15 Ağustos 2014 Cuma

Türkiye-Çin Füze Anlaşmasında ABD, AB ve NATO’nun Müdahalesi


Yüksek İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi
 



GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan savunma ve teknoloji sanayi ulusal, bölgesel ve uluslararası gelişmeler doğrultusunda kendi bünyesinde geliştirilmiş ve ek üretim kanalları ile 2014’lere kadar büyük yol kat etmiştir. Hava, deniz ve kara savunma sistemlerinin Türkiye açısından strateji ve caydırıcılık gibi birçok uluslar arası askeri terim ve faktörden çıkmış gereklilik, ihtiyaç ve ulusal kimlik ve birliği müdafaa açısından yerli üretim safhasına sürüklenmiştir. Türk savunma sanayi yıllar sonra ulusal ve bölgesel pazarlama aşamasından küresel bir satış safhasına Türkiye’nin birçok hükümet ve bürokratik yetkilileri, teknik ve akademik donanımlı kişiler sayesinde bugünlere gelebilmiştir. Uzun yıllar savaş sanatlarının yok edici ve caydırıcı gücü Türkiye sınırlarına yaklaşmış ve satranç tahtasında Türkiye’nin de varlığı söz konusu olmuştur. Uluslararası ilişkilerin yeterli olmadığı, diplomasi kanallarının işlemediği ve ulusal bürokratik baskıların saldırı ve savunma gücüne başvurduğu yıllarda silah ve mühimmat büyük etkin bir rol oynamıştır. İkili ve çoklu ilişkilerin kurumsal birlik ve müttefiki güç odaklarının teknolojik alt yapı ve bilgi donanımı ile büyük gelişmeler gösteren savunma sanayi her yıl kendini geliştirmiş ve geliştirmektedir. Ulusal ve Uluslararası çıkarların söz konusu olduğu durumlarda taraflarca şiddetli bir şekilde balistik ve anti-balistik sistem ve bataryaların konuşturulduğu yıllara hep birlikte şahitlik ettik ve etmekteyiz. Türkiye’nin bölgesinde yaşamış olduğu füze tehditleri eski yıllarda geliştirilmekte olan füze sistemlerinin bölgesel bir kart gibi sunulduğu ve pazarlandığı şu son yıllarda Türkiye’yi tehdit etme aşamasına gelmiştir. Küçük hücre gruplarının ve örgütlerin ellerinde dahi varlığı belli olan füze sistemleri Türkiye sınırlarında kullanılmış ve ülke bütünlüğüne karşı tehdit niteliğinde açıklamalar gelmiştir. Gerek Kıbrıs meselesinde gerek ise Irak ve Suriye meselelerinde dolaylı yada doğrudan tehdit algısı oluşturulmuş ve Uluslararası barış ve hukuk kuralları bazı ülkelerce tanınmaz hale getirilmiştir. Savaş ve nefret lobilerinin bölgesel ve küresel çıkarları doğrultusunda örgüt ve yapılanmalara satılmış olan füze ve batarya sistemleri ülkeleri tehdit etme noktasına getirmiştir. Füze sistemlerinin bazı ülkelerce paylaşımı söz konusu olmuş ve var olan füze sistemleri son teknolojik alt yapı ve korunaklı bir şekilde geliştirmiştir. Füze sistemleri ve askeri tehditli saldırı araçlarının ülkelerce barış ve adil bir düzen sağlamayacağı bilinmekte fakat askeri terimlerin ve uygulamaların tehdit içerikli dünya üzerinde varlığı sürekli hale getirilmektedir.

 

Yüksek İrtifa Savunma Sistemi Nedir?

Yüksek İrtifa Hava Savunması ikiye ayrılmaktadır: 

1.Balistik füzelere karşı savunma

2.İnsanlı ve insansız hava araçlarına ve balistik olmayan füzelere karşı savunma


Türkiye’de yüksek irtifada hala Nike Hercules sistemleri kullanılmaktadır. MIM-14B Nike Hercules, Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan tek yüksek irtifa hava savunma füzesidir. Türk Hava Kuvvetleri bünyesine 1959-1964 yılları arasında ABD desteğiyle 72 adet Nike Hercules tedarik edilmiştir. Füzeler İstanbul’da konuşlu 15. Füze Üs Komutanlığı’na bağlıdır ve Boğazların hava savunmasından sorumludur.

Zaman içinde çeşitli geliştirmelere tabi tutulan bu füzeler günümüz muharebe şartlarında etkinliğini yitirmiştir. Yaz aylarında HvKK’nın İstanbul Şile’deki atış sahasında gerçekleştirilen karma atışlar kapsamında peyderpey hizmet dışına çıkarılmakta olup çok az bir kısmı Yüksek İrtifa Hava Savunma Füzesi tedarikine kadar envanterde tutulmaktadır. Teknolojisi ve savunma kabiliyeti çok düşük olduğundan dünyadaki birçok ülke bu füzelerini kullanım dışı bırakmışlardır. Türkiye ile Güney Kore, envanterinde Nike Hercules bulunduran son iki ülkedir.  Bu açıdan Türkiye’nin yüksek irtifa konusunda açığı mevcuttur. Ayrıca İsrail’in Arrow projesini de iptal etmesiyle beraber bu açık giderilememiştir. Bu nedenle Türkiye gelişen askeri teknoloji çağında kendi silahını kendisi üretmek istemektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye’nin bu tutumuna yalnızca Çin olumlu karşılık vermiştir.  (Kaynak1)
 
 



ROKETSAN, HAVELSAN, AYESAŞ VE ASELSAN HAKKINDA


ROKETSAN

Roketsan, Savunma Sanayii İcra Komitesi kararı ile “ülkemizde roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi konularında lider bir kuruma sahip olunması” amacı ile 1988 yılında kurulmuş ve ilk üretim projesi; uluslararası bir program olan ‘STINGER Avrupa Ortak Üretim Projesi’ çerçevesinde, Stinger füzelerinin sevk sisteminin üretilmesi olmuştur.

Stinger Projesi kapsamında füzelerin kritik alt sistemlerinden olan kompozit yakıtlı fırlatma ve uçuş motorlarının yurt içinde üretimi Türkiye tarafından üstlenilmiştir. O dönemde Türkiye’de kompozit katı yakıt teknolojisi olmadığı için Milli Savunma Bakanlığı (MSB), kompozit yakıtlı fırlatma ve uçuş motorlarını üretmek üzere yeni bir şirket kurulmasını değerlendirmiştir. Bu değerlendirme ve taleplerin neticesi olarak Roketsan, 14 Haziran 1988 tarihinde, Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) roket ve füze ihtiyaçlarını karşılaması amacıyla kurulmuştur.

Roketsan, kuruluş amacını gerçekleştirmeye yönelik doğru stratejiler sayesinde Stinger Konsorsiyumu gereklerini zamanında ve tam olarak yerine getirmekle kalmamış, ülkemize kazandırdığı yetişmiş beyin gücü sayesinde transfer edilen teknolojileri özümseyerek yeni ürünlere dönüştürmeyi başarmış ve bu ara hedefi süratle aşarak roket/füze alanında konusunda uzman milli bir sanayi oluşturmuştur. 1988 yılı yazında kuruluş kararını takiben sonbaharda İskitler’de kiralık bir  binada, sınırlı savunma sanayii deneyimine sahip ancak kendilerine verilen milli görevin heyecanıyla dolu 25 kişilik çekirdek kadro ile çalışılmaya başlanmıştır. Avrupa Stinger Konsorsiyumunun gereklerine yönelik planlama ve hazırlık çalışmalarına paralel olarak o tarihte bir bozkır olan Elmadağ’da mülkiyeti MKEK’dan SSM’ye geçirilerek, SSM tarafından Roketsan’a kiralanmış olan yaklaşık 1.000 dönümlük arazi üzerinde tesis inşa çalışmaları yürütülmüştür.1989 yılı başında arazide tesfiye ve hazırlık çalışmaları başlamış, üretimin gerçekleştirilebilmesi için gerekli bina ve alt yapı inşaatı 1991 yılında tamamlanmıştır. Aynı yıllarda tesisleşme çalışması tamamlandıktan sonra pilot kafile olarak 38 adet motor hatasız olarak üretilerek zamanından önce konsorsiyuma teslim edilmiştir. Sözleşme gereği Stinger füzelerinin fırlatma ve uçuş motorlarının üretimine başlanmıştır. Proje kapsamında konsorsiyuma üye tüm ülkelerin ihtiyacını karşılayacak şekilde sevk sistemi üretimi ve ihracatını gerçekleştiren Roketsan, programa katılan 15 üye ülke sanayi kuruluşu arasında ikinci en büyük iş payına sahip olmuştur.

Elde edilen ekonomik faydadan çok daha önemlisi, ülkemizin ihtiyaç duyduğu, başta kompozit yakıtlı motor tek nolojisi olmak üzere pek çok ileri teknoloji ve deneyimin elde edilmesidir. Bu kazanımlar sonraki projelerin gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan alt yapıyı oluşturmuştur. Henüz kuruluş aşamasında tesis edilen Mühendislik Geliştirme biriminde görev alan çok sayıda mühendis,

Stinger Projesi deneyimi ile daha sonra iştirak edilen Milli ve NATO projelerinden elde ettikleri teknolojileri özümseyerek bu alt yapıyı özgün ürünlerin tasarımında kullanma becerisini kazanmıştır. Stinger projesinde başlangıçta henüz tesisi olmadığı ve deneyimsiz oluşu nedeniyle Konsorsiyumun diğer üye ülkeleri tarafından şüpheyle ve güvensizlikle karşılanan Roketsan, MSB’lığının destek ve himayesinde üretim hattı kalifikasyonunu başarıyla tamamlayan ilk firma olmuş, programın önünde ve sıfır hata ile sevkiyat yapmış ve bu sayede bütün program ortaklarının takdirini kazanarak müteakip potansiyel projeler için gerekli güven ve saygınlığa mazhar olmuştur. Roket ve füze tasarımı için gerekli uzman personeli yetiştirmek ve tasarım araçlarını geliştirmek amacıyla 1992’de başlatılan füze tasarım alt yapısı geliştirme projesinin 1995’de tamamlanmasıyla Roketsan için “tasarım odaklılık” dönemi başlamıştır. Sistem sorumlusu olma hedefiyle oluşturulan bu alt yapı sayesinde, Stinger projesinin 1999 yılında tamamlanmasından önce Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyacını karşılamak üzere dünyadaki emsallerine göre çok daha gelişmiş özgün tasarım kompozit yakıtlı 11 km menzile sahip TR-107 Roketi ile 40 km menzilli TR-122 Roketi ve T-122 Sakarya Çok Namlulu Roketatar (ÇNRA) Silah Sisteminin tasarımı, geliştirilmesi ve üretimleri gerçekleştirilmiştir. Bu silah sistemi ve roketlerin 1996 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı envanterine alınması, Roketsan ve Türk Silahlı Kuvvetleri için önemli bir kilometre taşı oluşturmuştur.

Kara Kuvvetlerimizin derinlikte ateş gücünü arttıracak uzun menzilli roket ve füzelerin üretilmesi amacıyla Milli Savunma Bakanlığı’nca 90’lı yılların sonlarına doğru başlatılan projelerin gerçekleştirilmesi için üretim alt yapısı kuvvetlendirilmiş ve çeşitlendirilmiştir. Yeni teknolojilerin de elde edildiği bu gayretler neticesinde Kasırga Roket ve Silah Sistemi ile Yıldırım Füze ve Silah Sistemi Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine kazandırılmıştır.

Yine Kara Kuvvetlerinin ihtiyacı doğrultusunda 2004 Yılında Milli Savunma Bakanlığı’nca başlatılan ve desteklenen 8 2,75” Lazer Güdümlü Füze (CİRİT) projesinde dünyadaki emsallerinin çoğundan farklı olarak baştan sona özgün tasarım çalışmaları ile Lazer Güdüm, Ara Safha Güdüm, Duyarsız Roket Motoru ve Duyarsız Harp Başlığı gibi ileri teknolojiler kazanılmıştır.

2004 yılı başında, geçmişte kazanılmış yetenekler sayesinde özgün tasarımla üretilen roket ve silah sistemlerinin ihracına yönelik sözleşmeler imzalanmıştır. Böylece yurt dışına sistem seviyesinde ürün ve hizmet satışı dönemi başlatılmıştır.

2005 yılı ve sonrasında SSM tarafından başlatılan ve halen desteklenen özgün füze sistemleri Uzun Menzilli Tanksavar Füzesi (MIZRAK-U), Orta Menzilli Tanksavar Füzesi (MIZRAK-O) ve Çekili Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi geliştirilmesi çalışmaları kapsamında imzalanan projeler sayesinde Roketsan ana yükleniciliğinde oluşan geniş bir sanayi yapılanması ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu projeler ile Füze Üstü RF Veri Bağı, Görüntüleyici Kızılötesi (IIR) Arayıcı Başlık, Duyarsız Tandem Harp Başlığı ve Platform Entegrasyonu teknolojileri kazanılmıştır. Çok Kademeli Sevk Sistemi ve CİRİT Füzesi çalışmaları sırasında elde edilen Duyarsız Roket Motoru ile Ara Safha Güdüm teknolojileri daha da ileri seviyelere taşınmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyacı için NAMSA ile imzalanan sözleşme kapsamında, raf ömrü dolan mühimmatın emniyetli ve çevreye zarar vermeksizin imha edilmesi amacıyla kurulan Mühimmat Ayırma ve Ayıklama Tesisi (MAAT), 2007 yılı Kasım ayında teslim edilmiştir. Yine NAMSA ile yapılan sözleşme kapsamında Mühimmat Ömür Belirleme Tesisi’nin (MİGYEM) kurulumu 2011 yılı içerisinde tamamlanarak teslim edilmiştir.

Kasım 2009’da SSM ve Roketsan arasında imzalanan sözleşme gereği başlatılan ve ALTAY Milli Tankının Zırhı ile diğer çeşitli zırh sistemlerinin tasarımı, geliştirilmesi, üretimi ve testi için gerekli alt yapının bulunduğu Balistik Koruma Merkezi (BKM) kurulması çalışmaları Roketsan tarafından tamamlanmış ve tesis
28 Ekim 2010’da hizmete alınmıştır.

Ürün ve ürün hattı kalifikasyonunun tamamlanmasının ardından 2011 yılında imzalanan üretim sözleşmesi kapsamında üretilen ve ilk özgün tasarım füze sistemi olan CİRİT füzesi Mayıs 2012’de TSK envanterine verilmiştir. Roketsan tarihi açısından önemli diğer bir gelişme de Tapasan’ın bünyemize dahil edilmesidir. Tapa, gerek roket ve füzeler gerekse de diğer mühimmat açısından en önemli alt sistemlerden biridir. TSK’nın tapa ihtiyacını karşılamak için bir TSKGV iştiraki yapısında kurulmuş olan Tapasan A.Ş., Haziran 2012 itibariyle Roketsan ile birleşmiştir.2012 Şubat ayında Sn. Hüseyin Baysak’tan genel müdürlük görevini Sn. Selçuk Yaşar teslim almıştır.

1988 yılında çekirdek bir kadroyla faaliyetine başlayan Roketsan, bugün %51’i mühendis olmak üzere 1.700’den fazla personeli, 4 Milyar TL’ye varan bağlanmış sözleşmesi ve sahip olduğu teknolojik bilgi birikim ile savunma sanayinde bir dünya şirketi olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Kuruluşundan bugüne kadar geçen süre içerisinde Roketsan, üstlendiği misyon gereği tasarım ve teknoloji alt yapısı geliştirme projeleri, ürün geliştirme ve  üretim programları ile fırlatma platformu ve komuta üniteleri de dahil olmak üzere roket/füze sistemlerini ihtiyaçlar doğrultusunda milli olarak tasarlama,
üretme, kullanıcı personeli eğitme ve silah sistemlerinin lojistik destek ihtiyacını karşılama yeteneğini kazanmıştır.

Dünyadaki diğer savunma sanayii kuruluşlarında olduğu gibi şüphesiz Roketsan da varlığını idame ettirebilmek için, ürün yelpazesini Kara, Hava ve Deniz Silah Sistemlerini kapsayacak şekilde genişletmeyi hedeflemiş ve bu amaçla çeşitli yurt içi ve yurt dışı projelerde görev almış veya bu tür projelere aday olmuştur.

1988 yılında Ankara/Elmadağ’da boş bir arazide ilk kuruluş çalışmaları başlatılan Roketsan, faaliyeti ülke sınırlarını aşan, kendi teknoloji alanındaki NATO programlarına katılan, ürünlerini Türk Silahlı Kuvvetleri yanında dost ülkelerin de hizmetine sunabilen bir kuruluş haline gelmiştir.

Bu büyük gelişimi, her şeyden önce Roketsan personeli ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uzman personelinin projelerde yakın işbirliği içinde çalışmasına borçlu olduğumuza inanıyoruz. Gelecekte de bu anlayışa bağlı kalmayı, yurdumuzdaki ve tüm dost ülkelerdeki kullanıcılarla yakın işbirliği içinde çalışarak en uygun çözümlere ulaşmayı hedefliyoruz. (Kaynak2)

 
HAVELSAN
 

1982 yılında, HAVELSAN-AYDIN ismi ile bir Türk - ABD şirketi olarak kurulmuş, 1985 yılında sermayesinin %98'i Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı'na bağlı olarak faaliyet göstermeye başlamıştır.

HAVELSAN, yazılım yoğun sistem alanlarında faaliyet göstermekte olup uzmanlığını, Komuta Kontrol Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat Gözetleme ve Keşif Sistemleri (C4ISR) kapsamında, Hava Savunma Sistemleri, Deniz Savaş Sistemleri, Simülasyon ve Eğitim Sistemleri, Yönetim Bilgi Sistemleri, Enerji Yönetimi ve Anayurt Güvenliği alanlarına odaklamıştır.

Askeri sistemler yanında 2001 yılında Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ve Tapu Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) projeleri ile ilk sivil projelere de imzasını atmıştır.

2002 yılında Güney Kore ile CN-235 Seviye D Uçuş Simülatörü sözleşmesi imzalayarak ilk yurtdışı ihracatını gerçekleştirmiştir.

2004 yılında Gemi Entegre Savaş Yönetim Sistemi (GENESİS) tedariki ve entegrasyonu ile bir savaş yönetim sisteminin platforma entegrasyon işini üstlenmiştir.

HAVELSAN, 2006 yılından başlayarak; C4ISR, simülasyon, bilgi sistemleri alanlarında kazandığı mühendislik birikimini anayurt ve enerji yönetimi alanlarında değerlendirmek üzere bu alanlarda da faaliyet göstermeye başlamıştır. Gelecek dönemlerde, enerji ve anayurt güvenliği pazar payını arttırmayı hedeflemektedir. Bütün bu gelişmelere ilave olarak, yurtdışı pazarında da büyümeye odaklanılmıştır. (Kaynak3)


AYESAŞ

Aydın Yazılım ve Elektronik Sanayii A.Ş. (AYESAŞ) 1990 yılında kurulmuştur. AYESAŞ, Milli Hizmete Özel ve NATO Gizli gizlilik seviyeli Tesis Güvenlik, AS9100 REV C / BS EN 9100:2009, ISO 9001:2008, belgelerine ve CMMI-seviye 3 sertifikasyonuna sahip olup, %60’ı lisans ve üstü seviyede mühendis olmak üzere alanlarında uzman personeli ile Ankara’da Sincan Organize Sanayi Bölgesi ve ODTÜ Teknokent’te bulunan 2 ayrı yerleşkede faaliyet göstermektedir. AYESAŞ gerçek zamanlı yazılım geliştirme, Komuta Kontrol Sistemleri, Haberleşme Sistemleri, Sensör/radar entegrasyonu, Sahil Gözetleme Sistemleri, Durumsal Farkındalık Sistemleri, Hava Savunma Sistemleri, Karar Destek Sistemleri, Ortak Harekat Resmi Çözümleri, Taktik Görüntüleme Sistem Çözümleri, Taktik Data Link Sistem Çözümleri, Ağ Destekli Yetenek Çözümleri, Servis Tabanlı Mimari Çözümleri, aviyonik sistemler, elektronik ve mekanik tasarım/üretim, alanlarında önemli tecrübeler edinmiş ve benzersiz kabiliyetler geliştirmiştir. AYESAŞ’ın %60 hissedarı Vestel, %40 hissedarı ise L3 Communications firmalarıdır. (Kaynak4)

 
ASELSAN


1975 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin haberleşme cihaz ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuştur. (Kaynak5)

 

ABD, AB Ve NATO’nun Dolaylı Baskısı

Türkiye’nin hava ve savunma sistemi tercihinde Çin firmasıyla anlaşması, ABD’yi rahatsız etti. Türkiye, Rus, ABD ve Avrupalı firmaları kenara koyarak, China Precision Machinery Import and Export Corp. (CPMIEC) şirketiyle FD-2000 füze savunma sisteminin alınması için anlaşmaya vardı.
ABD, İran, Kuzey Kore ve Suriye ile ‘Silahsızlanma Yasası’nı ihlal ederek ticaret yapan CPMIEC’i yaptırım listesine koymuştu.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan hafta sonunda yapılan açıklamada, “Türkiye hükümetiyle, ABD’nin yaptırım listesinde olan bir firmadan, NATO sistemleriyle uyumlu olmayan bir sistemin alınmasına yönelik anlaşma nedeniyle duyduğumuz rahatsızlığı paylaştık” dedi. (Kaynak6)


Yüksek irtifa hava savunma sistemi için Çin'le ortak füze üretimi planlayan Türkiye'ye ABD ve NATO tarafından bir süredir sürdürülen baskı yeni bir boyuta geçti.  

 
Savunma Sanayi Müsteşarlığı kaynaklarından edinilen bilgilere göre Türk tarafının, 'Çin'den alınmasına karşı iseniz o halde yeni teklif verin' önerisine karşı ABD, yeni bir bahane üreterek F-35 kartını devreye soktu.Türkiye'nin Çin'den füze sistemiyle birlikte alacağı radarların Türkiye'ye entegre NATO radar sistemlerine 'virüs' bulaştıracağı iddiasında bulunan ABD tarafı, İsveç firması Saab ile bir süredir yürütülen 'milli savaş uçağı' projesine karşı da olumsuz tavır almaya başladı.

 
ABD, Türkiye'nin kendi savaş uçağını üretme hedefinin, içinde F-35'in de bulunduğu JSF projesine aykırı olduğunu iddia etti. (Kaynak7)



Reuters ajansının haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Türk hükümetinin ABD’nin yaptırım uyguladığı bir şirketle, NATO sisteminde ya da kolektif savunma kapasitesi içinde kullanılamayacak bir füze savunma sistemi için görüşmeler sürdürmesiyle ilgili ciddi endişelerimizi ilettik.

Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek” dedi. ABD sözcüsü, Türkiye’nin Çin ile ortak üreteceği füzelerin NATO kapsamında kullanılamayacağını da açıkça ortaya koymuş oldu. (Kaynak8)

 

Türkiye Savunma Sanayii İcra Komitesi, 26 Eylül Perşembe günkü toplantısı ardından hava savunma sistemi için uzun menzilli füze alımı ihalesini, Çin’in CPMIEC (China Precision Machinery Import and Export Corporation) adlı şirketine vereceğini açıkladı. Ancak Türkiye, Çin ile anlaşma masasına oturmadan ABD’nin tepkisine hedef oldu.
 

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “NATO üyesi Türkiye’nin verdiği karardan tedirginiz” diyerek, CPMIEC’in ABD’nin yaptırım uyguladığı şirketler listesinde olduğunu da açıkladı. İran, Kuzey Kore ve Suriye’ye silah temin ettiği için ABD’nin CPMIEC’e yaptırım uyguladığını anımsatan Psaki, ihale sürecinde yarışan Amerikan şirketi Raytheon Co. veya Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam SAMP/T ile uzlaşma sağlanmamasına şaşırdıklarını ifade etti. (Kaynak9)
 
  
Türkiye ’nin ulusal füze ve hava savunma ihalesini kazandığı duyurulan Çinli şirketle ilgili kriz büyüyor. Çin devletine ait CPMIEC firmasının ABD’nin kara listesinde olması tartışmaya yol açarken, NATO da yapılması hedeflenen ortak hava savunma sisteminin teknik açıdan ittifakın hava savunma sistemiyle uyum teşkil etmediğini açıkladı. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ise “Umarım NATO’ya uyumlu bir füze savunma sistemi seçersiniz” yorumunda bulundu. (Kaynak10)
 

Türkiye’nin füze alımı için ihale açması ve bu ihaleye ABD ve Çin’in katılması ile bir anda kendimizi füze tartışmalarının ortasında bulduk.Türkiye’nin füze ihalesini ABD’ye değil de Çin’e vermesi ve bu ülke ile anlaşma yapmak istemesi üzerine ABD bir anda tehditler savurmaya başladı. Türkiye’nin ABD dururken füze anlaşmasını Çin ile yapmayacağı yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.Yani aba altında sopa gösterildi.İş tehdit boyutlarına ulaştı.Denebilir ki,ABD yönetiminin önemli bir ihaleyi kendi firmalarının değil de Çin’in kazanması karşısında tepki göstermesini anlamak mümkün olmakla birlikte Türkiye’nin bağımsız bir ülke olduğu,istediği ülke ile silah anlaşması yapabileceği gerçeğini bir kenara itmeleri Türkiye ile stratejik müttefik oldukları iddialarının laftan öte geçmediğini göstermesi bakımından dikkat çekiciydi. (Kaynak11)

 

NATO'nun en büyük askeri güçlerinden olan Türkiye'nin, Çinli bir firmayla yaptığı 3.44 milyar dolarlık 'uzun menzilli füze savunma sistemi' anlaşmasına ABD ve Avrupa'dan gelen tepkiler artıyor.

Hatta ABD tepkiyle kalmadı, 'yaptırım' kozunu da kullandı. Ankara'da bulunan üst düzey bir ABD'li diplomat, Çinli firmayla bu proje kapsamında ortak iş yapacak olan Türk savunma şirketlerini ABD yaptırımlarının beklediğini söyledi. Türk şirketlerin ABD teknolojisi ürünleri kullanma şansının ortadan kalkacağını da ekledi.

Defense News sitesine konuşan diplomat, Türkiye'nin anlaşma yaptığı Çinli şirketin ABD'nin kara listesinde olduğunu da söyledi. China Precision Machinery (CPMIEC) adlı şirketin kara listeye alınmasının nedeni ise 5 Şubat'ta; İran, Kuzey Kore ve Suriye silahsızlandırma anlaşmasını deldiği iddiası. (Kaynak12)

 

Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemi ihalesinde Çin firması CPMIEC’i tercih etmesi, stratejik dostlarımızı(!) pek sinirlendirdi.

Yunanistan ve Kıbrıs Rumları Ruslar’dan, yani sözde ABD'nin kadim düşmanından 2007 yılında S-300 füzeleri satın aldı. Bu füzeler 10'dan fazla ülkede kullanılıyor. Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Bulgaristan, Slovakya, Hindistan, Ukrayna, Kazakistan, ABD ve Vietnam’da da Rus S-300’leri var. İran’da da olduğu söyleniyor ama zaten onların uzun menzilli Şahap füzeleri var. Suriye zaten ordu envanterini S-300 füzeleri ile doldurmuş durumda. (Kaynak13)

 
Savunma Sanayii İcra Komitesi, uygun fiyat, teknoloji transferi, erken teslimat gibi nedenlerle Çin'le görüşmelere başlanmasına karar vermişti. Ancak karara tepkili ABD ve NATO, Türkiye'nin bu kararından vazgeçmesi için lobi faaliyetlerini sürdürüyor. NATO Sözcüsü Oana Lungescu da dün başlayan NATO Savunma Bakanları toplantısından önce yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Çin yapımı füze savunma sistemini tercih etmesi konusunda "En üst seviyede endişeliyiz" dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Henüz son karar verilmedi" sözlerini hatırlatan Lungescu, üye ülkelerin silah seçimi konusunda özgür olduğunu ancak Çin sisteminin NATO ile uyum sağlaması konusunda endişe taşıdıklarını vurguladı. (Kaynak14)


NATO Genel Sekreteri’nin Açıklamaları


NATO üyesi Türkiye’nin ilk hava ve füze savunma sistemi ihalesinde, Fransız ya da ABD’li bir şirket yerine en düşük fiyat teklifi verdiği için Çinli firmayı tercih etmesi uluslararası kamuoyunda tartışmalara sebep oldu. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Çin’den alım yapması halinde Türkiye’nin entegrasyon dışında kalabileceği imasında bulundu. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone de Washington’ın konuya çok olumlu yaklaşmadığını ortaya koyan sözler sarf etti. (Kaynak15)


Türkiye ve Çin'in füze savunma sistemi ortaklığına, NATO'dan tepki geldi.
 
 




NATO Genel Sekreteri Anders Rasmussen, "NATO'nun gereçleri yanında, Çin yapımı bir füze sistemi olmaz" dedi. Son kararın henüz verilmediğini belirten Rasmussen, olası anlaşmadan ötürü "gerildiklerini" söyledi. Ramussen, NATO'nun teknolojisiyle, Çin’in ürettiği füze savunma sisteminin nasıl uyum sağlayacağını anlamakta güçlük çektiğini belirtti. (Kaynak16)
 

NATO Genel Sekreteri, "Batılı diplomatların, Türkiye'nin NATO müttefiklerinin sağladığı teknolojiyle Çin'in ürettiği füze savunma sistemini nasıl entegre edeceğini anlamakta güçlük çektiğini" söyledi.

Rasmussen, "NATO'ya üye olan 28 ülkenin bir birlik altında birleşmeleri, askeri sistemlerini de Birleşik Güçler teşebbüsü altında konumlandırmalarını gerektirir. Bu yüzden bazı Batılı diplomatlar, NATO'nun gereçleri yanında Çin yapımı bir füze savunma sisteminin olmaması gerektiğini düşünüyor" dedi. (Kaynak17)
 

Dünya’da Anti-Balistik Füze ve Balistik Füze Hava Savunma Sistemine Sahip Ülkeler

-ABD

-Rusya

-Fransa

-Hindistan

-İsrail

-İtalya

-Çin

-İngiltere

- Japonya

Geliştirilmiş balistik füze ve batarya sistemine sahip olan ülkeler. (Kaynak18)
 
 



İhale Süreçleri, İhaleye Katılan Ülkeler Ve Füze Sistemlerinin Özellikleri, Lobi İttifakı, Baskı Ve İtiraz


Halen yüzde 15'i halka açık olan ve yüzde 10'luk ikincil halka arzla yaklaşık 200 milyon dolarlık hisse satmaya hazırlanan Aselsan'a Amerikan ve İngiliz yatırım bankalarından, halka arza aracılık etmek konusunda olumsuz cevap gelmesini kullanan yerli füze karşıtlarının, Aselsan yönetimini 'Batılı yatırımcılardan size para gelmez' baskısıyla uyardığı dile getiriliyor.

Türkiye'nin füze geliştirmesini istemeyen çevrelerin, Türkiye'nin Çin ile nihai anlaşma imzalaması halinde Amerikan ve Avrupalı savunma şirketlerinin Aselsan ile ticareti keseceği yönünde tezler geliştirmesi dikkat çekti. Lobi çevrelerinin, hükümetin Çin'li şirketi devreden çıkarmasını sağlamak amacıyla Aselsan yönetimine, 'Batı'lı iş ortaklarınız mal ve hizmet alımını kesebilir şeklinde baskı' kurduğu ifade ediliyor. (Kaynak19)
 
 
Erdoğan'ın o çıkışının ardından Savunma Sanayii Müsteşarlığı ihale süresini uzatabileceğini bildirdi. Ancak ABD'nin ihaleye neden bu kadar tepki gösterdiği de ortaya çıktı.
26 Eylül'deki Savunma Sanayii İcra Kurulu'ndan iki maddelik karar çıktı. Firma tercihiaçıklanırken, tamamen yerli ve daha uzun menzilli füze sistemi üretme kararı gizli tutuldu. O madde ABD'yi rahatsız etti.
Yeni Şafak gazetesinden Abdülkadir Selvi'nin haberine göre, füze hızı kadar olmasa da Çin'den alınacak füze konusunda hızlı gelişmeler yaşanıyor.
Çin füzesine ABD'nin beklentilerin ötesinde tepki göstermesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Füze için teklif getirilirse düşünürüz' demişti.
Başbakan'ın bu açıklamasından sonra kritik bir adım atıldı. Savunma Sanayii, füze ihalesinde görüşmeye kalan üç firmaya teklif sürelerini 31 Ocak 2014 tarihine kadar uzatmaları vetekliflerini yenilemeleri için yazı yazdı.
 Çin'in birinci sırada yer aldığı füze ihalesinde Fransa-İtalya ortaklığı ve ABD görüşmeye kalmıştı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından ilgili firmalara gönderilen resmi yazıda, 31 Ekimtarihinde dolacak olan teklif sürelerinin 31 Ocak tarihine kadar uzatılabileceği bildirildi. Firmalara teklif süreleriyle birlikte yeni teklifte de bulunabilecekleri ve bunun değerlendirmeye alınacağı iletildi. Başbakan Erdoğan'ın, 'Yeni teklif getirsinler görüşürüz' açıklamasından sonra ilk somut adım atıldı. Böylece, ihalenin Çin'e verilmesine tepki gösteren ABD'ye teklif süresini uzatma ve yeniteklif sunma imkanı sağlandı.
 
TÜRKİYE'NİN ÖNCELİKLERİ
ABD'liler füze ihalesinde 'her şey bir anda oldu-bitti' şeklinde bir hava oluşturmaya  çalışıyorlar ama durum bu gerçeği yansıtmıyor. Türkiye, Uzun Menzilli Füze Savunma Sistemi ihalesine tam 6 yıl önce çıktı.  Teklifler alındı, değerlendirmeler yapıldı. 31 Ocak 2013 tarihinde yapılan Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında görüşmeye kalan firmaların açıklanması bekleniyordu. Yüksek fiyatverdiği için elenen Rusya Antey 2500, ABD yine Patriotlarla, Fransız-İtalyan ortaklığı Samp-T füze savunma sistemiyle ihaleye katılmıştı. 26 Eylül tarihli SSİK toplantısında birinci sırada geldiği açıklanan Çin de yine FD-2000'le ihaleye katılmıştı. O zaman da Çin ihaleyi almaya en yakın teklifi vermişti. Ancak İcra Komitesi'nde Başbakan Erdoğan, 'Ortak üretim yapalım' önerisini getirdi. Bunun üzerine Savunma Sanayii yetkilileri, yeni durum muvacehesinde ilgili firmalarla temasa geçti.
Türkiye'nin öncelikleri şunlardı:
1-Ortak üretim.
2-Süre
3-Fiyat
ÜÇ DÜŞÜNÜLDÜ 1 KARAR VERİLDİ
ABD'nin, füze ihalesini Çin'in kazanması üzerine, ihalenin oldu-bittiye getirildiği şeklinde birhava oluşturmasına rağmen, bunun gerçekleri yansıtmadığı ortaya çıktı. Çünkü İcra Komitesi'nde alınan 'ortak üretim' konusundaki karar iletilmesine rağmen ABD,sunduğu 3 teklifte de ortak üretim konusunda adım atmadı. Patriotların denenmiş bir sistem olduğunda ısrar ederek, ortak üretime yanaşmadı. Bunun yerine paket halinde satış sistemini önerdi. Firmalardan bu şartlar kapsamında tekliflerini yenilemeleri istendi. Putin'in özel önem verdiği ihaleyi almak isteyen Rusya, teklifini fiyat konusunda yenileyerek, 5.2 milyar dolardan aşağıya çekti. Firmalar üç kez aynı teklifi sundular ama aceleci davranmayan Türkiye, 'Üç düşündü, birkarar verdi.'
 
FİRMALARIN FİYAT TEKLİFLERİ NEYDİ
2500 kilometre menzile sahip olan Rusya Antey 2500 tipi füzeleriyle girdiği ihalede tekniközellikleri itibariyle yüksek puan alırken, verdiği fiyat teklifi ile ihale dışında kaldı.
 
İhaleye
Çin, 3.5 milyar dolar
Fransa-İtalya ortaklığı, 4.4 milyar dolar
ABD, 4.5 milyar dolar fiyat verdi.

YERLİ KATKI ORANLARI
31 Ocak tarihli İcra Komitesi Toplantısı'nda alınan karar gereğince ihalede ortak üretim ve yerli katkı oranları da değerlendirmede ayrı bir puanlamaya tabi tutuldu.
Çin, ortak üretim ve yüzde 30 yerli katkı önerdi.
Fransız-İtalyan ortaklığı ve ABD ise ortak üretime yanaşmazken, yerli katkı oranını yüzde 10-12arasında tuttu.
İhaleyi 3.5 milyar dolar fiyat önerisi ve 80 puanla birinci sırada tamamlayan Çin, ortak üretim ve 1.1 milyar dolarlık iş payı sundu.
Tepkinin altında yatan neden...
31 Ocak tarihine uzatılan sürede, eğer ihale şartlarında bir değişiklik olmazsa, Türkiye-Çin ortaküretimi FD 2000 tipi Uzun Menzilli Füzelerin üretimi Ankara'da gerçekleştirilecek. Savunma Sanayimizin önemli firmaları olan ROKETSAN, ASELSAN ve AYESAŞ füze üretiminde 1.1milyar dolarlık bir iş hacmiyle Çinlilerle ortak üretimi gerçekleştirecekler.
 
BMC'DEN FÜZE RAMPASI
Türkiye'de üretilecek olan füze savunma sistemlerinin taşınması ve havaya fırlatılması için BMC kamyonlarından yararlanılacak. 250 adet BMC kamyonu füze rampalarının taşıyıcı özelliğinegöre modifiye edilecek.
 
SADECE FÜZELERE DEĞİL
Çin'le ortak üretilecek olan füzelerin teknik özelliklerinde Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre önemli değişikliklere gidildiği ortaya çıktı.
Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemlerinin füzelere karşı özelliği ön plana çıkmasına rağmen, Türkiye'nin, Çin'le birlikte ortak üretmeyi planladığı sistemin ise yüzde 70 hava soluyansistemler olan savaş uçakları, helikopterler ve İHA'lara, yüzde 30 oranında ise füzelere karşı etkili olacak.
 
MENZİLİ 600 KİLOMETRE
Balistik ve güdümlü füzelere karşı etkili olan FD 2000 füze savunma sisteminin menzili 600 kilometre. Füzeleri 150 kilometreden tespit eden sistem, Türkiye topraklarına gelmeden füzeyi imha ediyor.
Füze sistemi,
1-Arama radarı
2-Takip radarı
3-İmha bölümlerinden oluşuyor.
26 Eylül tarihli Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısından sonra yapılan açıklamada Uzun Menzilli Füze Savunma Sistemleri ihalesini birinci sırada kazanan Çin'le görüşmelere başlanacağı açıklanmıştı.
Bu açıklama ABD'nin ayağa kalkmasına yol açsa da bilinmeyen bir durum değil. Ama asıl açıklanmayan bir madde var ki, Türkiye açısından hayati öneme haiz.
O da ikinci madde.
Peki orada ne deniliyor?
'Yüksek İrtifada Hava Savunma Sistemi'
 
ABD'NİN TEPKİSİ BU YÜZDEN Mİ?
6 yıldır devam eden ihale sürecinin her aşamasını bilen ABD, sanki ilk kez haberdar oluyormuşçasına tepki gösterdi.
ABD'nin aşırı tepkisinin arkasında açıklanmayan 2. madde yatıyor olmasın.
Birinci füzeyi Çin'le ortak üretmeyi planlayan Türkiye'nin asıl hedefi Yüksek İrtifa Gelişmiş Hava ve Füze Savunma Sistemi kurmak.
Bu sistem hem kendi üretimimiz olacak hem de daha yüksek irtifadan gelecek olan füzeleri karşılayacak.
 
'Türkiye hep alıcı olarak kalsın'
Türk mühendisleri tarafından tasarlanacak olan Yüksek İrtifa Gelişmiş Hava ve Füze Savunma Sistemi'nin üretilmesinde Çin, bize teknik destek sağlayacak.
İhalede ABD, Rusya ve Fransız-İtalyan ortaklığının yanaşmadığı nokta bu: 'Türkiye kendi sistemini üretmesin. Üretici biz olalım Türkiye alıcı olarak kalsın.'
Peki bunun NATO üyeliği ile ilgisi ne?
Bu durumda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, 'Niye bizimle ortak üretimden kaçınılıyor?' sorusu önem kazanıyor.
Türkiye, Çin'den alacağı teknik destekle birlikte yazılımını kendisi yaptığı Yüksek İrtifa Hava ve Füze Savunma Sistemlerini üretip, kendi hava savunmasını güçlendirecek. Yetinmeyecek bunu ikinci ülkelere de satabilecek.
Çin'in verdiği desteği vermeye yanaşmayan ABD ve Fransa-İtalya ortaklığı kararını gözden geçirir ve bunu vermeyi taahhüt ederse, neden olmasın? Zaten aynı savunma sistemi olan ortak NATO üyeliğimiz ve Soğuk Savaş dönemine uzanan dostluğumuz bunu gerektirmez mi?
Birinci Körfez Savaşı ve Suriye sorununda olduğu gibi başı sıkıştığı anda NATO'ya koşan Türkiye, bu sistemi üretmeyi hak etmiyor mu?

TÜRKİYE NELERİ YAPTI
Hava savunma sistemlerinde çalışmalarını hızlandıran Türkiye,
1-Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemlerini ürettik. (Roketsan-Aselsan ortak üretimi)
2-Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi'nin tasarımını gerçekleştirdik. Üretim aşamasına geçilecek.
3-Yüksek İrtifalı Hava Savunma Sistemi'ni yapmayı planlıyoruz. (Kaynak20)
  
Alçak Ve Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi Yapan Türkiye
 
 
 
 


ASELSAN, Hava Savunma Silah ve Füze Sistemlerinin yüksek performans sensor, komuta kontrol, haberleşme ve atış kontrol sistemleriyle entegre olduğu katmanlı hava savunma konseptine uygun sistemler tasarlamaktadır.

Aselsan yaklaşık 20 yıl kadar önce Stinger Ortak Üretim Programı ile başlayan daha sonra Kaideye Monteli Stinger (KMS) projesiyle devam eden Hava Savunma Sistem çözümlerine Hava Savunma Erken İkaz ve Komuta Kontrol Sistemi (HERİKKS) ve Hava Savunma Radarı ürünlerini eklemiştir. Bu anlamda Aselsan Hava Savunma Sisteminin üç temel taşı Silah, Sensör ve Komuta Kontrol unsurlarını içeren komple sistemler üreterek başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere dünya ordularına bu alanda çözüm sunma başarısını elde etmiştir.

ASELSAN hava savunma alanındaki 25 yıllık tecrübesi ile KORKUT Kundağı Motorlu Hava Savunma Silah Sistemi, HİSAR Alçak/Orta İrtifa Hava Savunma Füze Sistemleri gibi hava savunma projeleri kapsamında çeşitli kalibre silahlar kullanabilen, füze ve/veya roket atabilen, kara, deniz ve hava platformlarına entegre edilebilen çeşitli hava savunma silah sistemlerinin tasarım, geliştirme ve üretim çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca Silahlı Kuvvetlerin envanterinde mevcut olan hava savunma sistemlerinin güncel ihtiyaçlar doğrultusunda modernizasyonunu da gerçekleştirmektedir. (Kaynak21)

 

TÜRK SAVUNMA SANAYİ’NİN TARİHÇESİ

Türk savunma sanayiinin temeli Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme dönemine uzanmaktadır. Özellikle büyük kuşatmaların yer aldığı kara savaşlarında İstanbul’da (Tophane-i Amire sonradan Tophane Müşirliği) dökülen topların çağın en ileri savaş gücünü oluşturduğu belirtilebilir. Benzer biçimde Anadolu Selçuklu döneminden başlayarak kurulan tersaneler özellikle kadırga yapısında çağlarının en ileri teknolojili gemilerini inşa ettiler.

17nci yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahip olan silah teknolojimiz, 18nci yüzyıldan itibaren Avrupa’daki teknolojik gelişmelerin dışında kalmıştır. Osmanlı’nın zayıfladığının ilk belirtileri ile birlikte silahlı kuvvetlerde yenilik çabalarının başladığını biliyoruz. Ne var ki bütün çabalara karşın Birinci Dünya Savaşına geldiğimizde Osmanlı teknolojik düzeyi ve sanayii etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.

Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in direktifleri ile İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılan basit tezgâhlarda büyük fedakârlıklarla üretilen hafif silah ve mühimmat ordumuzun en önemli desteği olmuştur.

Cumhuriyet’in İlk Yılları


Cumhuriyetin ne genel olarak sanayiye ne de savunma sanayiine ilişkin ciddi bir altyapı devralmadığı belirtilebilir. Savunma sanayii kuşkusuz bütünsel olarak sanayileşmenin ve kalkınmanın önemli bir parçasıdır. Bunun bilinciyle hareket eden Türkiye Cumhuriyeti yönetimi, ilk planlı dönemde sanayileşmenin ve dolayısıyla savunma sanayiinin Devlet eli ve yönlendirmesiyle geliştirilmesini öngörüp bu hedef doğrultusunda girişimlere başlamıştır. Bu dönemde ülkemizin demir-çelik, şeker, dokuma, madencilik… gibi temel sanayi kurumlarının demiryolları ile ulaşım alt yapısının bankalar ile finansman alt yapısının kooperatiflerle tarım alt yapısının oluşturulduğunu biliyoruz. Karşılaşılan tüm iktisadi ve teknolojik olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal savunma sanayiimizin temelini oluşturacak nitelikte bazı yatırımlar yapılmış, başta Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü’nün kuruluşu (1921) olmak üzere, özellikle silah-mühimmat ve havacılık sektörlerinde temel girişimler yapılmıştır.

 
1924 yılında Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleriyle fişek fabrikaları, 1927 yılında yeni mühimmat fabrikası, 1928 yılında pirinç fabrikası, 1930 yılında Kayaş Kapsül Fabrikası, 1931 yılında Kırıkkale Elektrik Santralı ve Çelik Fabrikası, 1936 yılında barut, tüfek ve top fabrikaları ve 1943 yılında Mamak gaz maskesi fabrikası kurulmuştur.

Ayrıca 1930’lu yıllarda İstanbul’da Nuri Killigil tesisleri de, dönemin silah üreten özel firması olarak dikkat çeker. Bu firma, tabanca, 81 mm havan ve mühimmatı, çeşitli tahrip kalıpları, patlayıcı ve yanıcı maddeler üretmiş ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek olmuştur.

Donanmanın oluşturulması konusundaki ilginç bir gelişme 1924’de kabul edilen bir yasa ile Bahriye Vekâleti’nin kurulması oldu. Milli Müdafaa Vekâleti’nden (Milli Savunma Bakanlığı) bağımsız eğitim, tatbikat ve denetleme gibi alanlarda ise Erkan-i Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Genelkurmay Başkanlığı) bağlanan Bahriye Vekâleti’nin kuruluş amacı ve görevi, ülkenin sınırlı mali olanakları içinde donanmayı yeniden kurmaktı. Bu çerçevede 1924 yılında, öncelikle Yavuz zırhlısının bakımı amacıyla, Gölcük Tersanesinin kurulduğunu ve Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Taşkızak tersanesinin 1941 yılında tekrar çalışmaya başladığını belirtebiliriz. Gölcük tersanesinin kısa süre içinde gemi yapımına yöneldiğini ve bu tersanede yapılan 1935’de denize indirilen 59m’lik Gölcük tankerinin Cumhuriyet tarihimizde inşa ettiğimiz ilk gemi olduğunu da vurgulamalıyız.

Havacılık alanına baktığımızda 1925’de Vecihi Hürkuş’un Hava Kuvvetlerinde görevliyken yapıp VECİHİ K IV olarak tanımladığı uçakla uçtuğunu görüyoruz. Türk havacılık sanayi faaliyetlerinin kurumsal yapısı, 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk A.Ş. (TaMTAŞ)’nin kuruluşu ile ilk somut adımını atmıştır. TaMTAŞ’ın Kayseri’de kurduğu tesisler 1928 yılında üretime geçmiş ve 1939 yılına kadar, 15 adet Alman Junkers A-20 uçağı, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı, 15 adet Gotha irtibat uçağı olmak üzere toplam 112 uçak üretilmiş, 1939 yılından sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait uçakların bakımını yaparak uçak üretimini durdurmuştur.

1936 yılında Nuri Demirdağ’ın İstanbul’da kurduğu uçak fabrikasında da, Nu. 37 koduyla uçak üretimine başlanmıştır. Bu uçaktan 24 adet ve çok sayıda da planör üretilmiştir. Ne yazık ki bu fabrika da 1943 yılında kapatılmıştır.

Havacılık sanayiindeki bir sonraki adım, Türk Hava Kurumu’nun 1941 yılında Ankara’da kurduğu uçak fabrikası olmuştur. Bu uçak fabrikası, 1944 yılından itibaren üretime başlamış ve Miles Magister eğitim uçağından 80 adet, iki motorlu ambulans uçakları, THK hafif nakliye uçağı, 60 adet iki kişilik Uğur eğitim uçağı ve çok sayıda çeşitli planörlerin üretimini gerçekleştirmiştir. 1945 yılında da yine, Ankara’da ilk uçak motoru fabrikası kurulmuş ve bu fabrika 1948 yılında üretime geçmiştir. Bunların dışında İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’den satın alınan uçakların bakım ve onarımını yapmak için 1942?? yıllarında Malatya’da uçak onarım atölyeleri kurulmuştur.

Devlet elindeki savunma sanayiinin bakanlığa bağlı bir genel müdürlük çatısı altında yürütülmesinin sakıncalarını aşıp daha etkin ve verimli bir çalışma yürütebilmek için 1950 yılında Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) oluşturuldu. MKEK, 1983 ve 1984 yıllarındaki yasal düzenlemelerin ardından günümüzde savunma sanayiimizin devlet sermayeli büyük kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Diğer yandan İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan dış yardımlar ve ardından da ülkemizin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte, ihtiyaç fazlası savunma donanımının diğer müttefik ülkelerce hibe edilmesi savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engellemiştir. Bunun sonucunda da, 1920’li ve 1930’lu yıllarda büyük fedakârlıklar pahasına elde edilen yetenekler zaman içerisinde neredeyse tamamıyla kaybedilmiştir.

Ambargo ve Vakıf Modeli


1964 yılındaki Kıbrıs bunalımı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma teçhizatının Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılmasının gündeme gelmesi ve bu nedenle başta ABD olmak üzere bazı müttefik ülkelerce ortaya çıkarılan engeller, savunma gereksiniminin karşılamasında diğer ülkelere mutlak bağımlı hale gelinmesinin sakıncalarını kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bu durum, kendi kendine yeterli bir savunma sanayii altyapısının tesis edilmesine yönelik politikaların temelini teşkil etmiştir. Bu dönemde özellikle çıkartma gemilerinin yapımına yönelik çalışmalarıyla “Türk Donanma Cemiyeti” (1965) ve “Kendi Gemini Kendin Yap” kampanyası belleklerdedir. Benzer biçimde Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın da 1970’de ulusal havacılık sanayimizi geliştirmek amacıyla kurulduğunu görüyoruz. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gelişmeleri tam anlamıyla tırmandırmış, Türkiye ABD ambargosuyla karşı karşıya kalmış ve ayni yıl Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kurulmuştur. O günlerde kamuoyunda oluşan büyük coşku, kurulan Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakıflarına halkımızın önemli ölçüde bağış yapmasına ve onaylanan yasalarla bu vakıfların özel gelirler sağlamalarına yol açmıştır. Vakıflar kısa sürede ASELSAN (1975), İŞBİR( 1979), ASPİLSAN (1981), HAVELSAN (1982) gibi kurumları oluşturup savunma sanayiinde yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Vakıf sermayeli savunma sanayii kuruluşları günümüzde de sektördeki önemli yerlerini korumaktadır.

1980 Sonrası


Bilindiği gibi 1980’lerde Türkiye yapısal bir dönüşüm sürecine girmiş, birçok sektör gelişen koşullar çerçevesinde yeniden örgütlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin mali boyutu büyüyen ve teknolojik gereksinimi artan talebine çözüm bulmak için yeni bir model geliştirilmiştir. Bu çerçevede 1985 yılında

Mali kaynağın sağlanması için Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş * Savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmış * Karar organı olarak da Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii İcra Komitesi kurulmuştur.

SAGEB, 1989 yılında Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu dönemde F-16 (1987), Zırhlı Muharebe Aracı (1988), Mobil Radar Kompleksleri (1990), F-16 Elektronik Harp, HF/SSB Telsizleri, CASA Hafif Nakliye Uçağı (1991) gibi büyük savunma projeleri yürütülmeğe başlanmıştır. Bu projeleri yürütmek için de TAI (1984), TEI (1985), MİKES (1987), FNSS (1988), MARCONI KOMÜNİKASYON (1989), THOMSON-TEKFEN Radar (1990) gibi yabancı ortaklı şirketler kurulmuştur.
Bu gelişmelerin paralelinde 1987’de Kara, Hava ve Deniz vakıfları birleştirilip günümüzdeki Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı – TSKGV kurulmuştur. 2000 sonrasında Türk Savunma Sanayiindeki bir dizi şirketteki yabancı sermaye payının TSKGV ve SSM tarafından devralındığı gözlenmiştir.

Daha önce sivil ürünler için kurulan OTOKAR, MERCEDES, BMC, NUROL MAKİNA… gibi şirketlerin 1985 sonrasında savunma ürünlerine yöneldiğini ve ROKETSAN (1988) örneğinde olduğu gibi özel girişim öncülüğünde yeni şirketler kurulduğunu görüyoruz.

Ayrıca bu dönemde bir Avrupa ortak üretim projesi olarak örgütlenen Stinger hava savunma füzelerinin ortak üretimine katılmamız, hem MSB, hem de savunma sanayiimizin yetenekleri açısından önemli kazanımlar sağlamıştır.

1998’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı “Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları” ve SSM’nin 2007 – 2011 Stratejik Plan”ının ardından Müsteşarlık savunma sektörünün alt sektörlerine ilişkin "Sektörel Strateji" ve "İhracat Politikası" dokümanlarını yayınladı. (Kaynak22)

 

KAYNAK:

1- http://www.ankarastrateji.org/haber/abd-fuze-anlasmasindan-neden-endiseleniyor-886/

2- http://www.roketsan.com.tr/kurumsal/hakkimizda/

3- http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/Tarihce.aspx

4- http://www.ayesas.com/tr/sub.asp?id=186&pId=1

5- http://www.aselsan.com.tr/tr-tr/hakkimizda/Sayfalar/Tarihce.aspx

6- http://www.ntvmsnbc.com/id/25469376/#storyContinued

7- http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1090334-abdden-cin-fuzesine-f35li-tehdit

8- http://www.hurriyet.com.tr/planet/24814218.asp

9- http://www.amerikaninsesi.com/content/turkiye-cin-fuze-sistemi-nato-uyumlu-olacak/1763261.html

10- http://www.radikal.com.tr/dunya/cinle_fuze_anlasmasi_krizi_buyuyor-1153369

11-http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Cin_fuzesi_NATO_ve_ABDden_cifte_standart/17839

12- http://m.ensonhaber.com/haber.php?id=270971

13- http://www.milatgazetesi.com/cin-fuzesi-almayin/47796/

14- http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2013/10/23/abd-ve-natodan-fuze-baskisi

15- http://www.aksam.com.tr/roportaj/egemenlik-ve-yetki-natoda-degil-ki/haber-256070

16- http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/cin-turkiye-anlasmasi-natoyu-rahatsiz-etti-h15908.html

17- http://www.haber7.com/guncel/haber/1080759-natodan-turkiyenin-fuze-savunmasina-tepki

18- http://en.wikipedia.org/wiki/Missile_defense_systems_by_country

19-  http://www.haber7.com/guncel/haber/1123829-fuze-lobisi-aselsani-hedef-aldi

20-  http://www.pau.edu.tr/zyilmaz/tr/sayfa/kritik-gelismeler-ulkemizin-basini-fuze-gibi-dordurdu-artik-zamani-geldi

21- http://www.aselsan.com.tr/tr-tr/cozumlerimiz/hava-ve-fuze-savunma-sistemleri

22- http://www.sasad.org.tr/turk_savunma_sanayisi_tarihcesi.html

 

Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder