10 Mart 2013 Pazar

Kıbrıs Meselesi’nde Rumları Temsil Eden Taraf Kimler?

Geçtiğimiz günlerde Ada’nın Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde gerçekleşen seçimler sonrasında cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan eski EOKA üyesi olan Nikos Anastasiadis oldu. Hristofyas ve eski maceralarda etkili olan taraflar siyasi ideolojiden ziyade din otoriteleri arasındaki lobicilik faaliyeti yine gün yüzündeydi. Kıbrıs meselesinde Rum tarafında meydanlara çıkan isimler yine psikopos liderler oldu. Siyasetin serbest bir şekilde gerçekleştirildiğini gösterme yarışına giren ve seçim yönlendirmelerinde medya da geniş yankı bulmayan kilise tercihleri yine başrollerdeydi. Kıbrıs meselesinde her zaman Rum toplumunu korporatist bir yapı ile yönetilmesine müsade etmeyen baskıcı ve başrol oynayan kilise otoritesi yıllardır, siyaset içerisinde din propagandasını aşılamak uğrana girdiği bu yarışta güney rum kesiminde halen birinci sırada yer almaktadır. Rum tarafında kilise otoriteleri tarafından sunulan iki ismin resmi sonuçları şu şekilde olmuştur. DİSİ partisi lideri Anastasiadis, oyların yüzde 57,48'ini alırken komünist AKEL adayı Stavros Malas yüzde 45,52 oy oranında kaldı. Ayrıca Türk medyasında yeni cumhurbaşkanı adına başlatılan “Annan planında Evet” diyen bir politikacı manşetleri Ada üzerinde yıllarca hırçın bir etki oluşturan Rum kiliseleri tarafından ayrıca hiçbir değer ve anlam ifade etmemektedir. Kıbrıslı Türkler üzerinde bir umut ışığı gösterilme çabası da Kıbrıslı mücahitler ve şehitler adına üzücü bir manipülatif girişimler silsilesidir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs meselesi üzerine hazırladığı Annan Planı 2004 yılında Türkiye’nin de KKTC’ye yoğun baskısı ile Annan planına “Evet” denmesi gerektiğini savunarak karşı taraf adına bir dal uzatma şeklinde düşünülse de Kıbrıs Türkleri adına bir dönüş noktası olmuştur. Ayrıca Rum tarafında Annan Planı’na “Evet” diyen bir muhalefet politikacısı olan ve şimdi 5 yıllığına rumların yeni cumurbaşkanı olan Anastasiadis için en etkili malzeme sunumu olmaktan öteye de gitmemiştir. İyimser bir atmosferin oluşturulma girişimi Kıbrıs meselesinde ihtiyaç duyulan ama birdenbire restleşmelere dönüşebilen umutsuzluk ve çözümsüzlük algısını doğuracaktır. Annan planı’nı kısaca hatırlamak gerekir ise Türkler %65 ile Evet, Rumlar %75’lik büyük bir oy oranı ile Hayır demesi planın geçersiz sayılmasına neden olmuştur. Bu geçersiz neden belki de ileride Kıbrıs Türkleri adına açılacak olan statü hakkını doğrudan etkileyecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı ve temel taşı olan gelecek misyonu açısından Annan planı bir düşünme fırsatı oluşturmuştur. KKTC kurucu cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’ın bu planın Kıbrıslı Türkleri, Rum ve Yunan himayesine girmekten başka birşey ifade etmediğini her defasında da dile getirmiştir. Bu yorum merhum Sayın Rauf Denktaş’ın anılarında daha detaylı bir şekilde bulunabilir. Kıbrıs meselesi yıllardır ulaşılmak istenen çözüm noktasına doğrudan gidilmemesi için her türlü senaryoların buluştuğu ve bu senaryolarda yer alma zevkini tadan bir ülke de ingiltere olmuştur. Osmanlı Devleti’nin himayesinde bulunan ve o yıllarda savaş ve ihtilaf konularında oluşan şartlar altında kesinlikle ingilizlere tapusu ile devredilmeyen ve sadece belli maddeler üzerinde ingiltere’ye geçici olarak temsil hakkının verildiği Ada’da ingilizlerin garantör olma yoluna kadar gideceği de çıkar meselesinin en önemli göstergesi olmuştur. Kıbrıs meselesi suni hakların zorla doğurulduğu virajlar ile dolu bir yol haritasıdır. Bu virajların her geçen gün keskin bir hâl alması Ada’da gayri ciddi bir durum olan “ingiliz suni hakkın” iddaa çabasında olması bir kanıt olmuştur. İngilizler adına tarihi yanlışlıkların tekrarlandığı bu virajlar Ada için ayrıca daha çok yüksek setlere gebe olmaktadır. Ada’da garantör niteliği yanı sıra stratejik bir üs oluşturma hevesi ingilizler için Akdeniz ve Orta Doğu’daki varlıklarının bitmediğini kanıtlama çabasıdır. Afrika ile Akdeniz arasında bir politika hasreti güden ingiliz gelenekleri açısından da negatif bir ekstra çaba olacaktır.



                                                                Kaynak: www.bilimarastirmavakfi.org


Rumların yeni cumhurbaşkanı’nı kısaca tanımak gerekir ise Nikos Anastasiadis’in siyaset başlangıcı Yunanistan’da sol bir kesimden gelerek Güney Kıbrıs’ta sağ ve liberal bir politika izlemesi ayrıca Kıbrıs Türkleri ve gelecekleri üzerine oluşturulmuş yunan menşeli rum terör örgütü olan EOKA üyeleri arasındadır. Rum kesiminde şuanda birçok milletvekili Kıbrıs Türkleri üzerinde teşhircilik hedefinde bulunan EOKA gibi terör örgütleri üyelerinde bulunan kişilerdir. EOKA, yunan cuntacıları tarafından da desteklenmiş ayrıca zamanın Yunan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun izni ile Rumlara destek mahiyetinde yunan askerlerin botlar ile Ada’ya gönderildiği de psikolojik sorunları olan azılı Kıbrıs Türk katili Makarios’un mektuplarında açıkça belirtilmektedir. EOKA git gide Makarios’un aşırıcılık politikası ile liderlik sevdasından dolayı birkaç parçaya ayrılmış ve Rumlar arasındaki ihtilaf sonucunda ise yunan cuntacılarının istediği birkaç yunan subayın EOKA-2’de yer aldığı açıkça bilinmektedir. Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti temsili devlet başkanı statüsü ile Ada’da bulunan Türk ve Rumları dünya üzerinde temsil hakkı elde etmiş ayrıca Devlet Başkan Yardımcısı ise anlaşmalara göre Kıbrıslı Türk olmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası git gide azılı ve aşırıcı politika izleyen Başpsikopos Makarios tarafından Türklerin hak gaspına doğru ilerlediği, anlaşılan maddeler üzerindeki çoğunluk hakların Rumlar adına devredilmesi gerektiğini savunan yorumlar ile ve yunan medyaların verdiği demeçlerde Kıbrıslı Türklerin Ada’da hiçbir haklarının olmadığını radyo’larda seslendirdiği de açıkça bilinmektedir. Kıbrıs’taki Türkleri ve Rumları ortak bir anayasal yapı altında buluşturma gayreti güden, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğü ile başlangıçta temel konular üzerinde mutabık kalınmış gibi gösterilen ama Rum otoritelerini temsil hakkı sağlayan başpiskopos Makarios’un ürettiği aşırıcılık senaryoları ile yıkılması 2 yıldan az bir zamanda gerçekleşen Kıbrıs Cumhuriyeti adlı birleşme testlerinde Kıbrıslı Türklerin self-determinasyon  hakkının dillendirilmesi gerektiğini kanıtlayacak nitelikte olmuştur.


                                  
                                                                         Kaynak: http://www.kibrisgazetesi.com/


Self-Determinasyon Nedir? “Bu adımların belki de en önemlisi, halkların hak eşitliği ve kendi mukadderatlarını kendilerinin tayini, ulusların barış, özgürlük ve güven içinde yaşamalarını sağlayacak bir uluslararası hukuk kavramı olarak ortaya çıkmıştır. “Self-determinasyon” ya da “kendi kaderini tayin” konusu, uluslararası ilişkileri etkilemeye başladığı günden bu yana çeşitli şekillerde yorumlanmış, daima tartışma konusu olmuştur. Devletler, her zaman bu kavramı siyasi amaçlarına uygun olarak yorumlama eğilimi göstermişlerdir. Self-determinasyon, zaman zaman güç politikasının aracı haline de getirilmiştir. Fakat, aynı zamanda, self-determinasyon konusundaki tüm tartışmalarda ülke bütünlüğü ve uluslararası istikrar kavramları gözönünde tutulmuş ve hakkın uygulanmasında sınırlayıcı bir rol oynamıştır.1 ( KARAOSMANOĞLU, Ali L., “Kendi Kaderini Tayin, Ülke Bütünlüğü, Uluslararası İstikrar veDemokrasi”, Doğu-Batı, (Savaş ve Barış) Yıl: 6, Sayı: 24, Ağustos, Eylül, Ekim 2003, s. 147. )

 

Kıbrıslı Rumların baskıcı kilise otoristesine ve yunan destekli demeçler doğrultusunda seçimlere gittikleri, Kıbrıs meselesi üzerine oturulan müzakerelerin sadece basit bir toplantı olarak görülmesi, Ada’daki siyasi çözümsüzlüklere değil Rumların ekonomik ve diplomatik sorunlar içerisinden tek çıkamayacaklarını, haksız bir uygulama karşısında ideolojik olarak alınan AB katılım sürecinde Rumların Ada’yı temsil etmediği ve Kıbrıslı Türkler adına hiçbir karar alınmayacağını Kıbrıs’ta oluşturulacak birlikte katılım sürecinde yol alınamayacağı kesinlikle bilinmektedir. Anastasiadis seçildikten sonraki yol sürecinde öncelikli sorunu ekonomik kriz için ayırır ise bu sürecin 10-15 yıl gibi bir sürede tamamlanamaycağını sadece tatminkar açıklamalar ile yol alınacağının farkında olması gerekmektedir. Rumlar mali yardım konusunda ilk önce AB para fonu kapısında bekleyemeyeceğini çok açıkça bilmelidir. AB  kapısını çalmadan önceki durağı bazı AB üyesi ülkeler olacaktır. Sırası ile bu ülkelere izlenim oluşturmaları için önlerinde çok uzun bir zaman dilimi mevcut ama rum ekonomisi uzun zamanda ne kadar iflasın derinini görür orası çok açık bir şekilde tahmin edilebilir. Anastasiadis’in öncelikli konusu Kıbrıslı Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki doğrudan bağ olmalıdır. KKTC ve T.C limanları, Rumların kendilerine açık olmadığı için en büyük zarar kaynağı yine Rumlara olmuştur. Ada’daki doğal hakların Kıbrıslı Türkler ve Rumlar’a aklı selim yöntemler doğrultusunda paylaştırılması gerekirken, Rum kesimi bunu aksi bir şekilde Türkiye ile son yıllarda ilişkileri kopma noktasına gelen İsrail ile Doğu Akdeniz’de petrol arama girişimleriyle Ada meselesine zarar verecek hamleleri hayata geçirmesi de Rumlar adına ekonomik kriz’in daha da derinleşmesi anlamına gelecektir. Kıbrıslı Rumların diplomatik restleşme takvimini bir kenara bırakıp, Kıbrıs meselesine odaklanması Yunanistan ile bağlarının kopması anlamına gelmeyeceği gibi entegre müdahilliğinde daha aktif bir politika izleneceği açıkça görülecektir. Ada’da bulunan iki milletin dünya kamuoyunda farklı senaryolar ile tek bir tarafın temsili yetkisi gibi gösterilmesi uluslararası ilişkilerde, uluslararası kuruluşlar adına hassas dengeler ile dalga geçtiği meydana çıkmaktadır. Kıbrıs Ada’sında iki milletten oluşan ikili bir devlet anlayışı hakim olduğunu halen rum kilise otoriteleri ve psikopos liderleri lobi faaliyetlerinde anlamak istememekte ve Rum toplumu üzerinde siyasi hürriyetin baskı yolu ile gelecek kaygısı oluşturmakta yarış halindedirler. Kıbrıs Türkleri hiçbir zaman Rumların ideolojik AB üyeliklerinde verdiği demeçleri, AB’nin kurum ve toplumlar nezdinde değer oluşturmayacağı gibi Kıbrıs meselesini kendi çıkarları doğrultusunda diğer bir milleti yok sayarak farklı bir rafta sergileyemeceğinide sıkça AB  kamuoyuna açıklamaktadır. Kıbrıs Türkleri dünya kamuoyunda milletler adına müreffeh bir kazanım olacağı gibi Rumlarında bu pay içerisinde yer alacağını açıkça belirtmektedir.

 
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder