
Orta Doğu, Kuzey
Afrika ve Körfez Coğrafyası (Middle East, North Africa and Gulf Geography)
Kaynak: www.orsam.org.tr
Orta
Doğu, Balkanlar, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Körfez ve Asya coğrafyasında
oluşturulmak istenen güvenlik tehdit ve algılarının sonucunda psikolojik bir
Osmanlı devlet geleneğinin yıpratılmasını içermektedir. Yüzyıllardır
hakimiyetin sona ermesi ile oluşturulan güvensiz, istikrarsız ve ekonomik
olarak çöküntüler yaşayan bir coğrafya’nın sunulmasındaki dış kaynaklı
destekler bugün daha çok gün yüzüne çıkmaktadırlar. Bugün ülkelerin siyasi
güvensizlik ve politikasızlığın sonuçları olarak dış güçlerin bölge üzerindeki
varlıkları ve ülke liderlerinin bu güçlere direkt olarak bağımlılığı söz
konusudur. Ülke yapılarının bölgede diğer ülkelerden daha güçlü ve dağınık bir
güç odağı olma hevesleri ile askeri ve diplomatik bağlarını farklı ülke ve
güçler üzerinde konumlandırması ile doğan çıkar çatışması ve siyasi istikrarsızlık
dönemlerini ortaya çıkarmaktadır. Birinci dünya savaşındaki güç dengeleri ile
ikinci dünya savaşındaki güç dengelerinin ne denli kuvvetli olduğu ve bu kuvvet
şovunun git gide bölgelerarası stratejik üs oluşturma çabaların ile kendi ülke
çıkarları doğrultusunda uzlaştırma hevesleri arasında gidip gelmiştir. Büyük
çıkar ve güç gösterisi savaşların dünya üzerinde değişen teknolojik hırs ve
rekabet ile doğru orantılı olduğunu fark ediyoruz. İngiltere, Fransa, Almanya, ABD,
Rusya ve Çin ekseninde ilerleyen askeri güç gösterileri BM, NATO VE AB gibi
oluşumlar ile nükleer, uzay araştırmaları, ticaret ve yeni diplomatik güçlerin Hindistan,
Japonya, Brezilya, İran, Türkiye, Kuzey Kore’yi meydana çıkarmıştır. Orta Doğu’ya
direkt bağlantılı ABD ve Rusya arasındaki restleşmelerin bölgede farklı üs
oluşturma havasına çok girildiğini belli etmektedir. ABD güdümlü oluşturulan
yeni ve sağlıksız bir proje olan israil projesine karşılık Rusya’nın Akdeniz
içerisinde Suriye eksenli devamlılık politikası’dır. İsrail’in devlet geleneği
olmadığı gibi politika ve diplomasi geleneğine uzak kalması güç ve kuvvet
odaklı oluşturulması ABD’nin bölgedeki çıkarları için sarsızlmaz müttefik
ifadesini kanıtlar niteliktedir. Rusya’nın Orta Doğu ve Körfez politikaları
arasındaki İran ve Suriye yakınlaşmasına karşılık ABD’nin Türkiye ve israil ile
Arap Baharına karşı politikası istemesi’de aynıdır. Fakat yükselen ve büyüyen
bir Türkiye, israil’in 2010 yılında işlediği Mavi Marmara katliamı ve yıllardır
nefret ve kin uyguladığı Filistin politikası ile yok olma noktasına gelen bu
stratejik ilişki ABD’nin bölge çıkarları için Ürdün ve Mısır’a kayması da
bölgenin çarpık ve sağlıksız liderlerini ortaya çıkarmaktadır. ABD, Arap Baharı
ile yeni şekillenen ülke yönetimleri ve halk psikolojisine rağmen devrimlerin
diktatör ve otokratik liderlerin gitmesi ile birlikte kendi politikasını
yeniden istikrarlaştırma çabasına gireceğine işaret olabilir. ABD’nin Orta Doğu
ve Kuzey Afrika eksenli dış politikasında yeni arayışlar içerisinde girmesi
bölgedeki ülkeler içerisinde yıllardır kendi politikasının varlığının aniden
kaybolmayacağı ümidi ile yeni yönetimlere karşı politika istikrarı gündeme gelebilir.
Dış kaynaklı güçlerin bölgedeki yeni oluşumdan yeni görev misyonu üretme
politikaları eskiden ortaya çıkan ve bu güçler tarafından kullanılan liderleri
yeniden hortlatabilir. Bölge güvenlik algısının tekrar yap-boz olma hali
coğrafya insanı üzerindeki yıpranma ve tükenme hissi de bir o kadar artacaktır.
Avrupa Birliği içerisindeki ekonomik çalkantılar ve iflasların tek tek üye
ülkeleri vurması ile birlikte iç ve dış güvenlik politikalarını tekrar’dan
gündeme getirecektir.

Dünya Rezervlerinin En Kanlı Politikası Haline
Dönüştürülen Petrol Gücü
Bölge’de
yıllardır yeraltı ve üstü kaynakların dış güçler tarafından sürekli olarak
iştah ve cazibe oluşturması bölgenin istikrar zeminine kavuşamamasıyla
bağlantılıdır. 1980-1988 yılları arasında kazanın ve kaybedenin halen
belirlenemediği fakat insanlık ihlallerinin çok yüksek olduğu İran-Irak
savaşının en önemli sebeplerinden bir taneside yeraltı kaynakları olmuştur.
Bölge’nin yeraltı kaynaklarına hakim olunması ve geniş straejik bölgelerin
hakimiyet hevesleri ile birlikte birçok dış gücün buralara politika belirlemesi
ve uluslararası kuruluşlarda söz hakkını kullanması çok önemli bir örnek
olacaktır. İran-Irak savaşının oluşumundaki sebeplerin çokluğu arasında
güvenlik ve askeri destek alan ülke liderlerinin bölgedeki konumlarını çok
yüksek bir seviyelere taşıma heveslerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Irak’a
kaydırılan birçok askeri malzemeler Rusya’dan gelir ike nsavaşın seyrinde Rusya’nın
İran’ı seçmesi bölgedeki farklılığın hat safhaya çekilmek istenmesinin meydana
çıkarmaktadır. Rusya’nın bögledeki iki önemli kartını kaybetmeme yarışında silah
ve askeri malzeme desteği halen bölgede hakimiyeti yüksektir. Suriye gibi bir
ülke’nin içerisine ve limanlarına yerleşmiş Rus üsleri geçmişte oluşturulan
İran-Irak savaşının gölgesi gibi parlamaktadır. ABD’nin bir Şah yönetimini
yıllardır Sovyet tehdidine karşı oluşturması ilerleyen yıllarda şah yönetiminin
devrilmesi ile kendi adeta karşı güç çıkarması “stratejik üs” kavramının ters
teptiğine işarettir. İran’in İslam Cumhuriyeti olmadan ve Humeyni döneminden
önceki yıllarda Sovyet tehdidine karşılık İran’ın şimdiki nükleer gücü ABD’nin
eski İran Şah yönetiminin desteklemesindeki tohumları olmuştur. ABD, NATO, AB, Rusya,
İran, Türkiye ve uzaktan vuran güç olarak tanımladığım Çin’in varlığı Orta
Doğu, Kuzey Afrika ve Körfez coğrafyasındaki stratejik hamlelerin çoğalarak
güç, nükleer, restleşme, diplomasi ve ticaret savaşlarına doğru gidileceğini
işaret etmektedir. Türkiye’nin Arap Ülkeler üzerindeki varlığı git gide
ağırlaşırken süper güçlerin ve yeni doğan güç odaklarının bir Türkiye hamlesini
ve etkisini düşünmeleri güç ve kuvvet ekseninden diplomasi ve ticaret eksenine
doğru kayan dengeyi işaret edecektir. Türkiye’nin yumuşak politikası bölgedeki
güç ve restleşme politikasını yenmesi ile birlikte nükleer ve kimyasal
tehditlerin de zamanla ortadan kalkacağının göstergesi olacaktır. Nükleer ve kimyasal
gücün kullanımlarından öte bunların varlığı ülkelerin caydırıcılık ve restleşme
politikalarında etkili olacağı aşikardır. Bölge adına farklı bir örnek ise
Irak-Kuveyt savaşı olmuştur. Coğrafya’nın Orta Asya ve Uzak Doğu ile
bağlantısıile birlikte Avrupa ve Kafkaslar arasındaki önemli güç arzusu Irak’ı
sonu dönülemeyen bir savaşa itmiştir. Kuveyt'teki petrol sahaları ile birlikte
Körfez coğrafyasına hakimiyetin başlangıcı olarak görülen bu savaş adımı Irak’ın
parçalanma, bölünme ve mezhepsel bir ayrıma sürüklemiştir. Kürt, Türkmen,
Dürzi, Alevi, Şii, Sünni ve farklı etnik kökenlerin ve mezheplerin çok
sesliğine doğru gitmiş ve Saddam Hüseyinli Irak şov ve hırs gösterisini tamamlayamadan
2003 yılında ingiltere destekli ABD işgalini getirmiştir. Günümüze kadar
milyonlarca Irak’lının ölümüne, yaralı ve tecavüze uğrayan binlerce insanı
ortaya çıkarmıştır. Bölge üzerinde farklı bir örnek ise Arap-israil savaşları
olmuştur. Kronolojisi ile birlikte trajik bir duruma sürüklenen Arap milliyetine
karşılık Filistin topraklarında yaşanacak güç gösterileri hevesi ve iştahı
tekrardan kabarmıştır. 1956 Süveyş Krizi,
1967 Altı Gün Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı, Lübnan İç Savaşı, İlk İntifada,
İkinci İntifada, 2006 İsrail-Lübnan Savaşı, Gazze Savaşı,
Gazze Şeridi hava saldırıları olarak sıralayacağımız ve bölgede israil
projesinin oluşturulmasında en güçlü desteği veren ABD politikası artık AB ve
Rusya’nın politikaları ile yeşermiştir. Arap halkına silah ve askeri malzeme
desteği veren iki süper gücün (ABD-Rusya) soğuk savaş’tan sonra farklı olmayan
stratejileri Orta Doğu, Kuzey Afirka ve Körfez ülkeleri ve halklar üzerinde
güvenlik algıların sadece bölgeye hakimiyet
kurmak isteyenlerin güvenlik algılarının geçerli olduğu ısrarla
ispatlanmaya çalışılmıştır. Bu coğrafyadaki devlet içerisindeki halk yanlı
liderlerin doğmasına müsade edilmemiş ve çoğulculuk ilkesi yok edşilmeye
çalışılmıştır. Dünya sisteminde artık tek sesliğin devam süreci kanlı devrimler
ile halklar tarafından yok olmaya muhtaç hale getirilmiştir.
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile
yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder