Orta Doğu Uyanışı, Baharı ve Devrimi (Middle East Revival, Spring and Revolution) Kaynak: http://www.politikadergisi.com/
Orta Doğu ülkelerin Dünya’ya açılan dış politikasına
karşılık Dünya politikası’nın Orta Doğu’ya yönelik standart ve değişen yaklaşımlarını, belirli zamanlarda bölge’ye
sürgün edilen Monarşi sisteminin sıkışmasını ve bölge halkları üzerinde git
gide tehdit oluşturmasına tanıklık edeceğiz. Monarşi sisteminin farklı
algılanıp rejim otoriteleri tarafından güç ve kuvvet otoritesine dönüştüğünü
çok açık bir şekilde biliyoruz. Orta Doğu sınırları hangi ülkeleri barındırmaktadır. Bahreyn,
Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin, Irak, İran, İsrail, Katar, KKTC, GKRY,
Kuveyt, Lübnan, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Umman, Ürdün ve
Yemen’dir. Orta Doğu sınırları içerisinde bulunan ülkelerin yönetim ve halk
güvenliği ikilimine doğru sürüklenmesi bölge istikrarı adına yıllarca olumsuz
bir gelişme olmuştur. Farklı inançtaki rejimlerin tek başlılık sistemi üzerinde
kurulması gelenek ve inanç sürekliliği açısından otoriterlik duygusunun baskın
çıkması ile yıpranmalara yol açmıştır. Sadece Orta Doğu değil dünya’nın farklı
iklimlerinde yaşanan liderlik ve baskınlık düşüncesi kendi milletleri üzerinde
ciddi psikolojik etkenler meydana getirmiştir. Orta Doğu’daki liderlerin
bilhassa ülke olarak belirtmek gerekir ise başta İsrail, Suriye, Libya,
Bahreyn, Suudi Arabistan ve Ürdün’deki rejimlerin git gide halktan kopuk ama
halka mecburbir rejimin ürünü olduğunun her zaman farkındayız. Çoğunluk
ilkesinin yanı sıra demokratik halk ve özgürlüklerin sınırlarının çiziminin
gerçekleştirildiği, evrensel norm ve hakların değiştirilerek rejim adına
oluşturulan hukuksuz ve evrensellik içermeyen hakların uygulanması ayrıca
sistemin gerektirdiği sart ve baskınlık ilkesini tamamlamaktadır. Ülke imajının
bölge ülkeleri açısından farklıalgılanması ile dünya üzerindeki ülkelerin
farklı algılanma payı çok değişik algılamaya yöneltmektedir. Bölge güvenliği ve
istikrarı adına yönetimlerin her zaman birbirileri ile rekabetinden doğan ittifak
oluşumundan farklı ihtilaf durumları bölge içerisindeki dış politika
açılımlarını dar bir alanda sıkıştırmaktadır. Orta Doğu’da yıllarca dış
kaynaklı desteklenen politika ve diplomasi’nin bölgeye aşılanan çıkar
politikalarına ters düştüğü andan itibaren bölgenin de istikrarsıklık ile
bitmek bilmeyen hegomanya kavramını tekrarlamakta ve uygulanmaktadır. Psikoloji
biliminde “id” kavramı mantığın anti-ilkesel ile ters düştüğünü, mantığın kuralsızlık
karşısında durduğunu bilmekteyiz. Tatmin duygularını bir güç gösterimi gibi
kullanan ve bu kullanımı kendileri için en sonra çıkış noktası olarak bilinç
altlarına yerleştirdikleri kavramdır. Kendi politikalarının yetersiz kaldığı ve
dış kaynaklı politika enjekte edilen bu gibi rejimlerde kanıtlama ihtiyacı
genellikle çok büyük safhada’dır. Liderlerin duyguları genellik milliyetçilik sözleri ile
anti-milliyet kavramını barındırma noktasına geldiklerinde kendilerini
kaybetmiş bir toplumu karşısında gibi görmektedirler. Halbuki toplumun doğal
hak ve isteklerine karşın bilinç altlarında yatan her zaman bir endişe ve korku
kavramı muhakkak vardır. Dış politika kavramında belirtilen (Groupthink)
genellikle liderlerin ve yöneticilerin takım çalışmasında görüşlerin
belirtildiği çözümsüzlüklere karşı alınan bir eylem’dir. (Groupthink) yapılırken
tek sesli liderlerin yönetim içerisinde kendi düşüncelerini ve hissettiklerini
benimsettirme duyguları ile yönetimin ne
denli yanlış kararlara imza atacağı da açıkça belirtilmektedir.

Arap
Halkın Ortak Talep ve Hareketi Kaynak: www.haber365.com
2010’lu yılların başlarında Orta Doğu coğrafyasında
geniş yankı bulan uygulama ile hayata geçirilen “Devrim, Bahar ve Uyanış”
kavramları ülkesini tek başlı sistem ile yönetmeye çalışan liderler için büyük
bir endişe ve kaygı durumu olmuştur. Liderlerin halkların yoğun talep ve
ekonomik istikrar beklentisi ile birlikte kültürel ve tarihsel hegamonyanınson
bulması için ayaklanmaların başladığı dönemler içerisinde girmiştik. Bu talep
belki kesimler arasında yıllarca dile getirildiğinde Monarşi sisteminin gereği
haline getirilen güç kullanımı maalesef taleplerin susturulması ile son
bulmuştur. Kuzey Afrika ve Orta Doğu sınırları içinde yaşanan iç savaş ve kaos
ortamı süper güçlerin bir çıkış noktası haline gelmiştir. Süper güçler diye
ortaya çıkan kavram soğuk savaş’ın bitmesinin ardından küresel bir rekabet
denkleminde büyük hamleler yapabilen yönetimlerin kendilerinin ifadesi ile
imparatorluklarının zorda olsa lehine gelişmiştir. Tunus’ta gerçekleşen
ekonomik bir takım sorunların artık halkın direniş sürecine bırakması ile
birlikte halkın yoğun talep ve isteklerini gözardı etmek isteyen yöneticilerin
dış kaynaklar ekseninde bazı kararlar alamaması yönetim koltuğunu bırakması ile
sonuçlanmıştır. Libya’daki otoriter bir rejimin dış dünya’ya kapalı bir halka
dönüşmesi ve sadece batı avrupa ile entegre olmasına müsade edebilen dış
kaynakların artık halkın ve büyük aşiretlerin rejim yanlılarına sağlanan fayda’nın
ülke’ye verdiği zarar gündeme getirildiğinde rejimi yöneten diktatör
kişiliklerin güç ve kuvvet kullanımına başlaması oluşturmuştur. Halkın
savaşarak kazanma sürecinin ardından savaş öncesi ve sonrası diye masaya
yatırılan Libya gündemi dış kaynakların adeta birinci gündemi olmuştur. Dış
kaynakların ülke iç ve dış politikalarının ekonomik krizin tetiklediği
ülkelerden bağımsız hareket etmesi ile birlikte hamle alanları daha da
güçlenmiştir. Libya gibi ülkelerin yer altı kaynaklarının yakın takipçisi olan
avrupa ülkelerin Libya içindeki rezerv yönetiminde de adil olmayan ve evrensel
normalara karşı strateji oluşturarak masada sınırları ve koordinatları çizilen
kaynaklara yaklaştırılmaması adına güç birliği yapılması birinci sırada yer
almıştır. Mısır içindeki yargı ve askeri sistemin bütünleşmiş olarak demokratik
hak ve seçimler üzerinde anti-demokratik bir süreci destekelemeleri, ülkeyi
yöneten otoriter rejimin ülke istikrarı ve güvenliğinde dünya üzerindeki
etkilerinin yansımalarını tahmin bile edemememişlerdir. Suriye konusunun en
önemli sorunu rejim yanlılarının zoraki rejimi desteklemeleri ve dış kaynaklı
yapılan yardım ve diplomasi atakları ile rejim adeta kendine güven tazelemiş ve
şiddetin sürükliliğini sağlamıştır. Halkının talepleri karşısında yönetim
idaresinin biteceği endişesini bilinç altına yerleştiren bu gibi rejimlerin
askeri harekat planlarını desteklemesi ve sosyolojik tahribatı öngörememesi de
ülke’nin uzun yıllar toparlanamadığı dönemlerin bölge ülkeleri için de bazen
avantaj sağlamıştır. Suriye’deki istikrarsız durumu diğer Orta Doğu ülkeleri
adına da büyük risk taşımaktadır. Suriye’nin toparlanma sürecinde bazı ülkelerin
aktif rol alması bu süreci daha da derinleştirmektedir. Yemen’deki siyasi
krizin ülkenin tamamının yeniden toparlanması zaman almış buradaki siyasi ve
dış diplomasi sürecini yine dış kaynaklı güçler şekillendirmiştir. Bahar ardından
Kış’ı getirir, Uyanış da ardından Diriliş’i getirir.
Bu yazı geneli itibari
ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmışolarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder