Yüksek İrtifa Hava Savunma
Füze Sistemi
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar
uzanan savunma ve teknoloji sanayi ulusal, bölgesel ve uluslararası gelişmeler
doğrultusunda kendi bünyesinde geliştirilmiş ve ek üretim kanalları ile
2014’lere kadar büyük yol kat etmiştir. Hava, deniz ve kara savunma sistemlerinin
Türkiye açısından strateji ve caydırıcılık gibi birçok uluslar arası askeri
terim ve faktörden çıkmış gereklilik, ihtiyaç ve ulusal kimlik ve birliği
müdafaa açısından yerli üretim safhasına sürüklenmiştir. Türk savunma sanayi
yıllar sonra ulusal ve bölgesel pazarlama aşamasından küresel bir satış
safhasına Türkiye’nin birçok hükümet ve bürokratik yetkilileri, teknik ve
akademik donanımlı kişiler sayesinde bugünlere gelebilmiştir. Uzun yıllar savaş
sanatlarının yok edici ve caydırıcı gücü Türkiye sınırlarına yaklaşmış ve
satranç tahtasında Türkiye’nin de varlığı söz konusu olmuştur. Uluslararası
ilişkilerin yeterli olmadığı, diplomasi kanallarının işlemediği ve ulusal
bürokratik baskıların saldırı ve savunma gücüne başvurduğu yıllarda silah ve
mühimmat büyük etkin bir rol oynamıştır. İkili ve çoklu ilişkilerin kurumsal
birlik ve müttefiki güç odaklarının teknolojik alt yapı ve bilgi donanımı ile
büyük gelişmeler gösteren savunma sanayi her yıl kendini geliştirmiş ve
geliştirmektedir. Ulusal ve Uluslararası çıkarların söz konusu olduğu
durumlarda taraflarca şiddetli bir şekilde balistik ve anti-balistik sistem ve
bataryaların konuşturulduğu yıllara hep birlikte şahitlik ettik ve etmekteyiz.
Türkiye’nin bölgesinde yaşamış olduğu füze tehditleri eski yıllarda
geliştirilmekte olan füze sistemlerinin bölgesel bir kart gibi sunulduğu ve
pazarlandığı şu son yıllarda Türkiye’yi tehdit etme aşamasına gelmiştir. Küçük
hücre gruplarının ve örgütlerin ellerinde dahi varlığı belli olan füze
sistemleri Türkiye sınırlarında kullanılmış ve ülke bütünlüğüne karşı tehdit
niteliğinde açıklamalar gelmiştir. Gerek Kıbrıs meselesinde gerek ise Irak ve
Suriye meselelerinde dolaylı yada doğrudan tehdit algısı oluşturulmuş ve
Uluslararası barış ve hukuk kuralları bazı ülkelerce tanınmaz hale
getirilmiştir. Savaş ve nefret lobilerinin bölgesel ve küresel çıkarları
doğrultusunda örgüt ve yapılanmalara satılmış olan füze ve batarya sistemleri ülkeleri
tehdit etme noktasına getirmiştir. Füze sistemlerinin bazı ülkelerce paylaşımı
söz konusu olmuş ve var olan füze sistemleri son teknolojik alt yapı ve
korunaklı bir şekilde geliştirmiştir. Füze sistemleri ve askeri tehditli
saldırı araçlarının ülkelerce barış ve adil bir düzen sağlamayacağı bilinmekte
fakat askeri terimlerin ve uygulamaların tehdit içerikli dünya üzerinde varlığı
sürekli hale getirilmektedir.
Yüksek İrtifa Savunma Sistemi Nedir?
Yüksek İrtifa
Hava Savunması ikiye ayrılmaktadır:
1.Balistik
füzelere karşı savunma
2.İnsanlı ve insansız hava araçlarına ve balistik
olmayan füzelere karşı savunma
Türkiye’de yüksek irtifada hala Nike Hercules sistemleri
kullanılmaktadır. MIM-14B Nike Hercules, Türk Hava Kuvvetleri envanterinde
bulunan tek yüksek irtifa hava savunma füzesidir. Türk Hava Kuvvetleri
bünyesine 1959-1964 yılları arasında ABD desteğiyle 72 adet Nike Hercules
tedarik edilmiştir. Füzeler İstanbul’da konuşlu 15. Füze Üs Komutanlığı’na bağlıdır
ve Boğazların hava savunmasından sorumludur.
Zaman içinde çeşitli geliştirmelere tabi tutulan bu füzeler
günümüz muharebe şartlarında etkinliğini yitirmiştir. Yaz aylarında HvKK’nın
İstanbul Şile’deki atış sahasında gerçekleştirilen karma atışlar kapsamında
peyderpey hizmet dışına çıkarılmakta olup çok az bir kısmı Yüksek İrtifa Hava
Savunma Füzesi tedarikine kadar envanterde tutulmaktadır. Teknolojisi ve
savunma kabiliyeti çok düşük olduğundan dünyadaki birçok ülke bu füzelerini
kullanım dışı bırakmışlardır. Türkiye ile Güney Kore, envanterinde Nike Hercules
bulunduran son iki ülkedir. Bu açıdan
Türkiye’nin yüksek irtifa konusunda açığı mevcuttur. Ayrıca İsrail’in Arrow
projesini de iptal etmesiyle beraber bu açık giderilememiştir. Bu nedenle Türkiye
gelişen askeri teknoloji çağında kendi silahını kendisi üretmek istemektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye’nin bu tutumuna yalnızca Çin olumlu
karşılık vermiştir. (Kaynak1)
ROKETSAN, HAVELSAN, AYESAŞ VE
ASELSAN HAKKINDA
ROKETSAN
Roketsan, Savunma Sanayii İcra Komitesi kararı ile
“ülkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi konularında lider
bir kuruma sahip olunması” amacı ile 1988 yılında kurulmuş ve ilk üretim
projesi; uluslararası bir program olan ‘STINGER Avrupa Ortak Üretim Projesi’
çerçevesinde, Stinger füzelerinin sevk sisteminin üretilmesi olmuştur.
Stinger Projesi kapsamında füzelerin kritik alt sistemlerinden olan kompozit yakıtlı fırlatma ve uçuş motorlarının yurt içinde üretimi Türkiye tarafından üstlenilmiştir. O dönemde Türkiye’de kompozit katı yakıt teknolojisi olmadığı için Milli Savunma Bakanlığı (MSB), kompozit yakıtlı fırlatma ve uçuş motorlarını üretmek üzere yeni bir şirket kurulmasını değerlendirmiştir. Bu değerlendirme ve taleplerin neticesi olarak Roketsan, 14 Haziran 1988 tarihinde, Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) roket ve füze ihtiyaçlarını karşılaması amacıyla kurulmuştur.
Roketsan, kuruluş amacını gerçekleştirmeye yönelik doğru stratejiler sayesinde Stinger Konsorsiyumu gereklerini zamanında ve tam olarak yerine getirmekle kalmamış, ülkemize kazandırdığı yetişmiş beyin gücü sayesinde transfer edilen teknolojileri özümseyerek yeni ürünlere dönüştürmeyi başarmış ve bu ara hedefi süratle aşarak roket/füze alanında konusunda uzman milli bir sanayi oluşturmuştur. 1988 yılı yazında kuruluş kararını takiben sonbaharda İskitler’de kiralık bir binada, sınırlı savunma sanayii deneyimine sahip ancak kendilerine verilen milli görevin heyecanıyla dolu 25 kişilik çekirdek kadro ile çalışılmaya başlanmıştır. Avrupa Stinger Konsorsiyumunun gereklerine yönelik planlama ve hazırlık çalışmalarına paralel olarak o tarihte bir bozkır olan Elmadağ’da mülkiyeti MKEK’dan SSM’ye geçirilerek, SSM tarafından Roketsan’a kiralanmış olan yaklaşık 1.000 dönümlük arazi üzerinde tesis inşa çalışmaları yürütülmüştür.1989 yılı başında arazide tesfiye ve hazırlık çalışmaları başlamış, üretimin gerçekleştirilebilmesi için gerekli bina ve alt yapı inşaatı 1991 yılında tamamlanmıştır. Aynı yıllarda tesisleşme çalışması tamamlandıktan sonra pilot kafile olarak 38 adet motor hatasız olarak üretilerek zamanından önce konsorsiyuma teslim edilmiştir. Sözleşme gereği Stinger füzelerinin fırlatma ve uçuş motorlarının üretimine başlanmıştır. Proje kapsamında konsorsiyuma üye tüm ülkelerin ihtiyacını karşılayacak şekilde sevk sistemi üretimi ve ihracatını gerçekleştiren Roketsan, programa katılan 15 üye ülke sanayi kuruluşu arasında ikinci en büyük iş payına sahip olmuştur.
Elde edilen ekonomik faydadan çok daha önemlisi, ülkemizin ihtiyaç duyduğu, başta kompozit yakıtlı motor tek nolojisi olmak üzere pek çok ileri teknoloji ve deneyimin elde edilmesidir. Bu kazanımlar sonraki projelerin gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan alt yapıyı oluşturmuştur. Henüz kuruluş aşamasında tesis edilen Mühendislik Geliştirme biriminde görev alan çok sayıda mühendis,
Stinger Projesi deneyimi ile daha sonra iştirak edilen Milli ve NATO projelerinden elde ettikleri teknolojileri özümseyerek bu alt yapıyı özgün ürünlerin tasarımında kullanma becerisini kazanmıştır. Stinger projesinde başlangıçta henüz tesisi olmadığı ve deneyimsiz oluşu nedeniyle Konsorsiyumun diğer üye ülkeleri tarafından şüpheyle ve güvensizlikle karşılanan Roketsan, MSB’lığının destek ve himayesinde üretim hattı kalifikasyonunu başarıyla tamamlayan ilk firma olmuş, programın önünde ve sıfır hata ile sevkiyat yapmış ve bu sayede bütün program ortaklarının takdirini kazanarak müteakip potansiyel projeler için gerekli güven ve saygınlığa mazhar olmuştur. Roket ve füze tasarımı için gerekli uzman personeli yetiştirmek ve tasarım araçlarını geliştirmek amacıyla 1992’de başlatılan füze tasarım alt yapısı geliştirme projesinin 1995’de tamamlanmasıyla Roketsan için “tasarım odaklılık” dönemi başlamıştır. Sistem sorumlusu olma hedefiyle oluşturulan bu alt yapı sayesinde, Stinger projesinin 1999 yılında tamamlanmasından önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyacını karşılamak üzere dünyadaki emsallerine göre çok daha gelişmiş özgün tasarım kompozit yakıtlı
Kara Kuvvetlerimizin derinlikte ateş gücünü arttıracak uzun menzilli roket ve füzelerin üretilmesi amacıyla Milli Savunma Bakanlığı’nca 90’lı yılların sonlarına doğru başlatılan projelerin gerçekleştirilmesi için üretim alt yapısı kuvvetlendirilmiş ve çeşitlendirilmiştir. Yeni teknolojilerin de elde edildiği bu gayretler neticesinde Kasırga Roket ve Silah Sistemi ile Yıldırım Füze ve Silah Sistemi Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine kazandırılmıştır.
Yine Kara Kuvvetlerinin ihtiyacı doğrultusunda 2004 Yılında Milli Savunma Bakanlığı’nca başlatılan ve desteklenen 8
2004 yılı başında, geçmişte kazanılmış yetenekler sayesinde özgün tasarımla üretilen roket ve silah sistemlerinin ihracına yönelik sözleşmeler imzalanmıştır. Böylece yurt dışına sistem seviyesinde ürün ve hizmet satışı dönemi başlatılmıştır.
2005 yılı ve sonrasında SSM tarafından başlatılan ve halen desteklenen özgün füze sistemleri Uzun Menzilli Tanksavar Füzesi (MIZRAK-U), Orta Menzilli Tanksavar Füzesi (MIZRAK-O) ve Çekili Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi geliştirilmesi çalışmaları kapsamında imzalanan projeler sayesinde Roketsan ana yükleniciliğinde oluşan geniş bir sanayi yapılanması ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu projeler ile Füze Üstü RF Veri Bağı, Görüntüleyici Kızılötesi (IIR) Arayıcı Başlık, Duyarsız Tandem Harp Başlığı ve Platform Entegrasyonu teknolojileri kazanılmıştır. Çok Kademeli Sevk Sistemi ve CİRİT Füzesi çalışmaları sırasında elde edilen Duyarsız Roket Motoru ile Ara Safha Güdüm teknolojileri daha da ileri seviyelere taşınmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyacı için NAMSA ile imzalanan sözleşme kapsamında, raf ömrü dolan mühimmatın emniyetli ve çevreye zarar vermeksizin imha edilmesi amacıyla kurulan Mühimmat Ayırma ve Ayıklama Tesisi (MAAT), 2007 yılı Kasım ayında teslim edilmiştir. Yine NAMSA ile yapılan sözleşme kapsamında Mühimmat Ömür Belirleme Tesisi’nin (MİGYEM) kurulumu 2011 yılı içerisinde tamamlanarak teslim edilmiştir.
Kasım 2009’da SSM ve Roketsan arasında imzalanan sözleşme gereği başlatılan ve ALTAY Milli Tankının Zırhı ile diğer çeşitli zırh sistemlerinin tasarımı, geliştirilmesi, üretimi ve testi için gerekli alt yapının bulunduğu Balistik Koruma Merkezi (BKM) kurulması çalışmaları Roketsan tarafından tamamlanmış ve tesis
28 Ekim 2010’da hizmete alınmıştır.
Ürün ve ürün hattı kalifikasyonunun tamamlanmasının ardından 2011 yılında imzalanan üretim sözleşmesi kapsamında üretilen ve ilk özgün tasarım füze sistemi olan CİRİT füzesi Mayıs 2012’de TSK envanterine verilmiştir. Roketsan tarihi açısından önemli diğer bir gelişme de Tapasan’ın bünyemize dahil edilmesidir. Tapa, gerek roket ve füzeler gerekse de diğer mühimmat açısından en önemli alt sistemlerden biridir. TSK’nın tapa ihtiyacını karşılamak için bir TSKGV iştiraki yapısında kurulmuş olan Tapasan A.Ş., Haziran 2012 itibariyle Roketsan ile birleşmiştir.2012 Şubat ayında Sn. Hüseyin Baysak’tan genel müdürlük görevini Sn. Selçuk Yaşar teslim almıştır.
1988 yılında çekirdek bir kadroyla faaliyetine başlayan Roketsan, bugün %51’i mühendis olmak üzere 1.700’den fazla personeli, 4 Milyar TL’ye varan bağlanmış sözleşmesi ve sahip olduğu teknolojik bilgi birikim ile savunma sanayinde bir dünya şirketi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Kuruluşundan bugüne kadar geçen süre içerisinde Roketsan, üstlendiği misyon gereği tasarım ve teknoloji alt yapısı geliştirme projeleri, ürün geliştirme ve üretim programları ile fırlatma platformu ve komuta üniteleri de dahil olmak üzere roket/füze sistemlerini ihtiyaçlar doğrultusunda milli olarak tasarlama,
üretme, kullanıcı personeli eğitme ve silah sistemlerinin lojistik destek ihtiyacını karşılama yeteneğini kazanmıştır.
Dünyadaki diğer savunma sanayii kuruluşlarında olduğu gibi şüphesiz Roketsan da varlığını idame ettirebilmek için, ürün yelpazesini Kara, Hava ve Deniz Silah Sistemlerini kapsayacak şekilde genişletmeyi hedeflemiş ve bu amaçla çeşitli yurt içi ve yurt dışı projelerde görev almış veya bu tür projelere aday olmuştur.
1988 yılında Ankara/Elmadağ’da boş bir arazide ilk kuruluş çalışmaları başlatılan Roketsan, faaliyeti ülke sınırlarını aşan, kendi teknoloji alanındaki NATO programlarına katılan, ürünlerini Türk Silahlı Kuvvetleri yanında dost ülkelerin de hizmetine sunabilen bir kuruluş haline gelmiştir.
Bu büyük gelişimi, her şeyden önce Roketsan personeli ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzman personelinin projelerde yakın işbirliği içinde çalışmasına borçlu olduğumuza inanıyoruz. Gelecekte de bu anlayışa bağlı kalmayı, yurdumuzdaki ve tüm dost ülkelerdeki kullanıcılarla yakın işbirliği içinde çalışarak en uygun çözümlere ulaşmayı hedefliyoruz. (Kaynak2)
HAVELSAN
1982 yılında, HAVELSAN-AYDIN ismi ile bir Türk - ABD şirketi
olarak kurulmuş, 1985 yılında sermayesinin %98'i Türk Silahlı Kuvvetleri
Güçlendirme Vakfı'na bağlı olarak faaliyet göstermeye başlamıştır.
HAVELSAN, yazılım yoğun sistem alanlarında faaliyet göstermekte olup uzmanlığını, Komuta Kontrol Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat Gözetleme ve Keşif Sistemleri (C4ISR) kapsamında, Hava Savunma Sistemleri, Deniz Savaş Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Enerji Yönetimi ve Anayurt Güvenliği alanlarına odaklamıştır.
Askeri sistemler yanında 2001 yılında Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ve Tapu Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) projeleri ile ilk sivil projelere de imzasını atmıştır.
2002 yılında Güney Kore ile CN-235 Seviye D Uçuş Simülatörü sözleşmesi imzalayarak ilk yurtdışı ihracatını gerçekleştirmiştir.
2004 yılında Gemi Entegre Savaş Yönetim Sistemi (GENESİS) tedariki ve entegrasyonu ile bir savaş yönetim sisteminin platforma entegrasyon işini üstlenmiştir.
HAVELSAN, 2006 yılından başlayarak; C4ISR, simülasyon, bilgi sistemleri alanlarında kazandığı mühendislik birikimini anayurt ve enerji yönetimi alanlarında değerlendirmek üzere bu alanlarda da faaliyet göstermeye başlamıştır. Gelecek dönemlerde, enerji ve anayurt güvenliği pazar payını arttırmayı hedeflemektedir. Bütün bu gelişmelere ilave olarak, yurtdışı pazarında da büyümeye odaklanılmıştır. (Kaynak3)
HAVELSAN, yazılım yoğun sistem alanlarında faaliyet göstermekte olup uzmanlığını, Komuta Kontrol Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat Gözetleme ve Keşif Sistemleri (C4ISR) kapsamında, Hava Savunma Sistemleri, Deniz Savaş Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Enerji Yönetimi ve Anayurt Güvenliği alanlarına odaklamıştır.
Askeri sistemler yanında 2001 yılında Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ve Tapu Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) projeleri ile ilk sivil projelere de imzasını atmıştır.
2002 yılında Güney Kore ile CN-235 Seviye D Uçuş Simülatörü sözleşmesi imzalayarak ilk yurtdışı ihracatını gerçekleştirmiştir.
2004 yılında Gemi Entegre Savaş Yönetim Sistemi (GENESİS) tedariki ve entegrasyonu ile bir savaş yönetim sisteminin platforma entegrasyon işini üstlenmiştir.
HAVELSAN, 2006 yılından başlayarak; C4ISR, simülasyon, bilgi sistemleri alanlarında kazandığı mühendislik birikimini anayurt ve enerji yönetimi alanlarında değerlendirmek üzere bu alanlarda da faaliyet göstermeye başlamıştır. Gelecek dönemlerde, enerji ve anayurt güvenliği pazar payını arttırmayı hedeflemektedir. Bütün bu gelişmelere ilave olarak, yurtdışı pazarında da büyümeye odaklanılmıştır. (Kaynak3)
AYESAŞ
Aydın Yazılım ve Elektronik Sanayii A.Ş. (AYESAŞ) 1990
yılında kurulmuştur. AYESAŞ, Milli Hizmete Özel ve NATO Gizli gizlilik seviyeli
Tesis Güvenlik, AS9100 REV C / BS EN 9100:2009, ISO 9001:2008, belgelerine ve
CMMI-seviye 3 sertifikasyonuna sahip olup, %60’ı lisans ve üstü seviyede
mühendis olmak üzere alanlarında uzman personeli ile Ankara’da Sincan Organize
Sanayi Bölgesi ve ODTÜ Teknokent’te bulunan 2 ayrı yerleşkede faaliyet
göstermektedir. AYESAŞ gerçek zamanlı yazılım geliştirme, Komuta Kontrol
Sistemleri, Haberleşme Sistemleri, Sensör/radar entegrasyonu, Sahil Gözetleme
Sistemleri, Durumsal Farkındalık Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Karar
Destek Sistemleri, Ortak Harekat Resmi Çözümleri, Taktik Görüntüleme Sistem
Çözümleri, Taktik Data Link Sistem Çözümleri, Ağ Destekli Yetenek Çözümleri,
Servis Tabanlı Mimari Çözümleri, aviyonik sistemler, elektronik ve mekanik
tasarım/üretim, alanlarında önemli tecrübeler edinmiş ve benzersiz kabiliyetler
geliştirmiştir. AYESAŞ’ın %60 hissedarı Vestel, %40 hissedarı ise L3
Communications firmalarıdır. (Kaynak4)
ASELSAN
1975 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin haberleşme cihaz
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuştur. (Kaynak5)
ABD, AB Ve NATO’nun Dolaylı
Baskısı
Türkiye’nin hava ve savunma
sistemi tercihinde Çin firmasıyla anlaşması, ABD’yi rahatsız etti. Türkiye,
Rus, ABD ve Avrupalı firmaları kenara koyarak, China Precision Machinery Import
and Export Corp. (CPMIEC) şirketiyle FD-2000 füze savunma sisteminin alınması
için anlaşmaya vardı.
ABD, İran, Kuzey Kore ve Suriye
ile ‘Silahsızlanma Yasası’nı ihlal ederek ticaret yapan CPMIEC’i yaptırım
listesine koymuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan
hafta sonunda yapılan açıklamada, “Türkiye hükümetiyle, ABD’nin yaptırım
listesinde olan bir firmadan, NATO sistemleriyle uyumlu olmayan bir sistemin
alınmasına yönelik anlaşma nedeniyle duyduğumuz rahatsızlığı paylaştık” dedi. (Kaynak6)
Yüksek irtifa hava savunma sistemi için Çin'le ortak füze üretimi planlayan Türkiye'ye ABD ve NATO tarafından bir süredir
sürdürülen baskı yeni bir boyuta geçti.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı kaynaklarından edinilen
bilgilere göre Türk tarafının, 'Çin'den alınmasına karşı iseniz o halde yeni
teklif verin' önerisine karşı ABD, yeni bir bahane üreterek F-35 kartını
devreye soktu.Türkiye'nin Çin'den füze sistemiyle birlikte alacağı radarların
Türkiye'ye entegre NATO radar sistemlerine 'virüs' bulaştıracağı iddiasında
bulunan ABD tarafı, İsveç firması Saab ile bir süredir yürütülen 'milli savaş
uçağı' projesine karşı da olumsuz tavır almaya başladı.
ABD, Türkiye'nin kendi savaş uçağını üretme hedefinin,
içinde F-35'in de bulunduğu JSF projesine aykırı olduğunu iddia etti. (Kaynak7)
Reuters ajansının haberine göre, ABD
Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Türk hükümetinin ABD’nin yaptırım
uyguladığı bir şirketle, NATO sisteminde ya da kolektif savunma kapasitesi
içinde kullanılamayacak bir füze savunma sistemi için görüşmeler sürdürmesiyle
ilgili ciddi endişelerimizi ilettik.
Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek” dedi. ABD sözcüsü,
Türkiye’nin Çin ile ortak üreteceği füzelerin NATO kapsamında
kullanılamayacağını da açıkça ortaya koymuş oldu. (Kaynak8)
Türkiye Savunma Sanayii İcra Komitesi, 26 Eylül Perşembe
günkü toplantısı ardından hava savunma sistemi için uzun menzilli füze alımı
ihalesini, Çin’in CPMIEC (China Precision Machinery Import and Export
Corporation) adlı şirketine vereceğini açıkladı. Ancak Türkiye, Çin ile anlaşma
masasına oturmadan ABD’nin tepkisine hedef oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “NATO üyesi
Türkiye’nin verdiği karardan tedirginiz” diyerek, CPMIEC’in ABD’nin yaptırım
uyguladığı şirketler listesinde olduğunu da açıkladı. İran, Kuzey Kore ve
Suriye’ye silah temin ettiği için ABD’nin CPMIEC’e yaptırım uyguladığını
anımsatan Psaki, ihale sürecinde yarışan Amerikan şirketi Raytheon Co. veya
Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam SAMP/T ile uzlaşma sağlanmamasına şaşırdıklarını
ifade etti. (Kaynak9)
Türkiye
’nin ulusal füze ve hava savunma ihalesini kazandığı duyurulan Çinli şirketle
ilgili kriz büyüyor. Çin devletine ait CPMIEC firmasının ABD’nin kara listesinde
olması tartışmaya yol açarken, NATO da yapılması hedeflenen ortak hava savunma
sisteminin teknik açıdan ittifakın hava savunma sistemiyle uyum teşkil
etmediğini açıkladı. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ise “Umarım NATO’ya
uyumlu bir füze savunma sistemi seçersiniz” yorumunda bulundu. (Kaynak10)
Türkiye’nin füze alımı için ihale açması ve bu ihaleye ABD
ve Çin’in katılması ile bir anda kendimizi füze tartışmalarının ortasında
bulduk.Türkiye’nin füze ihalesini ABD’ye değil de Çin’e vermesi ve bu ülke ile
anlaşma yapmak istemesi üzerine ABD bir anda tehditler savurmaya başladı. Türkiye’nin
ABD dururken füze anlaşmasını Çin ile yapmayacağı yüksek sesle dile getirilmeye
başlandı.Yani aba altında sopa gösterildi.İş tehdit boyutlarına
ulaştı.Denebilir ki,ABD yönetiminin önemli bir ihaleyi kendi firmalarının değil
de Çin’in kazanması karşısında tepki göstermesini anlamak mümkün olmakla
birlikte Türkiye’nin bağımsız bir ülke olduğu,istediği ülke ile silah anlaşması
yapabileceği gerçeğini bir kenara itmeleri Türkiye ile stratejik müttefik
oldukları iddialarının laftan öte geçmediğini göstermesi bakımından dikkat
çekiciydi. (Kaynak11)
NATO'nun
en büyük askeri güçlerinden olan Türkiye'nin, Çinli bir firmayla yaptığı 3.44
milyar dolarlık 'uzun menzilli füze savunma sistemi' anlaşmasına ABD ve
Avrupa'dan gelen tepkiler artıyor.
Hatta
ABD tepkiyle kalmadı, 'yaptırım' kozunu da kullandı. Ankara'da bulunan üst
düzey bir ABD'li diplomat, Çinli firmayla bu proje kapsamında ortak iş yapacak
olan Türk savunma şirketlerini ABD yaptırımlarının beklediğini söyledi. Türk
şirketlerin ABD teknolojisi ürünleri kullanma şansının ortadan kalkacağını da
ekledi.
Defense
News sitesine konuşan diplomat, Türkiye'nin anlaşma yaptığı Çinli şirketin ABD'nin
kara listesinde olduğunu da söyledi. China Precision Machinery (CPMIEC) adlı
şirketin kara listeye alınmasının nedeni ise 5 Şubat'ta; İran, Kuzey Kore ve
Suriye silahsızlandırma anlaşmasını deldiği iddiası. (Kaynak12)
Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi ihalesinde Çin firması CPMIEC’i tercih etmesi, stratejik dostlarımızı(!) pek sinirlendirdi.
Yunanistan ve Kıbrıs Rumları Ruslar’dan, yani sözde ABD'nin kadim düşmanından 2007 yılında S-300 füzeleri satın aldı. Bu füzeler 10'dan fazla ülkede kullanılıyor. Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Bulgaristan, Slovakya, Hindistan, Ukrayna, Kazakistan, ABD ve Vietnam’da da Rus S-300’leri var. İran’da da olduğu söyleniyor ama zaten onların uzun menzilli Şahap füzeleri var. Suriye zaten ordu envanterini S-300 füzeleri ile doldurmuş durumda. (Kaynak13)
Savunma Sanayii İcra Komitesi, uygun fiyat, teknoloji transferi, erken teslimat gibi nedenlerle Çin'le görüşmelere başlanmasına karar vermişti. Ancak karara tepkili ABD ve NATO, Türkiye'nin bu kararından vazgeçmesi için lobi faaliyetlerini sürdürüyor. NATO Sözcüsü Oana Lungescu da dün başlayan NATO Savunma Bakanları toplantısından önce yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Çin yapımı füze savunma sistemini tercih etmesi konusunda "En üst seviyede endişeliyiz" dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Henüz son karar verilmedi" sözlerini hatırlatan Lungescu, üye ülkelerin silah seçimi konusunda özgür olduğunu ancak Çin sisteminin NATO ile uyum sağlaması konusunda endişe taşıdıklarını vurguladı. (Kaynak14)
NATO Genel Sekreteri’nin
Açıklamaları
NATO üyesi
Türkiye’nin ilk hava ve füze savunma sistemi ihalesinde, Fransız ya da ABD’li
bir şirket yerine en düşük fiyat teklifi verdiği için Çinli firmayı tercih
etmesi uluslararası kamuoyunda tartışmalara sebep oldu. NATO Genel Sekreteri
Anders Fogh Rasmussen, Çin’den alım yapması halinde Türkiye’nin entegrasyon
dışında kalabileceği imasında bulundu. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis
Ricciardone de Washington’ın konuya çok olumlu yaklaşmadığını ortaya koyan
sözler sarf etti. (Kaynak15)
Türkiye
ve Çin'in füze savunma sistemi ortaklığına, NATO'dan tepki geldi.
NATO
Genel Sekreteri Anders Rasmussen, "NATO'nun gereçleri yanında, Çin yapımı
bir füze sistemi olmaz" dedi. Son kararın henüz verilmediğini belirten
Rasmussen, olası anlaşmadan ötürü "gerildiklerini" söyledi. Ramussen,
NATO'nun teknolojisiyle, Çin’in ürettiği füze savunma sisteminin nasıl uyum
sağlayacağını anlamakta güçlük çektiğini belirtti. (Kaynak16)
NATO
Genel Sekreteri, "Batılı
diplomatların, Türkiye'nin NATO müttefiklerinin sağladığı teknolojiyle Çin'in
ürettiği füze savunma sistemini nasıl entegre edeceğini anlamakta güçlük
çektiğini" söyledi.
Rasmussen, "NATO'ya üye olan 28 ülkenin
bir birlik altında birleşmeleri, askeri sistemlerini de Birleşik Güçler
teşebbüsü altında konumlandırmalarını gerektirir. Bu yüzden bazı Batılı
diplomatlar, NATO'nun gereçleri yanında Çin yapımı bir füze savunma sisteminin
olmaması gerektiğini düşünüyor" dedi. (Kaynak17)
Dünya’da Anti-Balistik Füze ve Balistik Füze Hava
Savunma Sistemine Sahip Ülkeler
-ABD
-Rusya
-Fransa
-Hindistan
-İsrail
-İtalya
-Çin
-İngiltere
- Japonya
Geliştirilmiş
balistik füze ve batarya sistemine sahip olan ülkeler. (Kaynak18)
İhale Süreçleri, İhaleye
Katılan Ülkeler Ve Füze Sistemlerinin Özellikleri, Lobi İttifakı, Baskı Ve
İtiraz
Halen
yüzde 15'i halka açık olan ve yüzde 10'luk ikincil halka arzla yaklaşık 200
milyon dolarlık hisse satmaya hazırlanan Aselsan'a Amerikan ve İngiliz yatırım
bankalarından, halka arza aracılık etmek konusunda olumsuz cevap gelmesini
kullanan yerli füze karşıtlarının, Aselsan yönetimini 'Batılı yatırımcılardan
size para gelmez' baskısıyla uyardığı dile getiriliyor.
Türkiye'nin
füze geliştirmesini istemeyen çevrelerin, Türkiye'nin Çin ile nihai anlaşma
imzalaması halinde Amerikan ve Avrupalı savunma şirketlerinin Aselsan ile
ticareti keseceği yönünde tezler geliştirmesi dikkat çekti. Lobi çevrelerinin,
hükümetin Çin'li şirketi devreden çıkarmasını sağlamak amacıyla Aselsan
yönetimine, 'Batı'lı iş ortaklarınız mal ve hizmet alımını kesebilir şeklinde
baskı' kurduğu ifade ediliyor. (Kaynak19)
SADECE FÜZELERE DEĞİL
ABD'NİN TEPKİSİ BU YÜZDEN Mİ?
'Türkiye hep alıcı olarak kalsın'
Alçak Ve Orta İrtifa Hava
Savunma Sistemi Yapan Türkiye
ASELSAN, Hava Savunma Silah ve Füze Sistemlerinin
yüksek performans sensor, komuta kontrol, haberleşme ve atış kontrol
sistemleriyle entegre olduğu katmanlı hava savunma konseptine uygun sistemler
tasarlamaktadır.
Aselsan yaklaşık 20 yıl kadar önce Stinger Ortak
Üretim Programı ile başlayan daha sonra Kaideye Monteli Stinger (KMS)
projesiyle devam eden Hava Savunma Sistem çözümlerine Hava Savunma Erken İkaz
ve Komuta Kontrol Sistemi (HERİKKS) ve Hava Savunma Radarı ürünlerini
eklemiştir. Bu anlamda Aselsan Hava Savunma Sisteminin üç temel taşı Silah,
Sensör ve Komuta Kontrol unsurlarını içeren komple sistemler üreterek başta
Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere dünya ordularına bu alanda çözüm sunma
başarısını elde etmiştir.
ASELSAN hava savunma alanındaki 25 yıllık
tecrübesi ile KORKUT Kundağı Motorlu Hava Savunma Silah Sistemi, HİSAR
Alçak/Orta İrtifa Hava Savunma Füze Sistemleri gibi hava savunma projeleri
kapsamında çeşitli kalibre silahlar kullanabilen, füze ve/veya roket atabilen,
kara, deniz ve hava platformlarına entegre edilebilen çeşitli hava savunma
silah sistemlerinin tasarım, geliştirme ve üretim çalışmalarını sürdürmektedir.
Ayrıca Silahlı Kuvvetlerin envanterinde mevcut olan hava savunma sistemlerinin
güncel ihtiyaçlar doğrultusunda modernizasyonunu da gerçekleştirmektedir.
(Kaynak21)
TÜRK SAVUNMA
SANAYİ’NİN TARİHÇESİ
Türk
savunma sanayiinin temeli Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme dönemine
uzanmaktadır. Özellikle büyük kuşatmaların yer aldığı kara savaşlarında
İstanbul’da (Tophane-i Amire sonradan Tophane Müşirliği) dökülen topların çağın
en ileri savaş gücünü oluşturduğu belirtilebilir. Benzer biçimde Anadolu
Selçuklu döneminden başlayarak kurulan tersaneler özellikle kadırga yapısında
çağlarının en ileri teknolojili gemilerini inşa ettiler.
17nci yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahip olan silah teknolojimiz, 18nci yüzyıldan itibaren Avrupa’daki teknolojik gelişmelerin dışında kalmıştır. Osmanlı’nın zayıfladığının ilk belirtileri ile birlikte silahlı kuvvetlerde yenilik çabalarının başladığını biliyoruz. Ne var ki bütün çabalara karşın Birinci Dünya Savaşına geldiğimizde Osmanlı teknolojik düzeyi ve sanayii etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in direktifleri ile İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılan basit tezgâhlarda büyük fedakârlıklarla üretilen hafif silah ve mühimmat ordumuzun en önemli desteği olmuştur.
17nci yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahip olan silah teknolojimiz, 18nci yüzyıldan itibaren Avrupa’daki teknolojik gelişmelerin dışında kalmıştır. Osmanlı’nın zayıfladığının ilk belirtileri ile birlikte silahlı kuvvetlerde yenilik çabalarının başladığını biliyoruz. Ne var ki bütün çabalara karşın Birinci Dünya Savaşına geldiğimizde Osmanlı teknolojik düzeyi ve sanayii etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in direktifleri ile İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılan basit tezgâhlarda büyük fedakârlıklarla üretilen hafif silah ve mühimmat ordumuzun en önemli desteği olmuştur.
Cumhuriyet’in İlk Yılları
Cumhuriyetin
ne genel olarak sanayiye ne de savunma sanayiine ilişkin ciddi bir altyapı devralmadığı
belirtilebilir. Savunma sanayii kuşkusuz bütünsel olarak sanayileşmenin ve
kalkınmanın önemli bir parçasıdır. Bunun bilinciyle hareket eden Türkiye
Cumhuriyeti yönetimi, ilk planlı dönemde sanayileşmenin ve dolayısıyla savunma
sanayiinin Devlet eli ve yönlendirmesiyle geliştirilmesini öngörüp bu hedef
doğrultusunda girişimlere başlamıştır. Bu dönemde ülkemizin demir-çelik, şeker,
dokuma, madencilik… gibi temel sanayi kurumlarının demiryolları ile ulaşım alt
yapısının bankalar ile finansman alt yapısının kooperatiflerle tarım alt
yapısının oluşturulduğunu biliyoruz. Karşılaşılan tüm iktisadi ve teknolojik
olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal savunma sanayiimizin
temelini oluşturacak nitelikte bazı yatırımlar yapılmış, başta Askeri
Fabrikalar Umum Müdürlüğü’nün kuruluşu (1921) olmak üzere, özellikle
silah-mühimmat ve havacılık sektörlerinde temel girişimler yapılmıştır.
1924 yılında Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleriyle fişek fabrikaları, 1927 yılında yeni mühimmat fabrikası, 1928 yılında pirinç fabrikası, 1930 yılında Kayaş Kapsül Fabrikası, 1931 yılında Kırıkkale Elektrik Santralı ve Çelik Fabrikası, 1936 yılında barut, tüfek ve top fabrikaları ve 1943 yılında Mamak gaz maskesi fabrikası kurulmuştur.
Ayrıca 1930’lu yıllarda İstanbul’da Nuri Killigil tesisleri de, dönemin silah üreten özel firması olarak dikkat çeker. Bu firma, tabanca,
Donanmanın oluşturulması konusundaki ilginç bir gelişme 1924’de kabul edilen bir yasa ile Bahriye Vekâleti’nin kurulması oldu. Milli Müdafaa Vekâleti’nden (Milli Savunma Bakanlığı) bağımsız eğitim, tatbikat ve denetleme gibi alanlarda ise Erkan-i Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Genelkurmay Başkanlığı) bağlanan Bahriye Vekâleti’nin kuruluş amacı ve görevi, ülkenin sınırlı mali olanakları içinde donanmayı yeniden kurmaktı. Bu çerçevede 1924 yılında, öncelikle Yavuz zırhlısının bakımı amacıyla, Gölcük Tersanesinin kurulduğunu ve Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Taşkızak tersanesinin 1941 yılında tekrar çalışmaya başladığını belirtebiliriz. Gölcük tersanesinin kısa süre içinde gemi yapımına yöneldiğini ve bu tersanede yapılan 1935’de denize indirilen 59m’lik Gölcük tankerinin Cumhuriyet tarihimizde inşa ettiğimiz ilk gemi olduğunu da vurgulamalıyız.
Havacılık alanına baktığımızda 1925’de Vecihi Hürkuş’un Hava Kuvvetlerinde görevliyken yapıp VECİHİ K IV olarak tanımladığı uçakla uçtuğunu görüyoruz. Türk havacılık sanayi faaliyetlerinin kurumsal yapısı, 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk A.Ş. (TaMTAŞ)’nin kuruluşu ile ilk somut adımını atmıştır. TaMTAŞ’ın Kayseri’de kurduğu tesisler 1928 yılında üretime geçmiş ve 1939 yılına kadar, 15 adet Alman Junkers A-20 uçağı, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı, 15 adet Gotha irtibat uçağı olmak üzere toplam 112 uçak üretilmiş, 1939 yılından sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait uçakların bakımını yaparak uçak üretimini durdurmuştur.
1936 yılında Nuri Demirdağ’ın İstanbul’da kurduğu uçak fabrikasında da, Nu. 37 koduyla uçak üretimine başlanmıştır. Bu uçaktan 24 adet ve çok sayıda da planör üretilmiştir. Ne yazık ki bu fabrika da 1943 yılında kapatılmıştır.
Havacılık sanayiindeki bir sonraki adım, Türk Hava Kurumu’nun 1941 yılında Ankara’da kurduğu uçak fabrikası olmuştur. Bu uçak fabrikası, 1944 yılından itibaren üretime başlamış ve Miles Magister eğitim uçağından 80 adet, iki motorlu ambulans uçakları, THK hafif nakliye uçağı, 60 adet iki kişilik Uğur eğitim uçağı ve çok sayıda çeşitli planörlerin üretimini gerçekleştirmiştir. 1945 yılında da yine, Ankara’da ilk uçak motoru fabrikası kurulmuş ve bu fabrika 1948 yılında üretime geçmiştir. Bunların dışında İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’den satın alınan uçakların bakım ve onarımını yapmak için 1942?? yıllarında Malatya’da uçak onarım atölyeleri kurulmuştur.
Devlet elindeki savunma sanayiinin bakanlığa bağlı bir genel müdürlük çatısı altında yürütülmesinin sakıncalarını aşıp daha etkin ve verimli bir çalışma yürütebilmek için 1950 yılında Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) oluşturuldu. MKEK, 1983 ve 1984 yıllarındaki yasal düzenlemelerin ardından günümüzde savunma sanayiimizin devlet sermayeli büyük kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Diğer yandan İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan dış yardımlar ve ardından da ülkemizin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte, ihtiyaç fazlası savunma donanımının diğer müttefik ülkelerce hibe edilmesi savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engellemiştir. Bunun sonucunda da, 1920’li ve 1930’lu yıllarda büyük fedakârlıklar pahasına elde edilen yetenekler zaman içerisinde neredeyse tamamıyla kaybedilmiştir.
Ambargo ve Vakıf Modeli
1964
yılındaki Kıbrıs bunalımı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma
teçhizatının Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılmasının gündeme
gelmesi ve bu nedenle başta ABD olmak üzere bazı müttefik ülkelerce ortaya
çıkarılan engeller, savunma gereksiniminin karşılamasında diğer ülkelere mutlak
bağımlı hale gelinmesinin sakıncalarını kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde
gözler önüne sermiştir. Bu durum, kendi kendine yeterli bir savunma sanayii
altyapısının tesis edilmesine yönelik politikaların temelini teşkil etmiştir.
Bu dönemde özellikle çıkartma gemilerinin yapımına yönelik çalışmalarıyla “Türk
Donanma Cemiyeti” (1965) ve “Kendi Gemini Kendin Yap” kampanyası
belleklerdedir. Benzer biçimde Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın da
1970’de ulusal havacılık sanayimizi geliştirmek amacıyla kurulduğunu görüyoruz.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gelişmeleri tam anlamıyla tırmandırmış, Türkiye ABD
ambargosuyla karşı karşıya kalmış ve ayni yıl Türk Kara Kuvvetlerini
Güçlendirme Vakfı kurulmuştur. O günlerde kamuoyunda oluşan büyük coşku,
kurulan Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakıflarına halkımızın
önemli ölçüde bağış yapmasına ve onaylanan yasalarla bu vakıfların özel
gelirler sağlamalarına yol açmıştır. Vakıflar kısa sürede ASELSAN (1975),
İŞBİR( 1979), ASPİLSAN (1981), HAVELSAN (1982) gibi kurumları oluşturup savunma
sanayiinde yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Vakıf sermayeli savunma sanayii
kuruluşları günümüzde de sektördeki önemli yerlerini korumaktadır.
1980 Sonrası
Bilindiği
gibi 1980’lerde Türkiye yapısal bir dönüşüm sürecine girmiş, birçok sektör
gelişen koşullar çerçevesinde yeniden örgütlenmiştir. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin mali boyutu büyüyen ve teknolojik gereksinimi artan talebine
çözüm bulmak için yeni bir model geliştirilmiştir. Bu çerçevede 1985 yılında
Mali kaynağın sağlanması için Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş * Savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmış * Karar organı olarak da Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii İcra Komitesi kurulmuştur.
Mali kaynağın sağlanması için Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş * Savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmış * Karar organı olarak da Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii İcra Komitesi kurulmuştur.
SAGEB, 1989 yılında Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu dönemde F-16 (1987), Zırhlı Muharebe Aracı (1988), Mobil Radar Kompleksleri (1990), F-16 Elektronik Harp, HF/SSB Telsizleri, CASA Hafif Nakliye Uçağı (1991) gibi büyük savunma projeleri yürütülmeğe başlanmıştır. Bu projeleri yürütmek için de TAI (1984), TEI (1985), MİKES (1987), FNSS (1988), MARCONI KOMÜNİKASYON (1989), THOMSON-TEKFEN Radar (1990) gibi yabancı ortaklı şirketler kurulmuştur.
Bu gelişmelerin paralelinde 1987’de Kara, Hava ve Deniz vakıfları birleştirilip günümüzdeki Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı – TSKGV kurulmuştur. 2000 sonrasında Türk Savunma Sanayiindeki bir dizi şirketteki yabancı sermaye payının TSKGV ve SSM tarafından devralındığı gözlenmiştir.
Daha önce sivil ürünler için kurulan OTOKAR, MERCEDES, BMC, NUROL MAKİNA… gibi şirketlerin 1985 sonrasında savunma ürünlerine yöneldiğini ve ROKETSAN (1988) örneğinde olduğu gibi özel girişim öncülüğünde yeni şirketler kurulduğunu görüyoruz.
Ayrıca bu dönemde bir Avrupa ortak üretim projesi olarak örgütlenen Stinger hava savunma füzelerinin ortak üretimine katılmamız, hem MSB, hem de savunma sanayiimizin yetenekleri açısından önemli kazanımlar sağlamıştır.
1998’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı “Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları” ve SSM’nin 2007 – 2011 Stratejik Plan”ının ardından Müsteşarlık savunma sektörünün alt sektörlerine ilişkin "Sektörel Strateji" ve "İhracat Politikası" dokümanlarını yayınladı. (Kaynak22)
KAYNAK:
1- http://www.ankarastrateji.org/haber/abd-fuze-anlasmasindan-neden-endiseleniyor-886/
2- http://www.roketsan.com.tr/kurumsal/hakkimizda/
3- http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/Tarihce.aspx
4- http://www.ayesas.com/tr/sub.asp?id=186&pId=1
5- http://www.aselsan.com.tr/tr-tr/hakkimizda/Sayfalar/Tarihce.aspx
6- http://www.ntvmsnbc.com/id/25469376/#storyContinued
7- http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1090334-abdden-cin-fuzesine-f35li-tehdit
8- http://www.hurriyet.com.tr/planet/24814218.asp
9- http://www.amerikaninsesi.com/content/turkiye-cin-fuze-sistemi-nato-uyumlu-olacak/1763261.html
10- http://www.radikal.com.tr/dunya/cinle_fuze_anlasmasi_krizi_buyuyor-1153369
11-http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Cin_fuzesi_NATO_ve_ABDden_cifte_standart/17839
12- http://m.ensonhaber.com/haber.php?id=270971
13- http://www.milatgazetesi.com/cin-fuzesi-almayin/47796/
14- http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2013/10/23/abd-ve-natodan-fuze-baskisi
15- http://www.aksam.com.tr/roportaj/egemenlik-ve-yetki-natoda-degil-ki/haber-256070
16- http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/cin-turkiye-anlasmasi-natoyu-rahatsiz-etti-h15908.html
17- http://www.haber7.com/guncel/haber/1080759-natodan-turkiyenin-fuze-savunmasina-tepki
18- http://en.wikipedia.org/wiki/Missile_defense_systems_by_country
19- http://www.haber7.com/guncel/haber/1123829-fuze-lobisi-aselsani-hedef-aldi
20- http://www.pau.edu.tr/zyilmaz/tr/sayfa/kritik-gelismeler-ulkemizin-basini-fuze-gibi-dordurdu-artik-zamani-geldi
21- http://www.aselsan.com.tr/tr-tr/cozumlerimiz/hava-ve-fuze-savunma-sistemleri
22- http://www.sasad.org.tr/turk_savunma_sanayisi_tarihcesi.html
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları
ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder