Pakistan ve Hindistan’ın Kronolojik Anlaşmazlıkları ve
Bölgesel Sorunlar
GİRİŞ
Dünya’daki birçok ikili sorunun taraflarca birbirlerini
anlamaları için olanak sağlamak, bölgesel kazanımların küresel bir kazanım olması
yada insan varlığının değerli bir kaynak olduğunun taraflarca kabul edilmesi ve
askeri seçeneklerin ortadan kaldırılmasını sağlamak, ayrıca sorunun en alıcı
can noktası olan kronolojik ve geleneksel kalıntıları sonlandırmak ve sorunu çok
taraflı bir sürece sürüklememek sorunu masada ve sahada minimilize etmenin
yönlerini tartışmak etkili olacaktır.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından dünya ABD ve
SSCB’nin önderliğini yaptığı iki kampa bölünmüştü. Bu savaş sonrası döneme
klasik Uluslararası İlişkiler literatüründe Soğuk Savaş dönemi denir. İki kutba
ayrılmanın temelini 1917 Ekim devrimine dayandırmak mümkün, çünkü bu süreçle
birlikte dünyada birçok devlette olduğu gibi batı toplumlarında da Sovyetler
Birliği’ne yönelik ciddi kuşkular uyandırmıştır ve bu kuşkular İkinci Dünya
Savaşı’ndan hemen sonra yaşanan gelişmelerle, ABD başta olmak üzere Batılı
ülkelerle Sovyetler Birliği’nin ilişkilerini gerginleştirmiştir.
Savaş sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu
sistemde ABD ve SSCB önderliğindeki her iki blok da aralarındaki çatışmaya
ideolojik bir çatışma görüntüsü vermeye çalışmıştır. ABD dünyanın savunmasını
üstlenirken, Sovyetler Birliği ise o dönem terminolojisiyle Üçüncü Dünya
ülkeleri olarak adlandırılan devletlerin bağımsızlık mücadelelerinden
yararlanarak kendi hegemonyasını, siyasal ve ekonomik etkisini yaymaya
çalışmıştır.
İki kutuplu dönem belki de bağımsızlaşma
hareketlerinde çarpan etkisi yaratmış ve bu dönem itibariyle uluslararası
arenaya yeni aktörler girmeye başlamıştır. Bu dönemde İngiltere sömürüsünden
kurtularak bağımsızlıklarını ilan eden Pakistan ve Hindistan dünyada yaşanan
sürece çok hızlı entegre olmuştur. Fakat kurulan birçok devlet gibi bu iki
devlet de günümüzde bile çözemedikleri sorunlarla karşı karşıya gelmiş ve
bağımsızlıklarını kazandıkları günden beri birbirleriyle geçinemeyerek birçok
defa silahlı çatışmaya girmişlerdir. 1948’de bu çatışmaların ilkinin sebebi
halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan, asıl adı ile Jammu ve Keşmir veya kısa
adı ile Keşmir’dir.
Pakistan, Hindistan, Çin, Tacikistan ve Afganistan
arasında bir bölge olan Keşmir uzun yıllar İngiltere sömürüsü ve kontrolü
altında kalmış ve 1846’da idaresi Hintli bir mihraceye verilmiştir. Hindistan
ve Pakistan bağımsızlıklarını kazandıkları dönemde de bölge yine bu mihrace
ailesinin idaresindedir. Fakat 1947’de mihrace Keşmir’i Hindistan’a ilhak
ettiğini ilan etmiş ve ilhak kararı altmış yılı aşkın bir süredir devam eden ve
uzun bir dönemde devam edeceğe benzeyen sorunun fitilini ateşlemiştir.
Günümüzde Keşmir bölgesinin güney kesimi Hindistan,
kuzeyi de Pakistan kontrolü altındadır. Batı kesimi ise “Azad Keşmir (78.114
km2)” adı altında bağımsızlığını ilan etmekle birlikte Pakistan kontrolü
altındadır. Azad Keşmir ile Pakistan arasındaki rabıtayı Türkiye ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiye benzetmek mümkündür. Başkenti
Muzafferabad olan Azad
Keşmir yaklaşık üç milyon nüfusa sahiptir.
Hindistan’ın toplam nüfusunun yaklaşık olarak yüzde
birini barındıran ve Hint yönetimi kontrolünde olan Jammu-Keşmir (101.378 km2)
ise, Hindistan’da Müslümanların üçte iki nüfus yoğunluğuna sahip olduğu tek
eyalettir. Bölgenin nüfusunun yüzde 30’u Hindulardan oluşurken Sih ve Budacılar
da çok az bir oranda mevcuttur. Eyalette resmi dil ise Pakistan’ın resmi dili
olan Urduca’dır.
Ayrıca 1962 itibariyle Keşmir’in Shakhgam Vadisi ve
Aksa-i bölgeleri (42.735 km2) Çin’in işgali altında bulunmaktadır.
Hindistan Pakistan çatışmaları:
1948’de iki devlet arasında yaşanan ilk çatışmanın
sebebini uluslararası sistemin yapısından çok, ayrılmanın temeli olan dini
nedenlerin etkili olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. ABD ve SSCB bu iki
devlet arasındaki soruna temkinli yaklaşarak bu devletlerin karşı bloğa
kaymalarını önlemeye çalışmış, bu da sorunun sürüncemede kalmasına neden
olmuştur.
Pakistan ve Hindistan’ın bağımsızlıklarını kazandıktan
kısa bir süre sonra Keşmir’de yaşayan Müslüman köylüler Hintli toprak ağalarına
karşı ayaklanarak Keşmir’in başkenti Srinagar’a kadar gelmişlerdir. Bu
ayaklanmalar sonucu 24 Ekim 1947’de ilk Azad Keşmir hükümeti kurulmuş fakat
Pakistan, Keşmir’deki sorunun çözümüne yönelik olarak ilk Birleşmiş Milletler
komisyonu bölgeye gelinceye kadar Keşmirli Müslümanları desteklememiştir.
Hindistan’ın Keşmir’e ordu sevk etmesi üzerine Pakistan Genel Valisi –daha
sonra cumhurbaşkanına dönüşecek- Muhammed Ali Cinnah, bölgedeki gönüllü
mücahitleri desteklemek için Pakistan ordusunu harekete geçirmiş ve iki ülke arasında
çarpışmalar bir daha durmamak üzere başlamıştır. Çarpışmalar sonunda bugün
Keşmir’in küçük bir kısmını oluşturan (84 bin km2) Muzafferabad ile Azad Keşmir
Pakistan’da kalırken, Srinagar da içinde olmak üzere Keşmir’in üçte ikisi (138
bin km2) doğuda Hindistan’ın denetimine geçmiştir.
Hindistan 1 Ocak 1948’de Keşmir sorununu Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’ne götürmüştür. Sorun Güvenlik Konseyi’nde
görüşüldüğü sırada Hindistan’ın Keşmir’e işgali ve baskısı devam etmektedir.
Hindistan, BM’de yapılan görüşmelerde Pakistan’ı işgalci olarak suçlarken,
Pakistan da Hindistan’ın Keşmir’deki Müslüman halka karşı soykırıma giriştiğini
ileri sürmekte ve Keşmir’de Hindistan yanlısı bir hükümet bulunduğu için BM
gözetiminde bir plebisit yapılmasını istemiştir.
Güvenlik Konseyi tarafından yapılan değerlendirmelerde
Keşmir sorununda Pakistan’ın haklı, Hindistan’ın haksız olduğu yönünde bir
kanaat oluşmuştur ve 21 Nisan 1948’de alınan ilk kararda Keşmir halkının self
determinasyon hakkını kullanmasına ve bunun için plebisit yapılmasına karar
verilmiştir. Görüşmeler sırasında ABD ve İngiltere’nin Pakistan’ı desteklemesi
Hindistan’ı sorunu BM’ye getirdiği için pişman etmiş ve Hindistan süreci
engellemeye çalışmıştır.
1950’lerde ortaya çıkan uluslararası gelişmeler ve
ABD’nin Güneydoğu Asya’yı çevreleme kapsamı içine alması bölgedeki çatışmaların
global çatışmanın bir tezahürüne dönüşmüştür. Pakistan bu süreçte bölgede
oluşturulan tüm askeri ittifaklara (1955’te Bağdat Paktı’na ve 1954’te
SEATO’ya) katılarak ABD ile ikili savunma andlaşmaları imzalamıştır. Bu
gelişmeler SSCB’nin durumu kendi lehine çevirebilmek adına harekete geçerek
Hindistan’ı desteklemesine neden olmuştur. Keşmir sorunu konusunda tarafsız bir
tutum içinde olan Moskova, o andan itibaren BM’de sürdürülen görüşmeler
sırasında açıkça Hindistan yanında tavır almış ve plebisite karşı olduğunu
ifade ederek Hindistan aleyhine alınabilecek kararları veto etmeye
başlamıştır.
1957’de özel bir statü ile Hindistan’a bağlanan
Jammu-Keşmir’in 1965’te özel statüsü değiştirilerek Hindistan’ın bir eyaleti
haline getirilmiştir.
Keşmir’de 1963’ün sonlarından itibaren Hindu ve
Müslümanlar arasındaki çatışmalar artınca 1964’te BM Güvenlik Konseyi’nde
Keşmir konusu tekrar görüşülmeye başlanmıştır fakat taraflar görüşeceklerini
dile getirseler de bir araya gelmemişlerdir.
1965 Nisanı’nda Sind-Guajarat sınır bölgesinde
Pakistan ve Hindistan arasında tekrar çatışmalar çıkmış, Pakistan’ın Keşmir’e
girme çabaları başarısızlığa uğrarken Hindistan askeri harekata başlayarak
Pakistan’ın Pencap sınırına kadar genişlemiştir. Hindistan askeri bakımdan
üstünlüğü ele geçirmesine rağmen Çin’in tepkilerinden dolayı büyük devletlerin
ateşkes tekliflerini kabul etmiştir. ABD bu süreçte soruna tepkisiz kalırken
SSCB devreye girmiş ve 1966 Şubatı’nda Taşkent Andlaşması imzalanmıştır. Bu
girişim SSCB’nin bölgedeki etkinliğini arttırma çabalarıdır.
Bu süreçte ABD’nin her iki tarafa da uyguladığı
ambargo hem Pakistan hem de Hindistan’ın tepkisini çekmiştir. 1967’de de
Vietnam Savaşı Hindistan ve Pakistan’ı çok ciddi rahatsız etmiştir.
Washington’a tepki olarak Pakistan SEATO’daki temsilcilerini geri çekmiş ve
CENTO’nun da toplantılarına katılmayacağını ifade etmiştir. Hindistan da
Vietnam müdahalesini çok sert eleştirerek ABD’nin bölgeden çekilmesi
gerektiğini ifade etmiştir.
1968’de Nixon-Kissinger ikilisinin işbaşına gelmesiyle
ABD’nin Güney Asya politikalarında önemli değişiklikler olmuştur. ABD
Vietnam’dan yakasını kurtarmaya çalışırken diğer taraftan da Çin ile
ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Bu ilişkilerin geliştirilmesinde
Pakistan’ın önemli rol oynaması Nixon döneminde Pakistan’a yapılan yardımları
iki katına çıkarmıştır. Çin ve ABD Pakistan’la çok yakınlaşmış fakat
Hindistan’la 1971’de tekrar çatışmalar başlamıştır. ABD ve Çin Pakistan’ı
desteklerken SSCB çatışmanın başlarında tarafsız kalmış fakat bir süre sonra
Hindistan’ı desteklemiştir. Çatışmadan sonra Pakistan, ABD ve Çin ile
ilişkilerini geliştirirken SSCB, Hindistan üzerindeki tesirini pekiştirmiştir.
Sovyetler Birliği bundan sonraki yıllarda Hindistan ve Pakistan arasındaki
sürtüşmede başarılı bir politika izleyerek Güney Asya’daki etkisini sürekli
attırmıştır.
Doğu Pakistan’da Hindistan ve Pakistan kuvvetlerinin
karşı karşıya geldiği 1971’de Keşmir’de çatışmalar yaşanmasına rağmen sorunda
pek değişiklik olmamış sadece Hindistan’ın üstünlüğü bir kez daha görülmüştür.
Bu gelişmeler Pakistan’ı ve ayrılmadan yana olan Keşmirli milliyetçileri büyük
ölçüde zayıflatmıştır. 71 çatışmasından sonra iki devlet arasında 1972’de Simla
Andlaşması imzalanmış ve Keşmir’de ateşkesin sağlanmasına dönük “Sınır Kontrol
Hattı” (Line Of Control) oluşturulmuştur.
ABD, 1979’da SSCB’nin Afganistan’ı işgalinin ardından
Moskova’nın Güney Asya’ya yayılmasını engelleyecek ülke olarak değerlendirilen
ve Batı bloğu içinde yer alan Pakistan’ı ciddi oranda silahlandırmaya
girişmiştir.
Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir üzerinden bölgesel
etkinliklerini arttırma çabaları nükleer silahlanma çalışmalarını arttırmış ve
1998’den sonra iki ülke resmen silahlanma yarışına girmiştir. 1999’da
Hindistan’ın Keşmir’deki militanlara karşı başlattığı harekat iki ülkeyi tekrar
savaşın eşiğine getirmiştir. 1999 sonrası Keşmir mücadelesi düşük yoğunluklu
olarak devam etmektedir çünkü nükleer silahlanma konvansiyonel veya topyekun
bir savaşı engellemektedir. Bununla birlikte sınır noktalarından Keşmir’e
sızmaya çalışan Pakistanlı militanlar ile kontrol noktalarındaki Hindistan
askerleri arasında düşük yoğunluklu çatışmalar gerçekleşmektedir. İnsan hakları
örgütlerinin raporlarına göre bölgede 43 bin civarlarında olan resmi rakamların
yaklaşık iki katı insanın öldüğü ifade edilmektedir.
Keşmir ve çevresindeki istikrarsızlığın etkisi uzun
süre gündemdeki yerini koruyacaktır. 1990’ların ortalarından itibaren Keşmir’de
50’in üzerinde silahlı grup tespit edilmiştir. Keşmir’de Hindistan’ın
yarım milyon civarında askeri olduğu iddia edilmekle birlikte Hizb-ul
Mücahidin, Leşker-i Tayyiba, Tehrik-i Cihad ve menşei tam olarak bilinmeyen
Jammu-Keşmir Özgürlük Cephesi gibi bölgede faaliyet gösteren militan gruplar
yer almaktadır.
Hizb-ul Mücahidin, Leşker-i Tayyiba ve Harekât-ül
Mücahidin gibi çeşitli silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilen eylemlerin
birçoğu başlangıçta Keşmir bölgesiyle sınırlıyken 2000’li yılların başından itibaren
yabancı yatırımların yoğun olduğu, ticari, turistik ve siyasi önemi haiz Hint
şehirlerini de hedef almaya başlamıştır. 26-29 Kasım 2008 tarihlerinde
Hindistan’ın liman şehri Bombay’a gerçekleştirilen saldırıda 174 kişinin
hayatını kaybetmesi iki ülke arasındaki temasları kesmiştir. Saldırının
arkasında Pakistan’ın olduğunu iddia eden Hindistan, barış görüşmelerinin devam
edebilmesi için saldırının sorumlularının yargılanması ya da kendisine iade
edilmesi gerektiğini ifade etmiş, Pakistan yönetimi ise, Hindistan’ın
iddialarını destekleyecek herhangi bir bilgi ya da delilin bugüne kadar
kendileriyle paylaşılmamış olduğunu ileri sürmüştür.
Çin ve ABD’nin tutumu:
Hindistan’ın bölgede Çin’den sonra en yüksek gayri
safi milli hâsıla ve nüfusa sahip ülke olması birçok devlet gibi ABD’ye de
cazip gelmektedir. Hindistan’ın nükleer silah denemeleriyle uluslararası
nükleer kontrol rejimini ihlal etmesi Batı’yla ilişkilerini gergin bir sürece
sokmuş olsa da 11 Eylül saldırıları bu ilişkileri normalleştirmiş ve ABD ile
Hindistan’ı birbirine yakınlaştırmıştır.
Pakistan ve Hindistan’a stratejik hedefleri gereği
yakınlaşan ABD, her iki taraf için de büyük önem taşıyan Keşmir sorununda
doğrudan ara bulucu bir rol üstlenmekten kaçınsa da taraflar arasında iletişimin
kurulması ve güven inşası noktasında çeşitli girişimlerde
bulunmuştur.
Çin’in bölgede askeri ve ekonomik anlamda büyümesini
kendisine bir tehdit olarak algılayan Hindistan, Çin’e karşı çeşitli önlemler
almıştır. Bununla birlikte Çin’in, Pakistan’ın kontrolündeki Azad Keşmir’de 20
milyar doları aşan alt yapı, ulaşım ve enerji projelerine başlaması
Hindistan’ın tepkisini çekmektedir.
Keşmir’e verilecek bir self determinasyon hakkının,
Tibet ve Uygur bölgeleri üzerinden kendisine de olumsuz yansıyacağı düşüncesi
Çin’i uzun bir süreden beri, Keşmir meselesinde tarafsız kalmaya itse de son
dönemde bu politikadan vazgeçtiği yönünde işaretler vermektedir. Çin, bu
ofansif politikalarıyla Keşmir sorununa taraf olduğunu göstermek istemekte ve
Çin-Pakistan arasındaki ilişkiler dikkate alındığında bu durumun Hindistan için
güç kaybettireceği su götürmez bir gerçektir.
Sonuç olarak;
Keşmir meselesinin çözümü konusunda Pakistan ve
Hindistan’a bugüne kadar güçlü bir uluslararası baskı yapılmamış, uluslararası
kamuoyu meseleyi daha çok iki ülke arasında yaşanan bir sorun olarak algılamayı
seçmiştir.
Sorunun çözümünde uluslararası güçlerin pasif
davranmaları ve uluslararası hukukun akim kalması her iki ülkenin Keşmir’in
geleceği için kaçınılmaz bir anlaşma zeminine kendilerini hazırlamalarını
gerektirmektedir. Zira mevcut durumu ilelebet devam ettirmek üzerine kurulu
politikaların, bölgeyi nükleer savaş tehdidiyle yüz yüze getirmesi olasıdır. Bu
minvalde BM Güvenlik Konseyi -Hindistan’ın çözüm sürecine dâhil etmekten
kaçınmasına rağmen- ara buluculuk rolünü üstlenebilir.
Bu çerçevede öncelikle siyasal ve toplumsal kesimler
arasındaki sinerji geliştirilerek sürdürülmeli; her iki ülkenin halkları
arasında birbirlerine karşı var olan önyargıların kırılmasına yönelik kamu
diplomasisi, psikopolitik ve çatışma çözümü metodolojileri geliştirilip
uygulanmalıdır. Hindistan bölgedeki askerlerin büyük bir bölümünü tahliye
ederek sorunun militarizmle çözülmeyeceğini göstererek diyaloga kapı
aralamalıdır.
Ayrıca, nihai çözümün meşruiyeti ve kalıcılığı açısından çözüm sürecine Keşmirlilerin de dâhil edilerek onlara da gerçek anlamda söz hakkı verilmesi Keşmir halkını onore edecek ve isabetli bir karar olacaktır. (Kaynak1)
Ayrıca, nihai çözümün meşruiyeti ve kalıcılığı açısından çözüm sürecine Keşmirlilerin de dâhil edilerek onlara da gerçek anlamda söz hakkı verilmesi Keşmir halkını onore edecek ve isabetli bir karar olacaktır. (Kaynak1)
(Pakistan ve
Hindistan arasındaki paylaşılamayan ve çözümlenemeyen bölge Keşmir eyaleti,
Kuzey Keşmir (Azadi Keşmir) ve Güney Keşmir (Cemmu Keşmir) bölgeleri)
Hindistan, Afganistan, Pakistan ve Çin Halk
Cumhuriyeti’ne sınırdaş olan Keşmir Bölgesi, 15 Haziran 1947 tarihinde kabul
edilen “Hindistan Bağımsızlık Bildirgesi” ile Hindistan Krallığı’ndan koparak
bağımsızlığını kazanmıştır. O tarihten itibaren Pakistan-Hindistan
ilişkilerinin en temel açmazlarından biri olan Keşmir sorunu günümüzde de
geçmişteki önemini korumaktadır. Toplam yüz ölçümü 222.236 km² olan
bölge;
a)1947’den
itibaren Hindistan tarafından kontrol edilen 101.378 km²’lik Jammu-Keşmir,
b)1947’den itibaren Pakistan’ın kontrolü altındaki 78.114 km²’lik Azad Keşmir,
c)1962’den itibaren Çin’in işgali altında olan 42.735 km²’lik kuzeydeki Shakhgam Vadisi ve doğudaki Aksa-i Çin bölgelerinden oluşmaktadır.
b)1947’den itibaren Pakistan’ın kontrolü altındaki 78.114 km²’lik Azad Keşmir,
c)1962’den itibaren Çin’in işgali altında olan 42.735 km²’lik kuzeydeki Shakhgam Vadisi ve doğudaki Aksa-i Çin bölgelerinden oluşmaktadır.
Keşmir’in bağımsızlığını kazanması gibi, varlık sebebi
ve kime ait olacağı sorusu bugün de belirsizliğini sürdürmektedir. İngiliz
İmparatorluğu’nun Güney Asya ve Afganistan’dan çekilmesini takiben bölgede
oluşan güç boşluğu, uluslararası arenaya çıkan Pakistan ve Hindistan tarafından
doldurulmaya çalışılmıştır. Keşmir de bu iki devletle eş zamanlı olarak
bağımsızlığını kazanmıştır. Keşmir’in bağımsızlığını tanımayan Pakistan’ın Ekim
1947’de Jammu-Keşmir’e gerçekleştirdiği saldırının ardından, Keşmir’in
yönetimini 1947–1951 dönemleri arasında elinde tutan Maharaja Singh,
Hindistan’dan yardım istemiştir. Hindistan, Keşmir’in kendisine bağlanmayı
kabul etmesi durumunda yardım edeceğini ifade etmiştir. Böylece 26 Ekim 1947’de
imzalanan antlaşma ile Keşmir Hindistan’ın egemenliğine girmiştir. Hindistan’ın
Keşmir halkına verdiği plebisit sözü ise hiçbir zaman tutulmamıştır. Tüm bu
faktörler 1947–1948 Hindistan-Pakistan Savaşı’nı tetikleyen nedenleri oluşturmuştur.
Bu savaşının ardından Keşmir sorununun uluslararasılaştırılması süreci başlamış
ve BM Barış Gücü Kuvvetleri, Jammu ve Keşmir’de güven ve istikrarın temini için
çalışmalar yürütmüştür. BM Güvenlik Kurulu, 1948 tarihinde “39 No’lu Kararı”
çıkarmış, Hindistan-Pakistan arasında arabuluculuk komisyonu kurularak konunun
araştırılmasına dönük katkılarda bulunmuştur. Hindistan’ın Pakistan’ı Jammu ve
Keşmir’de “yıkıcı faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla BM Güvenlik Kurulu’na
şikâyet etmesi üzerine aynı yıl “47 No’lu Karar” çıkarılarak Pakistan’ın
Jammu-Keşmir bölgesinden birliklerini çekmesini ve Hindistan’ın da söz verdiği
plebisiti yerine getirmesi uyarısında bulunulmuştur. 1971 yılında Doğu Bengal’deki krizin ardından
yaşanan ikinci Hindistan-Pakistan Savaşı’nın ardından 1972’de Simla Barış
Antlaşması imzalanmış ve Keşmir’de ateşkesin sağlanmasına dönük “Sınır Kontrol
Hattı” (Line of Control) oluşturulmuştur.
1979’da SSCB’nin Afganistan’ı işgalinin ardından
“Sovyet Komünizmi’nin Güney Asya’ya yayılmasını engelleyecek yegâne ülke”
olarak seçilen ve Batı Bloğunda yer alan Pakistan, SSCB’nin yenilgiye uğraması
ve ABD’nin söz konusu coğrafyadan çekilmesiyle büyük miktarda silah yığınağına
sahip olmuştur. 1971 yılında Hindistan’la yaptığı savaşı kaybederek ikiye
bölünen ülke için bu silahlar büyük önem arz etmiştir.
Keşmir üzerinden yürütülen bölgesel hâkimiyet ve egemenlik mücadelesi her iki ülkenin nükleer silah kapasitesine sahip olduğu 1998’nin ikinci yarısından itibaren farklı bir seyir izlemeye başlamıştır. Her iki ülke de Asya’da nükleer kapasiteye sahip ülkeler olmalarına rağmen dış güvenlikleriyle orantısız ve tehdit algılamalarına doğru orantılı biçimde silahlanma yarışına girmiştir. 1999 yılında Hindistan’ın Keşmir’deki militanlara karşı başlattığı harekât, bölgede büyük huzursuzluğa neden olmuş, Hindistan ve Pakistan’ı bir kez daha savaşın eşiğine getirmiştir. 1999 yılından itibaren Pakistan-Hindistan ilişkileri ve Keşmir sorununun çözümüne dönük barış görüşmeleri, nükleer silahların gölgesinde yürütülecek ve her iki devlet de geçmişin aksine konvansiyonel veya topyekün bir savaşa neden olacak büyük ölçekli krizleri başlatmaktan çekineceklerdir.
1999 yılı sonrasında Keşmir’in hâkimiyetini elde etmek için sürdürülen mücadele düşük yoğunluklu savaş biçiminde sürmektedir. Pakistan’ın silahlandırdığı militanlar sınır noktalarından Keşmir’e sızmaya çalışmakta ve kontrol noktalarındaki Hindistan birlikleriyle çatışmaktadırlar. Son olarak 23 Eylül 2009 tarihinde Keşmir’de militanlar ve Hindistan askerleri arasında yaşanan çatışmada sekiz kişi hayatını kaybetmiştir. Bu ölümlerle birlikte resmi rakamlara dayanılarak Keşmir’de yaşanan olaylar neticesinde bugüne kadar 43 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Pek çok NGO ve insan hakları örgütü ise bu rakamın iki katı kadar insanın öldüğü görüşündedirler. Keşmir Bölgesi’nde istikrarsızlık günümüzde de sürmektedir. Keşmir’de faaliyet gösteren militan gruplar arasında Hizb-u Mücahidin, Leşker-i Tayyiba, Harkut’ul Mücahidin, Tehrik-i Cihad ve menşei tam olarak bilinmeyen Jammu-Keşmir Özgürlük Cephesi yer almaktadır.
1947’den itibaren Hindistan ve Pakistan’ın Keşmir üzerindeki tezleri fazla değişikliğe uğramamıştır. Pakistan tezine göre Keşmir’in nüfusunun büyük çoğunluğu Müslümandır ve Keşmir halkı, Hindistan’a özgür tercihleri dışında bağlanmıştır. Hindistan tezi Keşmir’in 1947 Bildirgesi ile Hindistan’ın bir parçası haline geldiğini savunmaktadır. İki devletin Keşmir üzerinde irredentist politikaları sürerken, Keşmir’de üçüncü bir hareket ortaya çıkmış, Pakistan veya Hindistan egemenliğini reddederek bağımsız Keşmir devletini kurmayı hedeflemektedir.
Pakistan 1947 yılının aksine, Keşmir konusunda İslam ülkelerinin ve Batı’nın desteğini kaybetme noktasına gelmiştir. Militanların faaliyetleri sonucu Müslüman Keşmirlilerin de can ve mal kaybına uğraması, 1979 Sovyet işgalinde Afganistan’daki direnişe destek veren Pakistan’a yapılan yardımların son bulması, Pakistan’ın Batılı devletlerle istikrardan yoksun ilişkileri ve özellikle ABD’nin Güney Asya coğrafyasındaki çıkarlarına zarar verebileceğini düşündüğü herhangi bir Hindistan-Pakistan gerginliğini istememesi, Keşmir bağlamında Pakistan’ın zemin kaybetmesine neden olan temel faktörler arasında sayılabilir.
Uluslararası kamuoyu da Hindistan ve Pakistan’a ilişkilerini düzeltme konusunda baskı yapmaktadır. İki devletin temsilcileri, Keşmir sorununu diplomasiyle çözme yolunda adımlar atmaktadır. Pakistan başbakanı Yusuf Rıza Gilani, New York’ta düzenlenecek olan “Demokratik Pakistan’ın Dostları” (DPD) toplantısında Hindistan başbakanı Mahmohan Singh ile Keşmir ve su paylaşımı konularını görüşeceklerini ifade etmiştir. Keşmir’in iki devlet ilişkilerini şekillendiren temel konulardan biri olduğunu ve bu sorun çözülmeden bölgede kalıcı bir barış ortamının sağlanmasının olanaksız olduğunu vurgulamıştır. Gilani gibi Zerdari de Keşmir konusunun bölgenin istikrarı için sahip olduğu önemi vurgulamıştır. BM güçlerinin 61 yıldır Keşmir’de güvenlik ve istikrarı sağlamak için bulunduğunu dile getirerek ve Hindistan’ı DPD toplantısına katılmaya davet etmiştir. Pakistan liderlerine cevap yine Mumbai meselesi üzerinden verilmiş, Hindistan dışişleri bakanı Krishna, Keşmir’de de faaliyet gösteren Leşker-i Tayyiba Örgütü ile bağlantısı olduğu iddia edilen Hafız Sayid’in yargılanmasının ardından karar vereceklerini söylemiştir. Keşmir sorununun çözümüne faydası olacağına inanılmasa da Pakistan’ın İslam ve Arap ülkeleri nezdinde destek kaybettiğine somut bir örnek teşkil edecek konuşmayı Libya lideri Muammer El-Kaddafi yapmıştır. Kaddafi, 24 Eylül 2009 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nden yaptığı konuşmasında Keşmir ile ilgili ifadelere ilk kez yer verirken; “Keşmir’in ne Hindistan’a ne de Pakistan’a bağlı olmayan bağımsız bir devlet olması gerektiği ve sorunun artık bitirilmesi için çaba harcanması” gerektiğinin altını çizmiştir.
Keşmir sorununun günümüzde ancak diplomatik yollarla çözülmesi kalıcı barışı sağlayabilecektir. Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir nedeniyle bir kez daha karşı karşıya gelmesi, zaten sağlam temeller üzerinde durmayan Güney Asya coğrafyasında tamiri zor yaralar açabilecek ve istikrara en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde büyük sıkıntılara neden olabilecektir. Her iki tarafta irredentist politikalarından vazgeçerek iyi niyete ve karşılıklı güvene dayanan adımlar atarak yaklaşık 60 yıldır süren bu soruna barışçıl ve kalıcı bir çözüm bulmalıdırlar. (Kaynak2)
(Pakistan-Hindistan
ve Çin anlaşmazlıklarındaki bölgeler; Azadi Keşmir, Cemmu-Keşmir ve Aksai Çin)
Pakistan ve Hindistan Arasındaki Savaşlar
1947 Savaşı (Birinci Keşmir
Savaşı)
1965 Savaşı (İkinci Keşmir Savaşı)
1971 Savaşı
1999 Savaşı
Pakistan'a ait olan PNS Ghazi Denizaltısı 1965 ve 1971
savaşlarında Hindistan için önemli bir tehdit unsuru olmuştu.
İngiliz Hakimiyetinde Hindistan
Pakistan ve Hindistan'ın kapladığı ve Asya alt-kıtası veya Hindistan alt-kıtası denen geniş topraklar 18. yüzyılın ortalarından beri İngiltere'nin sömürgesi idi. İngiltere burasını Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sonunda 1763 Paris barışı ile Fransa'dan almıştı.İngiltere Hindistan'ı tam bir sömürge şeklinde idare etmekle beraber, özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren yerli halk İngiliz idaresine karşı çok mücadele etmeye başlamıştı.
I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere sadece Hintlilerden meydana gelen bir askeri kuvvet oluşturdu ve bu kuvveti özellikle Orta Doğu'da kullandı.Bu yüzden ,İngiltere 1919'da, Hindistan'daki bazı eyaletlerdeki bir kısım yetkilerini halk tarafından seçilen yerlilere bıraktı.Fakat bu küçük taviz Hindistan halkını tatmin etmekten uzaktı.Kaldı ki Britanya'ya karşı bağımsızlık hareketi de genişlemişti.Bağımsızlık hareketinde Hinduların lideri Mahatma Gandhi ve Kongre Partisi, Müslümanların lideri ise Muhammed Ali Cinnah ve Müslüman Ligi idi.Bu liderlerin İngiliz idaresine karşı mücadeleleri uzun sürdü. İngiltere nihayet 1935'de, halk tarafından seçilmiş üyelerden meydana gelen eyalet meclisleri kurulmasını kabul etti ve 1937'de ilk seçimler yapıldı.
Bütün Asya'daki sömürgelerde olduğu gibi, II. Dünya Savaşında Britanya Hindistan'da Hindistan Milli Ordusu adı ile bir kuvvet Japonlarla beraber savaştı.Bunun sonucunda Büyük Britanya 1942'de Hindistan üzerindeki kontrolünü daha da gevşeterek, hükümetin yerli halktan olması esasını getirdi.Sadece savunma ve dışişlerini kendi elinde tuttu. Aynı zamanda yaptığı bir açıklama ile de savaştan sonra Hindistan'a bağımsızlık vereceğini bildirdi.
Büyük Britanya'nın II. Dünya Savaşı sonrasında ekonomik ve askeri alanda zayıf duruma düşmesiyle birlikte Britanya Hindistan'nın bölünmesine dair teoriler de ortaya atılmaya başlamıştı.Buna göre Britanya Hindistan’da Hindu nüfusun fazla olduğu bölgelerde Hindulara ait bir Hindistan devleti,Müslüman nüfusun fazla olduğu bölgelerde ise Müslümanlara ait bir Pakistan devleti kurulacaktı.Ancak 1947'deki bölünme sonrasında Müslümanlara ait olan Pakistan devletinin kurulmuş olmasına rağmen Müslümanların üçte biri hala Hindistan topraklarında kalıyordu.Bölünmenin doğru yapılmaması sonucunda bölgedeki Hindular,Müslümanlar ve Sihler arasında gerçekleşen toplumlararası savaşlar milyonlarca can kaybıyla sonuçlandı.
Britanya Hindistan'nın bölünmesine Keşmir,Cumnu, Haydarabad gibi prenslikle yönetilen bağımsız bölgeler de dahil edilmişti ve bu bölgelelerin hükümdarına topraklarını Hindistan veya Pakistan'a katma seçeneği verilmişti.Fakat bu bölgelerin bölümü henüz yapılmamıştı.Bunun üzerine Hindistan ve Pakistan bölgede hak iddia etmeye başladılar ve bu da çatışmaların ana kaynağı oldu.
1947 Savaşı (Birinci Keşmir Savaşı)
Bağımsızlık sonrası halkının çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle Pakistan burasını almak için asker sevk ettiğinde, hem Keşmir hükümdarının hem de Hindistan kuvvetlerinin karşı koyması ile karşılaştı.1947 yılına gelindiğinde Keşmir hükümdarı Hindistan'la bir anlaşma imzalayarak topraklarını Hindistan'a devrettiğini ilan etti. Pakistan ise Keşmir bölgesinin nüfusunun çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğunu ileri sürerek bu anlaşmayı kabul etmedi.Bu olay 1948 yılında Keşmir yüzünden Hindistan ile Pakistan arasında savaş çıkmasına sebep oldu.Birleşmiş Milletler araya girdi ve Keşmir'de referandum yapılarak halkın oyuna başvurulması şartıyla ateşkes sağladı.Pakistan bu çatışmada Keşmir'in ancak küçük bir kısmını ele geçirebilmiş, büyük kısım Hindistan'da kalmıştı.Bu sebeple, Hindistan bugüne kadar elinde tuttuğu Keşmir topraklarında referanduma yanaşmamıştır.Fakat Keşmir sorunu da, Pakistan-Hindistan ilişkilerinde bir çıbanbaşı olarak devam etmiştir ve iki ülke arasında ikinci bir savaşa neden olmuştur.
1965 Savaşı (İkinci Keşmir
Savaşı)
Bu savaş Pakistan askerlerinin Cebelitarık Operasyonu ile Hindistan yönetimindeki Cummu ve Keşmir topraklarına asker göndererek ayaklanma başlatmasıyla başlamıştır. Hindistan Pakistan'ın bu tutumuna karşı saldırı başlatarak karşılık vermiştir. Beş hafta süren savaşlar sonucunda her iki tarafta birbirine karşı üstünlük sağlayamamış, üstelik her iki taraf ta çok ağır zaiyat vermiş ve binlerce can kaybı meydana gelmişti. Ayrıca bu savaşta dünya II.Dünya Savaşı'ndan bu yana tanklarla yapılan en büyük savaşa şahit olmuştur.
Savaşın sonlarına doğru her iki taraf küçük zaferler hariç bir başarı elde edememiş ve savaş bir çıkmaza dönüşmüştür. Savaş Sovyetler Birliği ve ABD'nin araya girmesiyle Taşkent Deklarasyonu'nun imzalanmasıyla sona ermiştir.
1971 Savaşı
Doğu Pakistan'ın merkezi
Dakka'ya doğru ilerleyen Hindistan ordusuna ait tanklar
Bu savaşın nedeni Keşmir olmasa da savaşın altında Hindistan ve Pakistan'ın Keşmir yüzünden anlaşmazlık halinde olmaları yatmıştır.1947'deki bağımsızlığın ardından nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle Bangladeş bölgesi Doğu Pakistan adıyla Pakistan'a bağlanmıştı. Asıl Pakistan ise Batı Pakistan adıyla anılıyordu. Hindistan'ın elinde kalan topraklar bu iki Pakistan'ı birbirinden ayırıyor ve bağlantıyı kesiyordu. Ayrıca Doğu Pakistan'ın elinde kalan topraklar İngilizlerin sömürge döneminde özellikle ihmal ettiği topraklardı. Bu yüzden geri kalan Doğu Pakistan İslamabad tarafından sömürüldüğünü ileri sürüyordu. Ayrıca iki bölge halkının da Müslüman olmasına rağmen çok farklı kültürlere sahiplerdi. Savaşın hemen öncesinde Doğu Pakistan'da siyasi hoşnutsuzluk giderek artmış ve kültürel milliyetçilik hareketleri son derece sertleşmişti. Bu ve benzeri problemler 1971'de Doğu Pakistan'da büyük bir isyana sebep oldu. İsyanı bastırmak isteyen Pakistan bölgede askeri operasyonlara başladı ve bu operasyonlar sonucunda yaklaşık 10 milyon Bangladeşli Hindistan topraklarına sığındı. Bangladeşlilerin ülkesine sığınmasını bahane eden Hindistan, Doğu Pakistan'ın yanında savaşa girdi. Savaş boyut değiştirerek Hindistan ile Pakistan arasında sınır çatışmalarına dönüştü. Pakistan uçaklarının Batı Hindistan'ı bombalaması üzerine çatışma açık savaş haline geldi ve Hindistan ordusu Doğu Pakistan’a girdi. İki haftalık yoğun mücadele sonucunda Doğu Pakistan'daki Pakistan kuvvetleri Hint kuvvetleri karşısında fazla dayanamadı ve 90,000'den fazla Pakistanlı asker ve sivil teslim oldu. Pakistan birliklerinin Hindistan kuvvetlerine teslim olduğu 15 Aralık 1971 günü Bangladeş'in kuruluşu resmen ilan edildi.Bu savaş Hindistan-Pakistan Savaşları içinde en çok kayıp verilen savaştır. Bu savaş sonucunda iki ülke arasındaki gerilimi had safhaya ulaştı ve iki ülke arasında büyük bir düşmanlık başladı.
1999 Savaşı
1999 yılında Kargil Savaşı patlak verdi Mayıs ile Temmuz ayları arasında iki ordu Keşmir’in Kargil bölgesinde savaştı.Savaş sonunda Hindistan Pakistanlılar tarafından bozulan sınırı eski haline getirdi.İki ülke arasındaki savaşlar nükleer alana da yansımış ve iki ülke arasında nükleer mücadele başlamıştır.
Pokhran I (Gülen Buda) : 18 Mayıs 1974'te Hindistan ilk füzesi Pokhran
I'i uzaya fırattı.
Kirana I : 1980'li yıllarda nükleer füzeye sahip
Hindistan'a karşı Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu tarafından icat edildi.
Pokhran-II : 1998 yılında Hindistan Pakistan'a gözdağı
vermek için Pokhran-II adıyla bir dizi nükleer füze denemesi yaptı.Bu denemeler
Batılı devletlerce kaygıyla karşılandı ve bazı Batılı devletler Hindistan'a
yaptırımlar uyguladı.
Chagai-I : Hindistan'ın Pokhran-II denemesinden sadece
yarım ay sonra Pakistan tarafından Hindistan'a cevap olarak Chagai-I füze
denemesini yaptı.
Chagai-II : Bu füze denemesi Chagai-I'den iki gün sonra
Pakistan tarafından gerçekleştirimiş iki ülke arasındaki nükleer alandaki son
sürtüşme olmuştur. (Kaynak3)
Birinci Hindistan-Pakistan Savaşı
Birinci Keşmir Savaşı ya da 1947 Hindistan-Pakistan Savaşı 1947-1948 yılları arasında Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir toprakları için gerçekleşmiş olan ilk savaştır.
Britanya Hindistan’ı
Pakistan ve Hindistan'ın kapladığı ve Asya alt-kıtası veya Hindistan alt-kıtası denen geniş topraklar 18. yüzyılın ortalarından beri İngiltere'nin sömürgesi idi. İngiltere bu toprakları Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sonunda 1763 Paris barışı ile Fransa'dan almıştı. İngiltere Hindistan'ı tam bir sömürge şeklinde idare etmekle beraber, özellikle 18'inci yüzyıldan itibaren yerli halk İngiliz idaresine karşı, zaman zaman çok çetin mücadele etti.
I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere sadece Hintlilerden meydana gelen bir askeri kuvvet teşkil etti ve kuvveti özellikle Orta Doğu'da kullandı. Bundan dolayı, İngiltere 1919'da, bazı eyaletlerdeki bir kısım yetkilerini halk tarafından seçilen yerlilere bıraktı. Fakat bu küçük taviz Hindistan halkını tatmin etmekten uzaktı. Kaldı ki şimdi bağımsızlık hareketi de genişlemişti. Bağımsızlık hareketinde Hinduların lideri Mahatma Gandhi ve Kongre Partisi, Müslümanların lideri ise Muhammed Ali Cinnah ve Müslüman Ligi idi. Bu liderlerin İngiliz idaresine karşı mücadeleleri uzun sürdü. İngiltere nihayet 1935'de, halk tarafından seçilmiş üyelerden meydana gelen eyalet meclisleri kurulmasını kabul etti ve 1937'de ilk seçimler yapıldı.
Bütün Asya'daki sömürgelerde olduğu gibi, II. Dünya Savaşında Hindistan halkının bir kısmı Japonya'yı destekledi ve hatta Hindistan Milli Ordusu adı ile bir kuvvet Japonlarla beraber savaştı. Bu durumu gören İngiltere 1942'de Hindistan üzerindeki kontrolünü daha da gevşeterek, hükümetin yerli halktan olması esasını getirdi. Sadece savunma ve dışişlerini kendi elinde tuttu. Aynı zamanda yaptığı bir açıklama ile de savaştan sonra Hindistan'a bağımsızlık vereceğini bildirdi.
Bağımsız Pakistan ve Hindistan
İngiltere gerçekten savaştan sonra sözünü tuttu ve 1947 Ağustosunda Pakistan ve Hindistan adı ile iki bağımsız devlet ortaya çıktı. Müslümanlar Pakistan'ı meydana getirdikleri için, nüfus dağılışı dolayısıyla Pakistan iki topraktan meydana geliyordu. Biri, bugünkü Pakistan olup buna Batı Pakistan deniyordu. Diğeri ise, eski adı Doğu Bengal ve bugünkü adı ile Bangladeş olan Doğu Pakistan idi.
Huzursuzluk başlıyor
Pakistan ve Hindistan bağımsız oldukları günden beri birbirleriyle geçinememişlerdir ve birkaç defa da silahlı çatışmaya girmişlerdir. Bunların ilki de 1947'dedir. Sebebi ise, halkının çok büyük çoğunluğu Müslüman olan, asıl adı ile Jammu ve Keşmir veya kısa adı ile Keşmir'dir.
Pakistan'ın kuzeyinde bulunan Keşmir, bereketli topraklara sahip, buğday ve pirinç yetiştiren
Savaş
Savaş Pakistan'ın bağımsızlığından hemen sonra, halkının Müslüman olması sebebiyle Keşmir'e asker sevk etmesi ve Keşmir Mihracesi ile Hindistan kuvvetlerinin karşı koyması ile başladı.
İlk Saldırı
Savaş öncesi Pakistan askerlerini sınır şehirleri olan
Muzafferabad
ve Domel civarında konuşlandırmıştı.27 Ekim
1947'de taarruza geçen Pakistan güçleri müslüman aşiret güçlerinin de
desteğiyle kısa sürede sınırı aşarak Muzafferabad
ve Dolmen'i ele geçirerek Keşmir Vadisi'ne kadar ilerlediler.Bunun üzerine
Keşmir mihracesi Keşmir'i Hindistan'a ilhak ettiğini ilan etti.Bu sırada
Pakistan kuvvetleri Poonch Vadisi'ne kadar ilerlemişlerdi.
Keşmir Vadisi Operasyonu
Keşmir'in Hindistan'a katılımından sonra Keşmir'e
asker takviye ederek havadan ve karadan saldırı başlatan Hint kuvvetleri
müslüman aşiretleri mağlup ettiler.Outflanking savaş taktiği uygulayan Hint
kuvvetleri önce Baramulla daha sonra da Uri şehirini geri aldı.
Bu sırada aşiret güçleri Poonch Vadisi'nde Hint kuvvetlerini kuşatmaya devam ediyorlardı.
Gilgit'te Pakistan milis güçleri ile müslüman aşiret güçleri ile birleştiler ve Keşmir'in kuzeyini ele geçirdiler.Daha sonra Chitral şehrinin mihracesi de Pakistan kuvvetlerine katıldı.
Poonch Vadisi Saldırısı ve Mirpur'un düşüşü
18 Kasım günü Hint kuvvetleri aşiret güçlerini takip etmeyi bırakmış ve Uri-Baramula şehirlerini geri almıştı.Poonch Vadisi'indeki kuşatmayı kaldırmak ve yardım göndermek isteyen Hindistan güneye asker takviyesine başlamıştı.Poonch'a gönderilen Hint kuvvetleri Poonch'a ulaştılar ancak kuşatmayı kaldıramadılar.Koti'ye gönderilen Hint kuvvetleri de başarılı olamadılar.
25 Kasım günü müslüman aşiret güçleri Mirpur'u ele geçirdiler.
Jhanger'in Düşüşü ve Naoshera ve Uri Saldırıları
Mirpur'u ele geçiren aşiret güçleri daha sonra Jhanger'e saldırdılar ve burayı ele geçirdiler.Aşiret güçleri daha sonra defalarca Naoshera ve Uri'ye ele geçirmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar.Bu sırada güneyde küçük bir Hint kuvveti Champ'a saldırdı. Bu savaştan sonra Hint kuvvetleri toparlandılar ve karşı saldırıya geçtiler.
Vijay Operasyonu ve Jhanger Karşı saldırısı
7 Şubat günü iyice toparalmış olan Hint güçleri Jhanger ve Rajauri'yi ele geçirmek için karşı atağa geçtiler.Bu sırada Pakistan tarafında bir yandan aşiret güçleri Uri'yi tekrar ele geçirmek için saldırılara devam ediyor,diğer yandan milis güçleri Skardu'yu kuşatıyorlardı.
Hint Bahar Saldırısı
1 Mayıs'a gelindiğinde Hint kuvvetleri Jhanger'e giderek daha düzenli saldırılar düzenlemeye başlamışlardı.Keşmir Vadisi'ndeki Tithwail'e saldıran Hint kuvvetleri burayı ele geçirdiler.Pakistan milis güçleri ise bir yandan Hindistan'ın asker sevkiyatı için önemli bir yere sahip olan Kargil'i ele geçirdiler ve Skardu'nun Hindistan ile olan bağlantısını kestiler,diğer yandan ise Himalaya Dağlarını aşarak kuşatma altındaki Leh'e askeri yardımda bulundular.
Gulab ve Eraze Operasyonları
Hintliler Keran ve Gurais'i ele geçirmek için Keşmir Vadisi'nin kuzeyine saldırılara devam ettiler ve Tithwail'i geri almak için saldıran Pakistan güçlerini geri püskürttüler.Hint kuvvetleri bu sırada Poonch'u tekrar kuşattılar.Hindistan'a bağlı Keşmir eyalet ordusu Skardu'yu geri aldılar ve Pakistan milis güçlerinin Leh'e doğru ilerlemesini engellediler.Ağustos ayına gelindiğinde Pakistan güçleri Skardu'yu tekrar kuşattı ve tekrar ele geçirdi.Bu olay Pakistan kuvvetlerini Ladakh içlerine ilerlemesini kolaylaştırdı.
Bizon Operasyonu
1 Kasın günü Hint tugayı sürpriz bir saldırı düzenleyerek aşiret güçleri ve Pakistan güçlerini geri çekilmeye zorladı.Saldırı sonucunda Pakistan kuvvetleri Skardu'nun kuzeyine çekilmek zorunda kaldılar.
Poonch'un Hint Kuvvetleri tarafından geri alınması
Bizon operasyonundaki başarının ardından savaşta dengeler değişti ve Hint kuvvetleri bütün cephelerde üstünlüğü ele geçirdi.Bir yıllık kuşatmanını sonunda Hint kuvvetleri Poonch'u ele geçirdiler.Himalaya dağlarına ilerleyen Hint kuvvetleri sonunda Pakistan'a bağlı milis güçlerini mağlup etmeyi başardılar. Kuzeye ilerleyen Hint kuvvetleri Dras'ı geri aldılar.
Savaş devam ederken Hindistan başbakanı Jawaharlal Nehru BM'den Keşmir'e müdahale etmesini istedi.Birleşmiş Milletler araya girdi ve Keşmir'de plebisit yapılarak halkın oyuna başvurulması şartı ile, bir ateşkes sağladı. Savaşın başında üstün durumda olan ancak daha sonra üstünlüğü kaybeden Pakistan bu çatışmada Keşmir'in ancak küçük bir kısmını ele geçirebilmiş, büyük kısım Hindistan'da kalmıştı. Bu sebeple, Hindistan bugüne kadar elinde tuttuğu Keşmir topraklarında plebisite yanaşmamıştır. Fakat Keşmir meselesi de, Pakistan-Hindistan münasebetlerinde bir çıbanbaşı olarak devam edecekti. Bu iki ülkenin takip ettikleri dış politikaları da, bunları birbirinden uzaklaştırdı. Hindistan başlangıçtan itibaren tarafsızlık veya bağlantısızlık veya bloksuzluk politikasına bağlandığı gibi, Kongre Partisinin sosyalist muhtevalı bir programa sahip olması Hindistan'ı Sovyet Rusya'ya yaklaştırmıştır. Ayrıca, bu yaklaşmada, Sovyet Rusya'dan duyulan çekingenlik ve bu süper devletle herhangi bir çatışmaya girme endişesi de, rol oynamıştır.
Buna mukabil Pakistan Batı yanlısı bir politika takip etmiş ve 1954 Şubatından itibaren ABD'den askeri yardım almaya başlamıştır. Esasında bu askeri yardım, herhangi bir komünist tehlikesine karşı kuvvetlenmek için alınmakta idiyse de, o günden bugüne Hindistan Pakistan'ın en ufak bir şekilde silahlanmasını dahi tepki ve endişe ile karşılamıştır.
1955 Eylülünde Pakistan'ın Bağdat Paktı'na üye olmasıyla, Hindistan ile Pakistan'ın yolları iyice ayrılıyordu. Ayrıca, bu gelişmeden sonra Sovyetler, gerek Keşmir meselesinde, gerek Pakistan'la olan diğer çeşit anlaşmazlıklarda daima Hindistan'ı destekleyeceti.1955 de Kruşçev şöyle diyordu: "Keşmir meselesi zaten Keşmir halkı tarafından çözümlenmiştir. Keşmir halkı kendisini Hindistan Cumhuriyetinin ayrılmaz bir parçası olarak telakki ediyor. Sovyet hükümeti Keşmir meselesinde Hindistan'ın politikasını desteklemektedir".
1959 Martında Çin'in Tibet'i işgal edip burasını kendi sınırları içine katması ve Dalai Lama'nın da Hindistan'a sığınması, Çin-Hint ilişkilerini bozarken ve ikisi arasında sınır çatışmalarına kadar giderken, Pakistan-Çin münasebetleri bir yakınlaşma gösterdi. Pakistan, Çin'de, Hindistan'a karşı bir denge unsuru gördü. Diğer taraftan, Amerika'nın bu sırada can düşmanı olan Çin'in Hindistan için bir tehlike haline gelmesi üzerine, Amerika Hindistan'ı destekledi. Bu ise, Pakistan'da Amerika hakkında bazı şüpheler uyandırdı. Onun içindir ki, 1962 Ekiminde Çin Hindistan'a saldırdığı zaman, Pakistan basını Çin'i desteklemiştir. Pakistan bununla da yetinmedi ve Pakistan'ın Gilgit eyaleti ile Çin'in Sinkiang eyaleti arasında bulunup iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan sınır, 1962 Aralık ayında kesin şekle kavuşturuldu. Bu konuda 28 Aralık 1962'de yayınlanan bildiride, taraflar bu anlaşmazlığı kısa sürede çözmekten ve bu çözüm için de barışçı yolları kullanmaktan duydukları memnuniyeti ifade ediyorlardı.
Pakistan, Çin-Hint savaşından ve bu savaşta Hindistan'ın yenilmesinden yararlanarak Keşmir meselesini de halletmek istedi. Bu amaçla 1962 Aralık ayı sonundan 1963 Mayıs ortalarına kadar, iki taraf arasında karşılıklı ziyaretler yapıldı. Fakat bu ziyaret ve müzakerelerden hiç bir netice çıkmadı.
1963 yılı Çin-Pakistan münasebetlerinin gelişmesi bakımından çok verimli oldu. O kadar ki, Çin Başbakanı Chou Enlai 1964 Şubatında Pakistan’ı ziyaret ettiğinde, ilk defa Keşmir meselesinde açık ve kesin olarak Pakistan'ı destekledi ve Keşmir'de plebisit yapılmasını istedi. Hindistan'ın buna cevabı ise, 1964 yılı Aralık ayında, Keşmir'i Hindistan'ın ayrılmaz bir parçası ilan etmek oldu. (Kaynak4)
Aksai Çin
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin Hotan iline bağlı olan, Çin Halk Cumhuriyeti'ne ait bir bölgedir. Aksai Çin bölgesi Çin ile Hindistan arasında paylaşılamayan iki ana bölgeden birisidir.Diğer paylaşılamayan bölge ise Arunaçhal Pradesh'tir.
Yaklaşık olarak 37,244 km2 büyüklüğünde olan bölge deniz seviyesinden oldukça yüksektedir ve çöller ile tuz göllerinden oluşur.
Çin ve Hindistan'ın bir türlü paylaşamadığı Himalayalar'daki sorunlu bölgeyi en son 1962'de Çin kazandığı askeri zaferle topraklarına katmıştır.1992 ve 1996 yıllarında imzalanan sınır antlaşmalarına göre diğer sorunlu bölge Arunaçhal Pradesh ise Hindistan topraklarındadır.Hindistan bu topraklar üzerinde hâlâ hak iddia etmektedir. (Kaynak5)
(Çin’in
işgal altında tutmuş olduğu Aksai Çin bölgesi)
Aslında hukuki yollardan ve
uluslar arası kararlara uygun bir şekilde çözümü oldukça basit olan Keşmir
Sorunu, daha öncede bahsettiğimiz üzere Hint tarafının takındığı reddedici
tutum neticesinde bir çözüme kavuşturulamamaktadır. Zira, BM Güvenlik Konseyi’nin
1948-1949 tarihli kararlarına bakıldığında, Keşmir halkının kendi geleceğini
tayin etme hakkı olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca, 19 Temmuz 1947’de Keşmir
Meclisi’nin seçilmiş Müslüman üyelerinin ezici çoğunluğunu temsil eden “Tüm
Cammu ve Keşmir Müslüman Konferansı” toplantısında; Keşmir’in coğrafi,
ekonomik, ırk, din, dil, kültür ve tarih özelliklerinden dolayı Pakistan’a
katılma kararı alınmıştır.
Bunlara ilaveten, 24 Ekim
1947’de Azad(Özgür) Keşmir Hükümeti resmen ilan edilmişken, Hindistan’ın
itirazı üzerine, 1948’de Hindistan’ın istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda
kaldığı bir halk oylaması kararı alınmıştı. Lakin, Hindistan’ın olumsuz
tepkileri neticesinde halk oylaması yapılamamıştı. 1953’de yine Hindistan hile
karıştırarak yaptığı Keşmir Meclisi seçimini bahane etmiş ve halk oylamasına
gerek olmadığını dile getirmişti. Hindistan’ın bundan sonra Keşmir konusundaki
politikası ise, Keşmir’de bir sorunun olmadığı, çünkü Keşmir’in bir bütün
olarak Hindistan’ın bir parçası olduğu yönünde olmuştu.
BM’nin 13 Ağustos 1948, 5 Ocak 1949 ve 24 Ocak 1957 (Güvenlik Konseyi’nin 122 sayılı kararı) tasarılarına bakıldığında, Keşmir’deki anlaşmazlığın nihai çözümün, BM himayesi altında demokratik bir yöntem olan özgür ve tarafsız bir halk oylaması yoluyla insanların özgür iradeleri gereğince yapılmasını öngörmektedir. Hindistan eski Başbakanı Nehru’nun 1947 ve 1952 yılları arasında defalarca ve bizzat itiraf edip taahhüt ettiği şekilde, “Keşmir’in geleceği, Keşmir halkının kararına bırakılmalıdır. Nehru, 26 Haziran 1952 tarihli beyanında, “Keşmir halkı yapılan bir plebisitte biz, Hindistan ile beraber istemiyoruz deseler bile bunun bize acı vereceğini bilerek durumu kabul edeceğiz. Gerek olursa anayasayı değiştiririz” demişti. Nihayette, söylenenler söylemlerde kaldı ve Keşmir Sorunu kabuk bağlamayan bir yara gibi bugünlere kadar süregeldi. (Kaynak6)
Bangladeş Kurtuluş Savaşı
1947'de Hindistan'dan bağımsız Pakistan devletinin
kuruluşu ilan edildi. Bangladeş de, Doğu Pakistan adıyla bu devlete bağlandı.
Hindistan'ın elinde kalan topraklar bu iki Pakistan'ı birbirinden ayırıyor ve
bağlantıyı kesiyordu. Ayrıca Doğu Pakistan'ın elinde kalan toprakların İngiliz
işgalcilerin özellikle ihmal ettiği topraklar olması zaman içinde çeşitli
problemlere yol açtı. Devletin resmi dili konusunda da bir anlaşmazlık çıktı.
Çünkü Doğu Pakistan halkı çoğunlukla Bengalce, Batı Pakistan halkı ise Urduca
konuşuyordu. Bu ve benzeri problemler 1971'de iki Pakistan'ı bir iç savaşa
götürdü. Savaşa çok sayıda hindunun ülkesine geçmesini bahane eden Hindistan da
müdahale etti. Hindistan müdahalesi Pakistan yönetimini zor durumda bıraktı.
Dolayısıyla Pakistan kuvvetleri daha fazla direnemedi ve 16 Kasım 1971'de Doğu
Pakistan'ı kendi haline bıraktı. Bu tarihten sonra iki Pakistan arasındaki
savaşa müdahale etmiş olan Hindistan kuvvetleri Batı Pakistan'dan ayrılan
Bangladeş'i Mart 1973'e kadar işgal altında tuttular. Hindistan işgal
kuvvetlerinin çekilmesinden sonra yeni kurulan Bangladeş'in cumhurbaşkanlığına
Muciburrahman getirildi. (Kaynak7)
Bangladeş
Güney Asya'da bir ülkedir. Myanmar ile olan kısa bir sınır hattı dikkate alınmazsa tek komşusu Hindistan'dır. Bangladeşin anlamı "Bengal'in ülkesi" olup resmi dili Bengalidir. Nüfusun %88-90 Müslüman, resmi dini İslam'dır. Geri kalan kısmı Hindu ve Budisttir.
1971 senesine kadar Pakistan'ın "Doğu Pakistan" adlı eyaleti, daha önceleri de İngilizler’in Kıta Hindi'nde Bengal eyaleti idi. Kuzey-güney arası
Bangladeş, MÖ bölgede hüküm süren büyük devletlerin, MS 750-1200 arasında yerel Palas hanedanlarının egemenliği altında kaldı. Onuncu asırdan itibaren Müslümanlar bölgeye egemen olmaya başladılar.
Bangladeş 12. asırdan 1757 yılına kadar Müslümanların idaresinde, 1757'den 1905 yılına kadar İngilizlerin egemenliğinde kaldı. 1947 yılında da Müslüman kesimi "Doğu Pakistan" adıyla Pakistan'ın bir eyaleti oldu. 1969 yılına kadar Pakistan'ın eyaleti olarak kaldı. 28 Kasım 1969'da meclis üyelerinin teşkili için yapılan seçim propagandaları esnasında Mucib-ür Rahman ve onun "Avami Partisi" seçim propagandalarını Doğu Pakistan'a muhtariyet vereceği vaadi üzerine kurmuştu. Aralık 1970'te yapılan seçimler sonucunda Avami Partisi 313 sandalyeden 167'sini aldı. 1 Mart 1971'de Millet Meclisinin teşkili ertelendi. Bu durum Doğu Pakistan'da meşru hakların ihlali sayıldı ve genel greve gidildi. Bunun üzerine ordu, grevcilerin üzerine gitti ve iç harp başladı. Bir kısım halk da Hindistan'a sığındı. Bu arada Hindistan-Pakistan Savaşı başladı.
1971 Aralık ayında savaş bittiğinde Hindistan, Doğu Pakistan'ın büyük bir bölümünü işgal etmişti. Hindistan burayı iki hafta kadar kontrol altında tuttu. 22 Aralık 1971'de Mucib-ür-Rahman'ın liderliğinde Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Hindistan ülkeyi terk etti. Mucib-ür-Rahman ve Avami Partisi'nin iktidara gelmesiyle karışıklıklar dinmedi. 15 Ağustos 1975'te yapılan darbe ile Mucib-ür-Rahman ailesi ile birlikte öldürüldü. İdareyi Kandahar Mustak Ahmed ele aldı. 3 Kasım 1975'te Dakka garnizon komutanı Tuğgeneral Halid Müşerref, Mustak Ahmed'i devirdi. Ancak kendisi iktidarda sadece dört gün kalabildi.
7 Kasım 1975 tarihinde General Ziya-ür-Rahman bir darbe ile Halid Müşerref'i devirdi. Ziya-ür-Rahman zamanında ordu uzun müddet siyasetten uzak durdu. 1977 yılında yapılan seçimleri Ziya-ür-Rahman kazandı ve geçici olsa da, siyasi istikrar temin edildi. 30 Mayıs 1981 tarihinde bir grup subay ve askeri birlik başarısız bir darbe yaptılar. Ziya-ür-Rahman'a bağlı birlikler darbeyi bastırdılar. Ancak darbe esnasında Ziya-ür-Rahman öldürüldü. 15 Kasım 1981'de seçim yapıldı ve Milli Birlik Partisi lideri, öldürülen Ziya-ür-Rahman'ın yardımcısı Abdüssettar, oyların % 66'sını alarak devlet başkanı oldu. Ancak siyasi istikrar yine temin edilememiş ve kargaşa bitmemişti. Nihayet hükumet, Milli Güvenlik Kurulu kurulmasını kabul etti ise de, gerginlik durmadı. Sonunda Genel Kurmay Başkanı Muhammed Erşad, askeri bir darbe ile Abdüssettar'ı devirerek idareye el koydu. Askeri idare iki sene iş başında kalacağını ilan etti. 21 Mart 1985'te yapılan referandumda Erşad'ın devlet başkanlığında kalması onaylandı. Diktatörlük ve otoriter bir rejimle ülkeyi yönettiği söylenen Muhammed Erşad'ın geniş çaplı kitle gösterileri neticesi istifa etmesi üzerine 6 Aralık 1990 senesinde Şahabeddin Ahmed devlet başkanlığına vekaleten getirildi. 19 Eylül 1991 senesinde yapılan seçimleri kazanan (Ziya-ür-Rahman'ın dul eşi) Halide Ziya başbakan oldu. (Kaynak8)
Kaynak:
1- http://www.orsam.org.tr/tr/yazilar_Yazdir.aspx?ID=2629
2- http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/kesmir-bolgesine-bakis/1295
3- http://tr.wikipedia.org/wiki/Hindistan-Pakistan_Sava%C5%9Flar%C4%B1
4- http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Hindistan-Pakistan_Sava%C5%9F%C4%B1
5- http://tr.wikipedia.org/wiki/Aksai_%C3%87in
6- http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=171008
7- http://tr.wikipedia.org/wiki/Banglade%C5%9F_Kurtulu%C5%9F_Sava%C5%9F%C4%B1
8- http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu_Pakistan
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları
ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder