyle geçinememişlerdir ve birkaç defa da silahlı çatışmaya girmişlerdir. Bunların ilki de 1947'dedir. Sebebi ise, halkının çok büyük çoğunluğu Müslüman olan, asıl adı ile Jammu ve Keşmir veya kısa adı ile Keşmir'dir.

Pakistan'ın kuzeyinde bulunan Keşmir, bereketli topraklara sahip, buğday ve pirinç yetiştiren 82.000 mil kare kadar büyüklükte bir toprak parçasıdır.Kuzeyde Afganistan'a ve Çin'e, güney ve batısında Pakistan'a ve doğu ve güneyinde de Hindistan'a komşudur. Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olmakla beraber, İngiltere 1846'da Keşmir'in idaresini bir Hintli Mihraceye vermişti, Hindistan ve Pakistan bağımsız olduklarında, yine bu Mihrace ailesinin idaresindeydi.

Savaş

Savaş Pakistan'ın bağımsızlığından hemen sonra, halkının Müslüman olması sebebiyle Keşmir'e asker sevk etmesi ve Keşmir Mihracesi ile Hindistan kuvvetlerinin karşı koyması ile başladı.

İlk Saldırı

 

Savaş öncesi Pakistan askerlerini sınır şehirleri olan Muzafferabad ve Domel civarında konuşlandırmıştı.27 Ekim 1947'de taarruza geçen Pakistan güçleri müslüman aşiret güçlerinin de desteğiyle kısa sürede sınırı aşarak Muzafferabad ve Dolmen'i ele geçirerek Keşmir Vadisi'ne kadar ilerlediler.Bunun üzerine Keşmir mihracesi Keşmir'i Hindistan'a ilhak ettiğini ilan etti.Bu sırada Pakistan kuvvetleri Poonch Vadisi'ne kadar ilerlemişlerdi.

Keşmir Vadisi Operasyonu

 

 

Keşmir'in Hindistan'a katılımından sonra Keşmir'e asker takviye ederek havadan ve karadan saldırı başlatan Hint kuvvetleri müslüman aşiretleri mağlup ettiler.Outflanking savaş taktiği uygulayan Hint kuvvetleri önce Baramulla daha sonra da Uri şehirini geri aldı.

Bu sırada aşiret güçleri Poonch Vadisi'nde Hint kuvvetlerini kuşatmaya devam ediyorlardı.


Gilgit'te Pakistan milis güçleri ile müslüman aşiret güçleri ile birleştiler ve Keşmir'in kuzeyini ele geçirdiler.Daha sonra Chitral şehrinin mihracesi de Pakistan kuvvetlerine katıldı.


 

Poonch Vadisi Saldırısı ve Mirpur'un düşüşü

 

18 Kasım günü Hint kuvvetleri aşiret güçlerini takip etmeyi bırakmış ve Uri-Baramula şehirlerini geri almıştı.Poonch Vadisi'indeki kuşatmayı kaldırmak ve yardım göndermek isteyen Hindistan güneye asker takviyesine başlamıştı.Poonch'a gönderilen Hint kuvvetleri Poonch'a ulaştılar ancak kuşatmayı kaldıramadılar.Koti'ye gönderilen Hint kuvvetleri de başarılı olamadılar.


25 Kasım günü müslüman aşiret güçleri Mirpur'u ele geçirdiler.


 

Jhanger'in Düşüşü ve Naoshera ve Uri Saldırıları

 


Mirpur'u ele geçiren aşiret güçleri daha sonra Jhanger'e saldırdılar ve burayı ele geçirdiler.Aşiret güçleri daha sonra defalarca Naoshera ve Uri'ye ele geçirmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar.Bu sırada güneyde küçük bir Hint kuvveti Champ'a saldırdı. Bu savaştan sonra Hint kuvvetleri toparlandılar ve karşı saldırıya geçtiler.


 

Vijay Operasyonu ve Jhanger Karşı saldırısı


7 Şubat günü iyice toparalmış olan Hint güçleri Jhanger ve Rajauri'yi ele geçirmek için karşı atağa geçtiler.Bu sırada Pakistan tarafında bir yandan aşiret güçleri Uri'yi tekrar ele geçirmek için saldırılara devam ediyor,diğer yandan milis güçleri Skardu'yu kuşatıyorlardı.

 
Hint Bahar Saldırısı

 

1 Mayıs'a gelindiğinde Hint kuvvetleri Jhanger'e giderek daha düzenli saldırılar düzenlemeye başlamışlardı.Keşmir Vadisi'ndeki Tithwail'e saldıran Hint kuvvetleri burayı ele geçirdiler.Pakistan milis güçleri ise bir yandan Hindistan'ın asker sevkiyatı için önemli bir yere sahip olan Kargil'i ele geçirdiler ve Skardu'nun Hindistan ile olan bağlantısını kestiler,diğer yandan ise Himalaya Dağlarını aşarak kuşatma altındaki Leh'e askeri yardımda bulundular.


Gulab ve Eraze Operasyonları


 

Hintliler Keran ve Gurais'i ele geçirmek için Keşmir Vadisi'nin kuzeyine saldırılara devam ettiler ve Tithwail'i geri almak için saldıran Pakistan güçlerini geri püskürttüler.Hint kuvvetleri bu sırada Poonch'u tekrar kuşattılar.Hindistan'a bağlı Keşmir eyalet ordusu Skardu'yu geri aldılar ve Pakistan milis güçlerinin Leh'e doğru ilerlemesini engellediler.Ağustos ayına gelindiğinde Pakistan güçleri Skardu'yu tekrar kuşattı ve tekrar ele geçirdi.Bu olay Pakistan kuvvetlerini Ladakh içlerine ilerlemesini kolaylaştırdı.

Bizon Operasyonu

1 Kasın günü Hint tugayı sürpriz bir saldırı düzenleyerek aşiret güçleri ve Pakistan güçlerini geri çekilmeye zorladı.Saldırı sonucunda Pakistan kuvvetleri Skardu'nun kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar.

Poonch'un Hint Kuvvetleri tarafından geri alınması

Bizon operasyonundaki başarının ardından savaşta dengeler değişti ve Hint kuvvetleri bütün cephelerde üstünlüğü ele geçirdi.Bir yıllık kuşatmanını sonunda Hint kuvvetleri Poonch'u ele geçirdiler.Himalaya dağlarına ilerleyen Hint kuvvetleri sonunda Pakistan'a bağlı milis güçlerini mağlup etmeyi başardılar. Kuzeye ilerleyen Hint kuvvetleri Dras'ı geri aldılar.

 

Savaş devam ederken Hindistan başbakanı Jawaharlal Nehru BM'den Keşmir'e müdahale etmesini istedi.Birleşmiş Milletler araya girdi ve Keşmir'de plebisit yapılarak halkın oyuna başvurulması şartı ile, bir ateşkes sağladı. Savaşın başında üstün durumda olan ancak daha sonra üstünlüğü kaybeden Pakistan bu çatışmada Keşmir'in ancak küçük bir kısmını ele geçirebilmiş, büyük kısım Hindistan'da kalmıştı. Bu sebeple, Hindistan bugüne kadar elinde tuttuğu Keşmir topraklarında plebisite yanaşmamıştır. Fakat Keşmir meselesi de, Pakistan-Hindistan münasebetlerinde bir çıbanbaşı olarak devam edecekti. Bu iki ülkenin takip ettikleri dış politikaları da, bunları birbirinden uzaklaştırdı. Hindistan başlangıçtan itibaren tarafsızlık veya bağlantısızlık veya bloksuzluk politikasına bağlandığı gibi, Kongre Partisinin sosyalist muhtevalı bir programa sahip olması Hindistan'ı Sovyet Rusya'ya yaklaştırmıştır. Ayrıca, bu yaklaşmada, Sovyet Rusya'dan duyulan çekingenlik ve bu süper devletle herhangi bir çatışmaya girme endişesi de, rol oynamıştır.

Buna mukabil Pakistan Batı yanlısı bir politika takip etmiş ve 1954 Şubatından itibaren ABD'den askeri yardım almaya başlamıştır. Esasında bu askeri yardım, herhangi bir komünist tehlikesine karşı kuvvetlenmek için alınmakta idiyse de, o günden bugüne Hindistan Pakistan'ın en ufak bir şekilde silahlanmasını dahi tepki ve endişe ile karşılamıştır.

1955 Eylülünde Pakistan'ın Bağdat Paktı'na üye olmasıyla, Hindistan ile Pakistan'ın yolları iyice ayrılıyordu. Ayrıca, bu gelişmeden sonra Sovyetler, gerek Keşmir meselesinde, gerek Pakistan'la olan diğer çeşit anlaşmazlıklarda daima Hindistan'ı destekleyeceti.1955 de Kruşçev şöyle diyordu: "Keşmir meselesi zaten Keşmir halkı tarafından çözümlenmiştir. Keşmir halkı kendisini Hindistan Cumhuriyetinin ayrılmaz bir parçası olarak telakki ediyor. Sovyet hükümeti Keşmir meselesinde Hindistan'ın politikasını desteklemektedir".

1959 Martında Çin'in Tibet'i işgal edip burasını kendi sınırları içine katması ve Dalai Lama'nın da Hindistan'a sığınması, Çin-Hint ilişkilerini bozarken ve ikisi arasında sınır çatışmalarına kadar giderken, Pakistan-Çin münasebetleri bir yakınlaşma gösterdi. Pakistan, Çin'de, Hindistan'a karşı bir denge unsuru gördü. Diğer taraftan, Amerika'nın bu sırada can düşmanı olan Çin'in Hindistan için bir tehlike haline gelmesi üzerine, Amerika Hindistan'ı destekledi. Bu ise, Pakistan'da Amerika hakkında bazı şüpheler uyandırdı. Onun içindir ki, 1962 Ekiminde Çin Hindistan'a saldırdığı zaman, Pakistan basını Çin'i desteklemiştir. Pakistan bununla da yetinmedi ve Pakistan'ın Gilgit eyaleti ile Çin'in Sinkiang eyaleti arasında bulunup iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan sınır, 1962 Aralık ayında kesin şekle kavuşturuldu. Bu konuda 28 Aralık 1962'de yayınlanan bildiride, taraflar bu anlaşmazlığı kısa sürede çözmekten ve bu çözüm için de barışçı yolları kullanmaktan duydukları memnuniyeti ifade ediyorlardı.

Pakistan, Çin-Hint savaşından ve bu savaşta Hindistan'ın yenilmesinden yararlanarak Keşmir meselesini de halletmek istedi. Bu amaçla 1962 Aralık ayı sonundan 1963 Mayıs ortalarına kadar, iki taraf arasında karşılıklı ziyaretler yapıldı. Fakat bu ziyaret ve müzakerelerden hiç bir netice çıkmadı.

1963 yılı Çin-Pakistan münasebetlerinin gelişmesi bakımından çok verimli oldu. O kadar ki, Çin Başbakanı Chou Enlai 1964 Şubatında Pakistan’ı ziyaret ettiğinde, ilk defa Keşmir meselesinde açık ve kesin olarak Pakistan'ı destekledi ve Keşmir'de plebisit yapılmasını istedi. Hindistan'ın buna cevabı ise, 1964 yılı Aralık ayında, Keşmir'i Hindistan'ın ayrılmaz bir parçası ilan etmek oldu. (Kaynak4)

 

Aksai Çin

Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Hotan iline bağlı olan, Çin Halk Cumhuriyeti'ne ait bir bölgedir. Aksai Çin bölgesi Çin ile Hindistan arasında paylaşılamayan iki ana bölgeden birisidir.Diğer paylaşılamayan bölge ise Arunaçhal Pradesh'tir.

Yaklaşık olarak 37,244 km2 büyüklüğünde olan bölge deniz seviyesinden oldukça yüksektedir ve çöller ile tuz göllerinden oluşur.

Çin ve Hindistan'ın bir türlü paylaşamadığı Himalayalar'daki sorunlu bölgeyi en son 1962'de Çin kazandığı askeri zaferle topraklarına katmıştır.1992 ve 1996 yıllarında imzalanan sınır antlaşmalarına göre diğer sorunlu bölge Arunaçhal Pradesh ise Hindistan topraklarındadır.Hindistan bu topraklar üzerinde hâlâ hak iddia etmektedir. (Kaynak5)

 

(Çin’in işgal altında tutmuş olduğu Aksai Çin bölgesi)

 
Keşmir Sorunu’nun Hukuki Boyutu

Aslında hukuki yollardan ve uluslar arası kararlara uygun bir şekilde çözümü oldukça basit olan Keşmir Sorunu, daha öncede bahsettiğimiz üzere Hint tarafının takındığı reddedici tutum neticesinde bir çözüme kavuşturulamamaktadır. Zira, BM Güvenlik Konseyi’nin 1948-1949 tarihli kararlarına bakıldığında, Keşmir halkının kendi geleceğini tayin etme hakkı olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca, 19 Temmuz 1947’de Keşmir Meclisi’nin seçilmiş Müslüman üyelerinin ezici çoğunluğunu temsil eden “Tüm Cammu ve Keşmir Müslüman Konferansı” toplantısında; Keşmir’in coğrafi, ekonomik, ırk, din, dil, kültür ve tarih özelliklerinden dolayı Pakistan’a katılma kararı alınmıştır.

Bunlara ilaveten, 24 Ekim 1947’de Azad(Özgür) Keşmir Hükümeti resmen ilan edilmişken, Hindistan’ın itirazı üzerine, 1948’de Hindistan’ın istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kaldığı bir halk oylaması kararı alınmıştı. Lakin, Hindistan’ın olumsuz tepkileri neticesinde halk oylaması yapılamamıştı. 1953’de yine Hindistan hile karıştırarak yaptığı Keşmir Meclisi seçimini bahane etmiş ve halk oylamasına gerek olmadığını dile getirmişti. Hindistan’ın bundan sonra Keşmir konusundaki politikası ise, Keşmir’de bir sorunun olmadığı, çünkü Keşmir’in bir bütün olarak Hindistan’ın bir parçası olduğu yönünde olmuştu.

BM’nin 13 Ağustos 1948, 5 Ocak 1949 ve 24 Ocak 1957 (Güvenlik Konseyi’nin 122 sayılı kararı) tasarılarına bakıldığında, Keşmir’deki anlaşmazlığın nihai çözümün, BM himayesi altında demokratik bir yöntem olan özgür ve tarafsız bir halk oylaması yoluyla insanların özgür iradeleri gereğince yapılmasını öngörmektedir. Hindistan eski Başbakanı Nehru’nun 1947 ve 1952 yılları arasında defalarca ve bizzat itiraf edip taahhüt ettiği şekilde, “Keşmir’in geleceği, Keşmir halkının kararına bırakılmalıdır. Nehru, 26 Haziran 1952 tarihli beyanında, “Keşmir halkı yapılan bir plebisitte biz, Hindistan ile beraber istemiyoruz deseler bile bunun bize acı vereceğini bilerek durumu kabul edeceğiz. Gerek olursa anayasayı değiştiririz” demişti. Nihayette, söylenenler söylemlerde kaldı ve Keşmir Sorunu kabuk bağlamayan bir yara gibi bugünlere kadar süregeldi. (Kaynak6)

 

Bangladeş Kurtuluş Savaşı

 

1947'de Hindistan'dan bağımsız Pakistan devletinin kuruluşu ilan edildi. Bangladeş de, Doğu Pakistan adıyla bu devlete bağlandı. Hindistan'ın elinde kalan topraklar bu iki Pakistan'ı birbirinden ayırıyor ve bağlantıyı kesiyordu. Ayrıca Doğu Pakistan'ın elinde kalan toprakların İngiliz işgalcilerin özellikle ihmal ettiği topraklar olması zaman içinde çeşitli problemlere yol açtı. Devletin resmi dili konusunda da bir anlaşmazlık çıktı. Çünkü Doğu Pakistan halkı çoğunlukla Bengalce, Batı Pakistan halkı ise Urduca konuşuyordu. Bu ve benzeri problemler 1971'de iki Pakistan'ı bir iç savaşa götürdü. Savaşa çok sayıda hindunun ülkesine geçmesini bahane eden Hindistan da müdahale etti. Hindistan müdahalesi Pakistan yönetimini zor durumda bıraktı. Dolayısıyla Pakistan kuvvetleri daha fazla direnemedi ve 16 Kasım 1971'de Doğu Pakistan'ı kendi haline bıraktı. Bu tarihten sonra iki Pakistan arasındaki savaşa müdahale etmiş olan Hindistan kuvvetleri Batı Pakistan'dan ayrılan Bangladeş'i Mart 1973'e kadar işgal altında tuttular. Hindistan işgal kuvvetlerinin çekilmesinden sonra yeni kurulan Bangladeş'in cumhurbaşkanlığına Muciburrahman getirildi. (Kaynak7)

 
Bangladeş

 

Güney Asya'da bir ülkedir. Myanmar ile olan kısa bir sınır hattı dikkate alınmazsa tek komşusu Hindistan'dır. Bangladeşin anlamı "Bengal'in ülkesi" olup resmi dili Bengalidir. Nüfusun %88-90 Müslüman, resmi dini İslam'dır. Geri kalan kısmı Hindu ve Budisttir.

1971 senesine kadar Pakistan'ın "Doğu Pakistan" adlı eyaleti, daha önceleri de İngilizler’in Kıta Hindi'nde Bengal eyaleti idi. Kuzey-güney arası 625 kilometre, doğu-batı arası 304 kilometredir.

Bangladeş, MÖ bölgede hüküm süren büyük devletlerin, MS 750-1200 arasında yerel Palas hanedanlarının egemenliği altında kaldı. Onuncu asırdan itibaren Müslümanlar bölgeye egemen olmaya başladılar.

Bangladeş 12. asırdan 1757 yılına kadar Müslümanların idaresinde, 1757'den 1905 yılına kadar İngilizlerin egemenliğinde kaldı. 1947 yılında da Müslüman kesimi "Doğu Pakistan" adıyla Pakistan'ın bir eyaleti oldu. 1969 yılına kadar Pakistan'ın eyaleti olarak kaldı. 28 Kasım 1969'da meclis üyelerinin teşkili için yapılan seçim propagandaları esnasında Mucib-ür Rahman ve onun "Avami Partisi" seçim propagandalarını Doğu Pakistan'a muhtariyet vereceği vaadi üzerine kurmuştu. Aralık 1970'te yapılan seçimler sonucunda Avami Partisi 313 sandalyeden 167'sini aldı. 1 Mart 1971'de Millet Meclisinin teşkili ertelendi. Bu durum Doğu Pakistan'da meşru hakların ihlali sayıldı ve genel greve gidildi. Bunun üzerine ordu, grevcilerin üzerine gitti ve iç harp başladı. Bir kısım halk da Hindistan'a sığındı. Bu arada Hindistan-Pakistan Savaşı başladı.

1971 Aralık ayında savaş bittiğinde Hindistan, Doğu Pakistan'ın büyük bir bölümünü işgal etmişti. Hindistan burayı iki hafta kadar kontrol altında tuttu. 22 Aralık 1971'de Mucib-ür-Rahman'ın liderliğinde Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Hindistan ülkeyi terk etti. Mucib-ür-Rahman ve Avami Partisi'nin iktidara gelmesiyle karışıklıklar dinmedi. 15 Ağustos 1975'te yapılan darbe ile Mucib-ür-Rahman ailesi ile birlikte öldürüldü. İdareyi Kandahar Mustak Ahmed ele aldı. 3 Kasım 1975'te Dakka garnizon komutanı Tuğgeneral Halid Müşerref, Mustak Ahmed'i devirdi. Ancak kendisi iktidarda sadece dört gün kalabildi.

7 Kasım 1975 tarihinde General Ziya-ür-Rahman bir darbe ile Halid Müşerref'i devirdi. Ziya-ür-Rahman zamanında ordu uzun müddet siyasetten uzak durdu. 1977 yılında yapılan seçimleri Ziya-ür-Rahman kazandı ve geçici olsa da, siyasi istikrar temin edildi. 30 Mayıs 1981 tarihinde bir grup subay ve askeri birlik başarısız bir darbe yaptılar. Ziya-ür-Rahman'a bağlı birlikler darbeyi bastırdılar. Ancak darbe esnasında Ziya-ür-Rahman öldürüldü. 15 Kasım 1981'de seçim yapıldı ve Milli Birlik Partisi lideri, öldürülen Ziya-ür-Rahman'ın yardımcısı Abdüssettar, oyların % 66'sını alarak devlet başkanı oldu. Ancak siyasi istikrar yine temin edilememiş ve kargaşa bitmemişti. Nihayet hükumet, Milli Güvenlik Kurulu kurulmasını kabul etti ise de, gerginlik durmadı. Sonunda Genel Kurmay Başkanı Muhammed Erşad, askeri bir darbe ile Abdüssettar'ı devirerek idareye el koydu. Askeri idare iki sene iş başında kalacağını ilan etti. 21 Mart 1985'te yapılan referandumda Erşad'ın devlet başkanlığında kalması onaylandı. Diktatörlük ve otoriter bir rejimle ülkeyi yönettiği söylenen Muhammed Erşad'ın geniş çaplı kitle gösterileri neticesi istifa etmesi üzerine 6 Aralık 1990 senesinde Şahabeddin Ahmed devlet başkanlığına vekaleten getirildi. 19 Eylül 1991 senesinde yapılan seçimleri kazanan (Ziya-ür-Rahman'ın dul eşi) Halide Ziya başbakan oldu. (Kaynak8)

 

Kaynak:


1- http://www.orsam.org.tr/tr/yazilar_Yazdir.aspx?ID=2629

2- http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/kesmir-bolgesine-bakis/1295

3- http://tr.wikipedia.org/wiki/Hindistan-Pakistan_Sava%C5%9Flar%C4%B1

4- http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Hindistan-Pakistan_Sava%C5%9F%C4%B1

5- http://tr.wikipedia.org/wiki/Aksai_%C3%87in

6- http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=171008

7- http://tr.wikipedia.org/wiki/Banglade%C5%9F_Kurtulu%C5%9F_Sava%C5%9F%C4%B1

8- http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu_Pakistan

  

Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder