23 Mart 2013 Cumartesi

Orta Doğu’ya Hapsedilmiş Monarşi’nin Yönetimler Üzerindeki Psikanalitik Yaklaşımları

Ülke yöneticilerinin yönetimde söz sahibi olması ile birlikte liderlik rolü üstlenmiş kişinin benlik duygularında sıkışan otoriter kavramının yanlış algılanma sürecinde veya bu süreçte şartların farklı şekillenmesi ile korku ve baskınlık kavramı doğmaktadır. Lider ve yöneticilerin içinde yaşamış olduğu  iç çatışma durumu gün yüzüne çıkması yıllar boyu  ülke siyasetine ve diplomasine darbe vurmuş, güç ve kuvvet kullanımı giderek şiddetlenmiştir. Yanlış algılama ve anlama ile yorumlama sürecini bir kenara bırakıp ülke durumlarını kaos, iç savaş ve ülkeler arası savaşa doğru sürükleyen liderler dünya tarihinde her zaman bilinmektedir. Orta Doğu coğrafyasını ele aldığımız yönetimlerin dünya üzerinde farklı coğrafyalardaki rejimler ile benzerlik gösterdiğini hatta gelenek haline dönüşen sertlik ve şiddet eğiliminin kaynaklarında örtüştükleri görülmüştür. Dünya içerisinde bazı ülkeler de yönetimlerin Monarşi sistemine dayandırılması fakat çok sesliliğin hakim olması açısından bu coğrafyalardan farklı Orta Doğu coğrafyasını ele almaktayız. Monarşi sisteminden kaynaklanan ve aile geleneklerin sürdürülmesinde psikolojik olarak üstünlük ve yönetimsel farklılığın ön plana çıkması ile oluşan, olası bir sorunla karşılaşıldığında baskın olma statüsüne bürünme koşullarını yönetimlerin idareciliğinde karşılaşmıştık. Totaliter sistemin içerisinde barınan tek parti, tek lider özelliği, Monarşi sisteminde bulunan uzun yıllar rejim ve yönetimde aynı kişilerin ve statü sahiplerinin kalmasıyla örtüşmektedir. Anksiyete hastalığı genellikle korkunun oluşmasında iç sıkıntıların ve çatışmaların barındırdığını biliyoruz. Yönetimsel aşamaya gelindiğinde gerek işletme yönetiminde gerek ise ülke yönetimlerinde gayet normal giden süreçlerde tek ses ve tek kişinin baskın olduğunun ve bu baskınlığın artık katlanılamaz olduğunun farkındalığına kavuşan kişiler öngörülemeyen örgütsel bir muhalif ve karşıt görüşlerin doğmasına neden olmaktadırlar. Bu örgütlenmenin git gide kitlesel bir hâl almasından endişe duyan rejim yönetimleri sistemin gerektirdiği güç seçeneğine başvurmaktadırlar. Ülke yönetiminde tek seslikten doğan sorunların kargaşa ortamına sürüklenmesi ile birlikte lider ve yöneticiler adeta kendilerini dönülemez ya da sonlandırılamaz bir psikolojik baskı altında hissetikleri anda şiddet ve ya güç kullanımı devreye getirmektedirler. Endişe içinde benlik duygularıyla çatışan liderler kolay olan şiddet kullanımını kendileri için tek çare ve çözüm seçeneği olarak kabul ettirmeleri de psikolojik etkenlerin birden çok nedenlerinin olduğunu göstermektedir. Ülke yönetimlerini elinde tutan liderlerin psikoloji ve davranışbilimlerinde birçok tanımlamaları yapabilirz burada ele alacağımız kavram sadece anksiyete olacaktır. Anksiyete kavramını ele almamızın amacı anksiyete kaynaklarının liderler üzerindeki etkilerini yansıtmaları olmuştur. Bu etkiler şunlardır; çaresizlik hisleri, ayrılma veya ayrılmama tehdidi olarak sıralayabiliriz. 1 Psikoloji’de Anksiyete; Post-travmatik stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu ise herkes için ciddi zorlanmalar yaratabilecek kaza, doğal afet, işkence, savaş gibi koşullar sonrasında ortaya çıkan ve kişinin yaşadıklarının yeniden canlanması sonucu yoğun anksiyetenin yaşandığı klinik bir tablodur. 1 Kaynak: http://psikoloji-psikiyatri.com/anksiyete_bozuklugu.html Otoriter rejimlerin yönetiminde karşılaştıkları ciddi ve derin sorunları güç ve kuvvet kullanımı ile bastırmış, yönetimin tehlikeye girdiği andan itibaren benlik duyguları korku ve şiddet ekseninde hapsolmuştur. Psikanalitik Nedir? Freudcu Yaklaşım Yapısal Model: Bu üç yapı bir taraftan birbirini tamamlarken, diğer taraftan sürekli çatışır. Sağlıklı bireylerde “EGO” güçlüdür. “İD’in” çok güçlü olduğu kişiler toplumsal sınırları gözetmeden sadece kendi isteklerini tatmin etmeye yönelir. “SÜPER EGO’nun” çok güçlü olduğu kişiler ise aşırı derecede kuralcı bir tutum geliştirirler, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir mükemmellik arzusu ile esneklikten uzaklaşırlar. Kaynak: http://www.slideshare.net/kpssmaskotu/psikanalitik-yaklasim Peki anskiyete hastalık mıdır yoksa ülke yöneticilerin ya da ülke yönetiminde bulunmayan vatandaşın dahi yakalanabileceği bir sorun mudur? 2 Anksiyete Nedir?; Ruhsal dünyamızın derinliklerindeki içsel çatışmalar iç sıkınıtısına neden olur. Biz bu çatışmaların (conflict) bilincinde değiliz. İç çatışma, benlik va altbenlik, ya da benlik ve üstbenlik arasında oluşmaktadır. (benlik: ego; altbenlik: id; üstbenlik: süperego).  2 Kaynak:http://blog.milliyet.com.tr/sebepsiz-korku--anksiyete--nedir-/Blog/?BlogNo=379242

     
Orta Doğu Uyanışı, Baharı ve Devrimi (Middle East Revival,  Spring and Revolution) Kaynak: http://www.politikadergisi.com/

Orta Doğu ülkelerin Dünya’ya açılan dış politikasına karşılık Dünya politikası’nın Orta Doğu’ya yönelik standart ve değişen  yaklaşımlarını, belirli zamanlarda bölge’ye sürgün edilen Monarşi sisteminin sıkışmasını ve bölge halkları üzerinde git gide tehdit oluşturmasına tanıklık edeceğiz. Monarşi sisteminin farklı algılanıp rejim otoriteleri tarafından güç ve kuvvet otoritesine dönüştüğünü çok açık bir şekilde biliyoruz. Orta Doğu sınırları  hangi ülkeleri barındırmaktadır. Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin, Irak, İran, İsrail, Katar, KKTC, GKRY, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen’dir. Orta Doğu sınırları içerisinde bulunan ülkelerin yönetim ve halk güvenliği ikilimine doğru sürüklenmesi bölge istikrarı adına yıllarca olumsuz bir gelişme olmuştur. Farklı inançtaki rejimlerin tek başlılık sistemi üzerinde kurulması gelenek ve inanç sürekliliği açısından otoriterlik duygusunun baskın çıkması ile yıpranmalara yol açmıştır. Sadece Orta Doğu değil dünya’nın farklı iklimlerinde yaşanan liderlik ve baskınlık düşüncesi kendi milletleri üzerinde ciddi psikolojik etkenler meydana getirmiştir. Orta Doğu’daki liderlerin bilhassa ülke olarak belirtmek gerekir ise başta İsrail, Suriye, Libya, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Ürdün’deki rejimlerin git gide halktan kopuk ama halka mecburbir rejimin ürünü olduğunun her zaman farkındayız. Çoğunluk ilkesinin yanı sıra demokratik halk ve özgürlüklerin sınırlarının çiziminin gerçekleştirildiği, evrensel norm ve hakların değiştirilerek rejim adına oluşturulan hukuksuz ve evrensellik içermeyen hakların uygulanması ayrıca sistemin gerektirdiği sart ve baskınlık ilkesini tamamlamaktadır. Ülke imajının bölge ülkeleri açısından farklıalgılanması ile dünya üzerindeki ülkelerin farklı algılanma payı çok değişik algılamaya yöneltmektedir. Bölge güvenliği ve istikrarı adına yönetimlerin her zaman birbirileri ile rekabetinden doğan ittifak oluşumundan farklı ihtilaf durumları bölge içerisindeki dış politika açılımlarını dar bir alanda sıkıştırmaktadır. Orta Doğu’da yıllarca dış kaynaklı desteklenen politika ve diplomasi’nin bölgeye aşılanan çıkar politikalarına ters düştüğü andan itibaren bölgenin de istikrarsıklık ile bitmek bilmeyen hegomanya kavramını tekrarlamakta ve uygulanmaktadır. Psikoloji biliminde “id” kavramı mantığın anti-ilkesel ile ters düştüğünü, mantığın kuralsızlık karşısında durduğunu bilmekteyiz. Tatmin duygularını bir güç gösterimi gibi kullanan ve bu kullanımı kendileri için en sonra çıkış noktası olarak bilinç altlarına yerleştirdikleri kavramdır. Kendi politikalarının yetersiz kaldığı ve dış kaynaklı politika enjekte edilen bu gibi rejimlerde kanıtlama ihtiyacı genellikle çok büyük safhada’dır. Liderlerin duyguları  genellik milliyetçilik sözleri ile anti-milliyet kavramını barındırma noktasına geldiklerinde kendilerini kaybetmiş bir toplumu karşısında gibi görmektedirler. Halbuki toplumun doğal hak ve isteklerine karşın bilinç altlarında yatan her zaman bir endişe ve korku kavramı muhakkak vardır. Dış politika kavramında belirtilen (Groupthink) genellikle liderlerin ve yöneticilerin takım çalışmasında görüşlerin belirtildiği çözümsüzlüklere karşı alınan bir eylem’dir. (Groupthink) yapılırken tek sesli liderlerin yönetim içerisinde kendi düşüncelerini ve hissettiklerini benimsettirme duyguları ile  yönetimin ne denli yanlış kararlara imza atacağı da açıkça belirtilmektedir.
                                         
Arap Halkın Ortak Talep ve Hareketi Kaynak: www.haber365.com

2010’lu yılların başlarında Orta Doğu coğrafyasında geniş yankı bulan uygulama ile hayata geçirilen “Devrim, Bahar ve Uyanış” kavramları ülkesini tek başlı sistem ile yönetmeye çalışan liderler için büyük bir endişe ve kaygı durumu olmuştur. Liderlerin halkların yoğun talep ve ekonomik istikrar beklentisi ile birlikte kültürel ve tarihsel hegamonyanınson bulması için ayaklanmaların başladığı dönemler içerisinde girmiştik. Bu talep belki kesimler arasında yıllarca dile getirildiğinde Monarşi sisteminin gereği haline getirilen güç kullanımı maalesef taleplerin susturulması ile son bulmuştur. Kuzey Afrika ve Orta Doğu sınırları içinde yaşanan iç savaş ve kaos ortamı süper güçlerin bir çıkış noktası haline gelmiştir. Süper güçler diye ortaya çıkan kavram soğuk savaş’ın bitmesinin ardından küresel bir rekabet denkleminde büyük hamleler yapabilen yönetimlerin kendilerinin ifadesi ile imparatorluklarının zorda olsa lehine gelişmiştir. Tunus’ta gerçekleşen ekonomik bir takım sorunların artık halkın direniş sürecine bırakması ile birlikte halkın yoğun talep ve isteklerini gözardı etmek isteyen yöneticilerin dış kaynaklar ekseninde bazı kararlar alamaması yönetim koltuğunu bırakması ile sonuçlanmıştır. Libya’daki otoriter bir rejimin dış dünya’ya kapalı bir halka dönüşmesi ve sadece batı avrupa ile entegre olmasına müsade edebilen dış kaynakların artık halkın ve büyük aşiretlerin rejim yanlılarına sağlanan fayda’nın ülke’ye verdiği zarar gündeme getirildiğinde rejimi yöneten diktatör kişiliklerin güç ve kuvvet kullanımına başlaması oluşturmuştur. Halkın savaşarak kazanma sürecinin ardından savaş öncesi ve sonrası diye masaya yatırılan Libya gündemi dış kaynakların adeta birinci gündemi olmuştur. Dış kaynakların ülke iç ve dış politikalarının ekonomik krizin tetiklediği ülkelerden bağımsız hareket etmesi ile birlikte hamle alanları daha da güçlenmiştir. Libya gibi ülkelerin yer altı kaynaklarının yakın takipçisi olan avrupa ülkelerin Libya içindeki rezerv yönetiminde de adil olmayan ve evrensel normalara karşı strateji oluşturarak masada sınırları ve koordinatları çizilen kaynaklara yaklaştırılmaması adına güç birliği yapılması birinci sırada yer almıştır. Mısır içindeki yargı ve askeri sistemin bütünleşmiş olarak demokratik hak ve seçimler üzerinde anti-demokratik bir süreci destekelemeleri, ülkeyi yöneten otoriter rejimin ülke istikrarı ve güvenliğinde dünya üzerindeki etkilerinin yansımalarını tahmin bile edemememişlerdir. Suriye konusunun en önemli sorunu rejim yanlılarının zoraki rejimi desteklemeleri ve dış kaynaklı yapılan yardım ve diplomasi atakları ile rejim adeta kendine güven tazelemiş ve şiddetin sürükliliğini sağlamıştır. Halkının talepleri karşısında yönetim idaresinin biteceği endişesini bilinç altına yerleştiren bu gibi rejimlerin askeri harekat planlarını desteklemesi ve sosyolojik tahribatı öngörememesi de ülke’nin uzun yıllar toparlanamadığı dönemlerin bölge ülkeleri için de bazen avantaj sağlamıştır. Suriye’deki istikrarsız durumu diğer Orta Doğu ülkeleri adına da büyük risk taşımaktadır. Suriye’nin toparlanma sürecinde bazı ülkelerin aktif rol alması bu süreci daha da derinleştirmektedir. Yemen’deki siyasi krizin ülkenin tamamının yeniden toparlanması zaman almış buradaki siyasi ve dış diplomasi sürecini yine dış kaynaklı güçler şekillendirmiştir. Bahar ardından Kış’ı getirir, Uyanış da ardından Diriliş’i getirir.
 
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmışolarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder