“Güvenlik
duvarı ilk kez İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 21 Şubat 2002 tarihinde Filistin
ile İsrail arasında güvenliği sağlamak için tampon bölge oluşturma yönünde
alınan kabine kararını kamuoyuna açıklamasıyla gündeme gelmiştir. Ardından
Şaron 3 Haziran’da temel olarak Yeşil Hattı takip edeceği öne sürülen 700
kilometrelik duvarın 110 km’lik kısmının inşasını onaylamıştır. İsrail kabinesi
23 Haziran’da bir oya karşı 25 oyla yeni güvenlik konseptini kabul etmiştir. Üç
etapta inşa edilmesi planlanan duvarın ilk etabı olan kuzeyden güneye 110
kilometrelik kısım Temmuz 2003 sonunda tamamlanmıştır. Kilometre başına
maliyeti 1.6 milyar dolar olan duvar, 8 metre yükseklikte olup tamamlandığında,
Berlin Duvarı’nın uzunluğunun 10 katından fazla ve yüksekliğinin 2 katı
olacaktır. Her 200 metrede bir gözlem kulesi bulunan duvar, elektrikli tel
örgülerle, derin ve dört metre genişlikte hendekler ile çevrilidir. Duvarın
yakınlarında kimsenin dolaşmaması için uzaktan kumandalı silahlar
bulunmaktadır. Kimi bölgeler ayak izlerinin takip edilebilmesi amacıyla
kumlarla kaplanmıştır.” 1
“Uluslararası
Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Direktör Yardımcısı Ann Harrison; Yerleşimciler
askeri tel örgünün yeniden düzenlenmesine direniyorlar çünkü bu, Filistinli
çiftçilerin arazilerinin bir bölümünü onlara geri veriyor ve yerleşimcilerin
genişleme planlarının ölçüyü aştığını ortaya çıkarıyor. Uluslararası hukuk tel
örgünün/duvarın ve yerleşim alanlarının İşgal altındaki Filistin
Toprakları’ndan kaldırılmasını öngörüyor ancak gerçeklik bu durumdan öylesine
uzak ki, bizzat Cenevre Sözleşmesi’nin ve Uluslararası Adalet Divanı’nın
üzerinden buldozerler geçmiş hissi uyandırıyor. Başkan Obama İsrail yerleşim
projesini durdurma konusunda sert konuştu. Bölgeye ziyareti sırasında Jayyus’a
gitme ve uluslararası hukukun süregelen ihlalinin sonuçlarını bizzat görme
fırsatı olacak” diye konuştu.” 2
“Arap
ülkeleri, uluslararası toplumun tüm uyarılarına karşın Batı Şeria'daki güvenlik
duvarı adı altında inşaatı sürdüren, BM ve İslam dünyası tarafından şiddetle
eleştirilen 'utanç duvarı'nın durdurulması için konuyu Uluslararası Adalet
Divanı'na taşımaya hazırlanıyor.
BM'deki Arap Grubu'nun isteğiyle Genel Kurul gelecek hafta
acil toplanarak tartışmalı güvenlik duvarı konusunu görüşecek. Diplomatik
kaynaklar, Genel Kurul'un 8 Aralık Pazartesi günü yapılması öngörülen özel
oturumunda Arap ülkelerinin, Uluslararası Adalet Divanı'nın güvenlik duvarının
meşruiyeti konusunda karar almasını isteyen bir tasarı sunmalarının
beklendiğini belirttiler.” 3
“İsrail'in
Filistin'de inşa ettiği "Utanç Duvarı"nın Lahey Adalet Divanı'na
götürülmesi için BM'de destek veren Türkiye'nin, Türkiye'nin, Filistin'in
mağduriyetini uluslararası hukuka taşıdıktan sonra Filistin ile İsrail
arasındaki "kolaylaştırıcı" rolünü sürdürmek için bu yola başvurduğu
öğrenildi. Türkiye, 8 Aralık 2003 tarihinde BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada
90 ülkeyle birlikte hareket ederek, 'Utanç Duvarı'nın Lahey Adalet Divanı'nda
görüşülmesini sağlamıştı. Türkiye'nin Avrupa Birliği üye veya aday ülkeleri
arasında karar lehine olumlu oy kullanan tek ülke olduğuna dikkat çekildi.
Oylamada ABD ile İsrail başta olmak üzere 8 ülke aleyhte oy kullanırken, AB
ülkeleri ile birlikte 74 ülke çekimser kalmıştı. BM Genel Kurulu'ndan bu
kararın çıkması üzerine, İsrail'in Ankara nezdinde 3 defa girişimde bulunduğu,
başta Filistin olmak üzere Arap ülkelerinin de desteğin sürmesi yönünde
girişimleri olduğu öğrenildi.
İsrail ile Filistin arasında barış görüşmelerinin başlaması
için, "kolaylaştırıcı" rol üstlenen Türkiye'nin tavır değişikliğinde
dört noktanın etkili olduğu belirtildi.
1- Amaç Filistinliler'in mağduriyeti karşısında, uluslararası
hukuk yolunun açılmasıydı, bu yol sağlandı.
2- Ortadoğu barış sürecinde tarafların en çok güven duyduğu
ülkeler arasında olan Türkiye'nin, iki ülke arasında kolaylaştırıcı rol
oynayabilmesi için, bu aşamada görüş bildirmemesinin daha olumlu katkı
sağlayacağı düşünüldü.
3- Utanç Duvarı konusunda, bundan sonra kararı hukuk
verecektir. Türkiye de sözü artık hukuka bırakmak istiyor.
4- Mahkemenin İsrail'i suçlu bulması yüksek bir ihtimal
olarak görülüyor. Türkiye bu sürecin önünü açtı, daha fazla da müdahil olmaya
gerek yok görüşü ağırlık kazanıyor.” 4
“1973
yılında Sir Winston Churchill'in torunu Winston Churchill III, Ariel Şaron'a
İsrail'in Filistinlilerle nasıl baş edeceğini sorduğunda Şaron'un yanıtı şu
olmuştu: "Biz onları salamlı sandviç yapacağız. Filistinlilerin arasına
Yahudi yerleşimleri sokacağız, sonra Batı Şeria'da Yahudi yerleşimleri
kurulacak. Öyle ki 25 yıl sonra ne BM ne de ABD, hiçbir kuvvet artık bizi
oradan söküp atamayacak.” 5
Kaynak: www.radikal.com.tr
İsrail,
Orta Doğu’da başlatmış olduğu ayrımcı ve ırkçı duvar projesi ile birlikte çevre
ülkelere yaydığı şiddet ve istikrarsızlık politikası ve komşu ülkelere karşı
uygulamış olduğu güvenlik algısı, büyüyen bir sorunu daha da genişletme ve bu
sorundan fayda sağlama düşüncesi’de israil’in en sık kullandığı seçeneklerdir.
Lübnan (Güney Lübnan), Suriye (işgal altındaki Golan Tepeleri) ve Mısır’a karşı
başlatığı duvar proje ile birlikte sınır boylarında komşu ülkelere karşı
tehditsel algılamaları ön plana çıkararak kendi oluşturduğu güvelik
politikasını uluslararası kamuoyu önünde lehine çevirme girişimleri de Filistin-israil
meselesinde farklı seçenekleri kullanmasını gün yüzüne çıkarmaktadır. Doğu
Akdeniz’in tartışmalı bölgesi olan Filistin-israil sorunu 1948 yılından bu yana
dış etkenlerden kaynaklı olarak yıpratılmış ve çözümsülüğe doğru sürüklenmek
istenmiştir. Filistinliler ayrım, direniş, gelecek endişesi, yasal olmayan ambargo,
farklı etkenlerin baskıları ve bir türlü gerçekleşemeyen birliktelik adımları
ile yaşamlarını devam ettirmektedirler. Filistin devletinin kurulması yada
kurulmaması arasında farklı görüş ayrılıklarına düşürülen Arab milleti yıllarca
bu sorunun şekillenmesi ile birlikte çevre ülkeler ile birleştirilme kararı da
israil’in propagandası haline dönüşmüştür. Ürdün, Lübnan yada Mısır ile
birleştirilmek istenen Filistin halkı devlet kavramı adı altında değil sadece
milliyet kavramı adı altında birleştirilmek istenmesi de görüş ayrılıklarına
karşı israil’in ciddi bir propagandası olduğu açıkça bilinmektedir. Filistin
devletinin kurulması ile birlikte işgal kavramının ortadan kadırılma çalışmaları
sınır, devlet ve millet tanımının farklı boyutlara taşınmasıyla uluslararası
platformlarda daha dirençli bir devlet şekli oluşturulacaktır. Sağlam ve dirençli
bir Filistin devleti israil’in hiç ama hiç istemediği bir çözüm şekli
olacaktır. Güvenlik kaygılarının daha da artacağını belirten siyonizmin etkisi
altında kalmış israilli yetkililer yıllarca Filistin meselesine gönül vermiş ve
mücade etmiş çevre ülkeleri de ister istemez üzerine çekeceği ve bunun israil
devletinin geleceğini tehdit etmek olacağı açıklanmıştır. İşgal altındaki
topraklarına geri dönecek olan çevre ülkelerdeki gelişmeler sebebiyle iç savaş
ve kaosun içinde mülteci statüsünde zor şartlar altında ülkelerinden ayrı yaşayan
milyonlarca Filistinli ise devlet millet ve güvenlik alanının istikrara
kavuşturulması ile birlikte Filistin devletini yeniden inşa edeceklerini her
platformda bildirmişlerdir. Kasım 2012 yılında Filistin devletinin uluslararası
alanda tanınması için başlatılan yoğun çalışmalar ile birlikte Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu’nda (BMGK) gerçekleştirilen oylamada Filistin devleti
statüsü tam üyelikli bir devlet statüsüne kavuşmasada doğum karnesi Kasım 2012
yılında geç de olsa verilmiştir.
Üye olmayan gözlemci devlet statüsü Nedir? “Şu anki üyelere ek olarak Birleşmiş
Milletler'in kabûl ettiği uluslararası acenteler, varlıklar ve üye olmayan devletler
gözlemci olarak katılabilirler.
Gözlemcilerin Genel Kurul'da konuşma hakları varsa da önergelerde oy verme
hakları yoktur.” 6
“Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda yapılan oylamada Filistin Yönetimi’nin üye olmayan gözlemci devlet
statüsü başvurusu kabul edildi. Oylamada 138 ülke ‘evet’, dokuz ülke
‘hayır’ oyu kullanırken, 41 ülkeyse çekimser kaldı.
“Hayır” oyu kullanan ülkeler arasında İsrail,
ABD ve Kanada'nın yanı sıra Çek Cumhuriyeti, Panama ve dört Pasifik ada ülkesi bulunuyor.
Oylamada “hayır” oyu kullanan Pasifik ada ülkeleri, Marshall Adaları,
Mikronezya, Nauru ve Palau.” 7
Kaynak:www.tgrthaber.com.tr , Sağdaki
Resim Kaynak: www.filistindayanisma.org
Kaynakça:
1
http://filistin.ihh.org.tr/insanhaklari/utancduvari/utancduvari.html
2
http://www.amnesty.org.tr/ai/node/2134
3
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/aralik/04/d01.html
4
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/subat/26/d02.html
5
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2646
6
http://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler_Genel
Kurulu_g%C3%B6zlemcileri
7
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/11/121129_palestine.shtml
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder