27 Mart 2013 Çarşamba

Körfez Ülkeleri’nin Analoji Parametreleri ve Bölgesel Stratejileri

1981 yılında kurulan Körfez Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı (KİT) ile ortak hareket ve staretjik iş birliği olarak hedeflenmiş 6 Arap ülkesi’nin Körfez coğrafyası’ndan dış dünya’yı algılama yönlerini ve stratejik ortaklıklarını inceleyeceğiz. Körfez ülkeleri olarak adlandırılan 6 Arap ülkesi Bahreyn, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Umman  bölgede askeri, ekonomik, kültürel, bilim ve teknoloji ile daha güçlü ve istikrarlı bir bölge’nin adımlarını atmışlardır. Körfez Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı ( Gulf Cooperation Council – GCC) içerisindeki ülke yönetimlerinin Arap Baharı’nın halkları üzerindeki sınavını her geçen gün ekonomik ve teknolojik olarak güçlendirmeleri devrim, bahar ya da uyanış diye adlandırılan sürecin ne kadar güçlü ve etkili olduğunun farkındalığı bilinmektedir. Bağımsızlık ile bağımlılık arasında gidip gelen Körfez ülkelerinin istikrar ortamını ve güven algısını geçmiş ve gelecek ile kıyaslayarak başlamak en mantıklı süreci bizlere sunacaktır. Arap Ülkelerinin ilk önce tanımlaması gereken ana problemler nelerdir bunları bilmek ve Monarşi sistemi üzerinde genişletilerek bugünlere kadar gelen bağımlılık projeleri ile halk ve devlet ekseninde ne denli olumsuz şartlar oluşturduğunu anlamak için geçmiş ve günümüz ile kıyas en kolay yöntem olacaktır. Peki Analoji Nedir? 1 iki farklı şey arasındaki benzerlik’ten hareket edilerek birisi için dile getirilenlerin diğeri içinde söz konusu olduğunu ileri sürmektir. 1 Kaynak: http://www.forumdas.net/soru-cevap/analoji-nedir-64867/

Körfez ülkelerini ve yönetimlerini kısaca tanımlarsak başta Suudi Arabistan 1927 yılında ingilizlerden bağımsızlığını kazanarak resmi devlet statüsünü dünya’ya ilan etmiştir. Yönetim şekli Monarşi olan bir Arap ülkesi’dir. Şeriat kanunlarına göre yönetilen bir Arap ülkesi olan Suudi Arabistan Teokrasi sistemi ile yönetilmektedir. Hem Teokrasi hem de Monarşi sistemini benimseyen Kral ailesinin yönetiminde idare edilen Körfez ülkesi’dir. Kuveyt 1961 yılında ingiliz yönetiminden bağımsızlığını kazanmış bir Körfez ülkesi’dir. Yönetim şekli Anayasa temeli üzerine kurulmuş fakat Kral yada Emir ile yönetilen, hak ve özgürlükler konusunda halkın yoğun talepleri olan ve Anayasa’sı şeriat kanunları ile yönetilen bir Körfez ülkesi’dir. Umman 1970 ylında ingilizlerden bağımsızlığını kazanmış ve Monarşi sistemi ile yönetilen bir Körfez ülkesi’dir. Yönetim Sultan ailesinin geleneklerini yansıtan baba’dan oğul’a şekli olarak yönetilen bir Arap ülkesi’dir. Katar 1971 yılında ingilizler’den bağımsızlığını elde etmiş ve Monarşi sistemi ile yönetilen Emir ailesi’nin yönetim gelenekleri içierisinde ülke’yi tek taraflı olarak kendi bildirimleri ile yönetilen Emirlik ülkesi’dir. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ingilteren bağımsızlığını elde eden bir Körfez ülkesidir. Yönetim şekli genellikle diğer Körfez ülkeleri gibi Monarşi sistemi üzerine kurulmuş bir İslâm ülkesi’dir. Ancak Parlamenter Monarşi sistemi ile yönetilen ve Emir’in devlet başkanı statüsünü aldığı ve anayasa ile geleneklerini ömür boyu sürdüreceği anlamına gelen Körfez ülkesi’dir. Bahreyn 1971 yılında bağımsızlığını ingilizlerden alan ve yönetim şekli diğer ülkeler gibi bölgeye yayılan ve hapsedilen Monarşi sistemi ile yönetilen bir İslâm ülkesi’dir. Genellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki bazı ülkelerin içerisinde Monarşi sistemi geleneği açısından Diktatör ve Otoriter liderin doğmasına zemin hazırlamış ve bölge üzerinde bu sistemin tutmadığı da açıkça görülmektedir. Anayasa’nın halklar üzerinde garantör olması yerine, Anayasa’yı Kral, Sultan ve Emir statüsündeki yöneticiler üzerinde bir ömür boyu garantör olması geleneğin ve idare yapısının çoğulculuk anlayışını dünya normlarına uyarlamamaktadır. Demokrasi ve Çoğulculuk sistemine ters kurulan Monarşi sisteminin ülke muhalefeti ve karşıt görüşlerinin seçilmesi adına olanaksız hale gelmektedir. Tek başlı bir sistem üzerine kurulan her bir oluşum, topluluk veya ülke için farklı görüşlerinde hapsedilmesini gün yüzüne çıkarmaktadır. Monarşi sistemi bu İslâm ülkelerini git gide dış dünya ile bağlantılarını Otokratik bir yönetim algısına dönüştürmesi hem ülke imajı hem de coğrafya halkları  imajı açısından olumsuz bir gelişme’dir. 

                                                
                               Körfez Ülkeleri (Gulf Countries) Kaynak: www.pressmedya.com
 
Körfez bölgesinde bulunan 6 Arap ülkesi için güvenlik ve birliktelik son derece önemli bir algı konusudur. Irak’ın Kuveyti işgali ile başlayan petrol sahaları isteiği ile ve yeraltı kaynaklarının başka ülkeler tarafından kullandırılmaması ve bağımsızlığın tehlikeye girmemesi için Körfez ülkeleri topyekün staretji belirlemiş ve bu yönde hareket etmiştir. Bölgede İran-Irak savaşının ardında Körfez ülkeleri üzerinde dış kaynaklı olarak İran ve Irak algısı çok ciddi derecede değiştirilmiştir. Bölgesel güç konumunda aday olan İran’ın tehditkar açıklamaları ve mezhepsel bir yaklaşım ortaya koyması ile birlikte Bahreyn yönetimine karşı destek ve askeri birliktelik içeren mesajları ile Sünni Körfez ülkelerinin çok açık olarak tehdit olarak algısı belirmiştir. İran hem Körfez hem de Orta Doğu’daki belirli ülkeler üzerinde Suriye, Lübnan (Hizbullah desteği), Irak ve Bahreyn’e karşı diğer Arap ülkelerine mezhepsel bir kart kullanması bölgesel istikrarsızlık ve bölge üzerinde değişik bir oyun planına soyunma eylemi adına hatalı bir dış politika izleyişidir. İran bütünlükle hatalı bir yol izlenimi sürmekle kalmayıp, bölgede ABD ve israil’in sert politikaları ile yoğun ve güçlü projeleri İran’ın diğer Arap ülkelerine karşı yürüttüğü radikal söylemler ve eylemler için ileri de Abd  ve israil ittifakına karşı destek arayışında fazla Arap ülkesinden destek’te alamayacağı da akıllara gelmektedir. Orta Doğu ve Körfez coğrafyasında yoğun bir güvenlik zaafı olduğu hatta Körfez ülkeleri üzerindeki Monarşi rehaveti ile birlikte Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD politikaları çok etkin olduğu görünmektedir. Gün geçtikçe Körfez ülkeleri üzerinden Orta Asya ve Pasifik coğrafyasına uzanan ABD politikası hem Afrika ile köprü görevini Suudi Arabistan ile yapmakta hem de Kuveyt ile İran politikasına karşı birlikte ittikaf gerçekleştirmektedir. Sadece İran politikası için Körfez ülkelerini ekonomik ve askeri olarak kullanan bir takım güç odakları kendi süreklilik stratejilerini en kolay ve en güvenli bir şekilde ittifak ülkeleri üzerinden gerçekleştirmeleri ve gerekli görüldüğü takdirde askeri bir ortak hareket yürütmektedirler. Körfez ülkeleri üzerindeki bir etkili ülke olan Almanya son yıllarda Arap Uyanışı ile birlikte silah ve askeri malzeme ihracatını bir hayli yükseltmiştir.  2 Almanya'nın silah ihrac ettiği körfez ülkelerinden Suudi Arabistan için, geçen yıl toplam 1,24 milyar Avroluk silah satışına izin verildi. Böylece bu bölgedeki ülkeler arasında Almanya'dan silah alma yarışında Suudi Arabistan birinci sırada yeraldı. Alman Federal Ekonomi Bakanlığı tarafından da benzer bir rakam açıklanmıştı.

Federal Bakanlık, Suudilerin aldıkları silahların 1,1 milyar Avroluk kısmını sınırlarını korumak için kullandıklarını bildirdi. Umman ve Birleşik Arap Emirliklerine yapılan satışlar bir yıl öncesine göre azalırken, özellikle ayaklanmaların daha yoğun yaşandığı Bahreyn ve Katar'a yapılan satışlar arttı. Bahreyn'e yapılan satışlar 4,3 milyon Avroya yükselirken, Katar'a yapılan satışlar 17,6 milyon Avroya yükseldi. 2 Kaynak: http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=248432

Uzak Doğu ile Orta Asya stratejisine Güney Kore ile başlayan süreçte devamlılık gösteren ABD politikaları daha sonra Avrupa Birliği ve NATO kapsamında Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde etkili bir izlenim oluşturması bölgedeki istikrarsızlık ortamının İran’ın politikası olan mezhepsel birliktelik ile başka boyuta sürüklenmesi Arap ülkelerinin güvenlik algılarının daima farklı alanlara kaymasını sağlamaktadır. Kültürel ve Dinsel bir birlikteliğin dnya kamuoyu üzerinde farklı algılara yol açması hem bölge ülkeleri açısından hem de diğer bölge ülkeleri açısından ileri de oluşturulması mümkün politikalara da darbe vurmaktadır. Körfez Ülkelerinin dış politika (foreıgn policy) süreçleri bazı Orta Doğu ülkeleri gibi dış kaynaklı ve dışarıdan günümüz koşulları ve güç odaklarının çıkarları doğrultusunda eklenerek oluşturulmaktadır. Devlet ve Halk arasında güçlü bir birliktelik sürecinde dış kaynaklı hiçbir engelin ve oluşumun sürekliliği olmayacaktır. Tabi ki Yemen gibi bir ülkeyi de unutmamak gerek Körfez Ülkeleri İşbirliği Teşkilatı (GCC) içersinde bulunmak üzere başvuru koşulları halen değerlendirilmektedir. Yemen, istikrar ve güvenlik kavramı için son yıllarda siyasi ve politik bir takım süreçlerin odak noktası haline gelmiş ve terörizm ile yakından ilgili bir Arap ülkesi olmuştur. Terörizm ve marjinal grupların bağımsızlık ve başka güçler adına yaptıkları faaliyet gösterileri bunların sonucunda Suudi Arabistan ile mezhepsel bir soruna doğru ilerlemesi de bölgesel istikrarsızlık ve Teşkilat için aşılması güçbir mesele olarak gündemini korumaktadır. 
Körfezİşbirliği Teşkilatı ve Üye 6 Arap Ülkesi (Gulf Cooperation Council - GCC)
 
 
Avrupa Birliği (AB) oluşumundan etkilenerek kurulmuş olan teşkilat yapısal olarak Monarşi sistemi, ekonomik ve diğer birçok ortak payda olarak da demokrasi modelini örnek almış bir yapı’dır. Avrupa Birliği’nin güvenlik politakalarında soğuk savaş döneminden sonra rusya tehdidi ile rol alan eski adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) şimdi ise Körfez İşbirliği Teşkilatı ise İran’ı tehdit olarak algılaması da aynı orantılı’dır. Güvenlik algısı tehditlere karşı doğrudan olmamakla birlikte oluşturulan zemin ile dolaylı olarak gündeme gelmiş ve bundan sonraki süreçte ise devam edecek gibi görünmektedir.
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmışolarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder