12 Mart 2013 Salı

İsrail Projesi Neden Filistin Topraklarında Uygulanmıştır


Osmanlı’nın yıkılışı ile birlikte Avrupa’da yaşayan binlerce musevi özellikle İngiltere’nin öncülüğünde Orta Doğu’ya Filistin topraklarına yerleştirilme projesi tüm hızıile uluslararası normlara karşı hayata geçirildi. Birleşmiş Milletler (BM) kurulduktan 2 yıl sonra israil topraklarının sınırları da belirlenerek devlet statüsünü aldı. Yeni kurulan Birleşmiş Milletler daha mevzuatları ve misyonu ile tanışamamış iken israil’in devlet olarak tanınması gerçekleşti. 1948 yılında israil devleti resmi olarak ilan edildi. Filistin’in komşuları olan Arap devletleri bu duruma sertlik ile karşılık verseler bile görünmeyen ama bilinen güçler tarafından bu tezat durum nihayetinde kabul ettirilmiştir. Avrupa’dan Filistin’e yapılan musevi göçü Filistin’in himayesini devralan ingiliz yönetimi’nin önderliğinde gerçekleşmiştir. Binlerce musevi’yi gemiler ile Filistin topraklarına sevk etmek ve musevi’lerin ne amaçla Filistin’e getirildiği de her geçen gün ayrıntıları ile anlaşılmaktadır. Yıkılan Osmanlı devleti’nin yegane sahibi ve temsilcisi olan Türkiye Cumhuriyeti ile Arap devletleri arasına girilerek Orta Doğu’da sorunlu bir yer oluşturma girişimi başarı ile gerçekleşmiştir. İsrail projesi tam olarak tanımlanır ise Türkiye Cumhuriyeti ile Arap devletleri arasına bir hançer gibi girmiştir. Siyonizm hareketi’nin öncü liderlerinden Theodor Herzl, Max Nordau ve Chaim Weizmann tarafından oluşturulan israil’in gelecek ve güvenlik denklemini masaya yatırdıkları bu idea’nın gerçekleştirilme yeri tam olarak Afrika ve Kuzey Amerika toprakları olarak ortaya konulan fikirlerdi. Siyonizm Nedir? Yoğun baskı ve propaganda yolu ile zorunlu olarak Filistin toprakların’da Museviler için yeniden bir vatan kurulmasına destek veren işgal ve işgalcilik tanımlarını hedef belirleyen uluslararası Musevi siyasi hareketidir. Kaynak: Emre AçıkelAyrıca belirtmek gerekir ise Amerika ve Kanada’da yaşayan binlerce musevi vatandaşı siyonizm ideasını hiçbir zaman benimsememişler ve Filistin topraklarıüzerindeki bir israil devletini halen tanımamaktadırlar. Çünkü Kanada ile Amerika toprakları arasında kalan bölge Musevilerin yıllardır arzuladıkları ama gerçeklerin yıllar içinde çarpıtıldığı ana yurtlarıdır. Orta Doğu’da hak iddaa eden ve vaad edilmiş topraklar denilen bu bölge musevilerin ana vatanları olmadığı gibi bugün bütün israilli liderler ve politikacılar tarafından da ciddi olarak bilinmektedir. İngiliz yönetiminin yurt arayan musevilere farklı yıllarda Arjantin, Kıbrıs, Sina ve Uganda’yı kendilerine vatan seçmelerinde öncülük etmişlerdir. İngilizlerin dünya üzerindeki hajkimiyet kurduğu yönetim politikalarında tarih adına yanlış adımlar attığı da açıkça gün yüzündedir. Siyonizm ideaı’na farklı bir yönden bakarsak eğer, Amerika’da bulunan etkili lobiler, Haham kongrelerinde alınan kararlar doğrultusunda siyonizm hareketi’nin yurt gösterdiği Afrika ve Kuzey Amerika toprakları niyetine karşılık Filistin’in kendi toprakları olduğunun propagandasını yapmışlardır. Siyonizm ideası git gide farklı amaca yönelmiş ve zorunlu olarak Filistin toprakları içerisinde yurt oluşturma çabasına girmiştir. İsrailli liderlerin ve israil projesini yürüten kişilerin Orta Doğu’da kendileri için bir yurt ve vatan kavramı hiçbir şekilde olmamıştır. İsrail projesi bölgedeki Arap ülkelerin güvenlik politikalarını doğrudan etkilemiştir.İsrail projesi devreye girdiği andan itibaren Orta Doğu bölgrsinde ve Kuzey Afrika topraklarına müdahil olan kısımda her zaman güvenlik stratejisi ekonomik ve kültürel strateji’den her zaman daha önemli olmuştur. Arap milliyeti açısından ve bölge refahı açısından birinci derece güvenlik sorunlarıdoğurmuştur. Bu kelimeleri israilli liderlere ve politikacılara yönelttiğiniz takdirde ya anti-semitik olursunuz ya da israil’in güvenliğini tehdit eden bir savaş yanlısı. Halbu ki toprakları ve sınırları işgal politikasına yönelik kurulmuş bir oluşum hiçbir zaman ve hiçbir şekilde güvenlik politikası ve kaygısı bitemez. Filistin toprakları üzerine nefret ve kin dolu bir israil projesi’ne en büyük tepki ise tarihini bilen ve yargılama cesaretini yakalamışolan ve israil’e gitmek istemeyen Museviler olmuştur. İsrail’de yaşayan museviler sadece siyonizm ideasını benimseyenler değil, birçok görüşü benimsemişolan ultra ortodoks, ortodoks, radikal ve milliyetçi kesimlerin olduğunu da bilmeliyiz. Dünya üzerindeki Yahudi sayısına bakarsak eğer; En büyük Yahudi cemaati 5.3 milyon gibi bir sayıyla ABD`de yaşamaktadır. Bazı demograflar, ABD`nin \"genişletilmiş Yahudi nüfusunun\" çok daha yüksek olduğunu ve 6.5 -7 milyona ulaştığına inanıyorlar ve böylelikle ABD`deki Yahudi cemaati israil`i aşarak en büyük cemaati oluşturuyorlar. Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler sayısısırasına göre şöyle: Fransa (600 bin), Kanada (390 bin), İngiltere (350 bin), Arjantin (280 bin), Rusya (228 bin), Avustralya (120 bin), Almanya (118 bin), Brezilya, Ukrayna ve Güney Afrika (Her ülkede yaklaşık 100 bin). Kudüs'te bulunan İbrani Üniversitesi'nde demograflar tarafından yürütülen araştırmaya göre, geçen yıl dünyadaki Yahudi nüfusu 13 milyon 750 bin kişiye ulaştı. Bu sayının yüzde 43'ü israil'de, geri kalanı başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşıyor. Kaynak:http://www.timeturk.com/tr/2012/11/11/dunyadaki-yahudi-nufusu-ne-kadar.html

                                    Yahudiler, Avrupa’dan Filistin’e Gemiler İle Göç Ederken

Şimdi duyacaklarınız belki sizlere çok uçuk bir yaklaşım ve görüş gelebilir ama Musevilerin dünya üzerinde birçok ülke de ikamet ettiklerini biliyoruz. Rakamlarda da görüldüğü üzere en çok Yahudi yani Musevilerin yaşadığı ülke Amerika’dır. Amerika ekonomik ve lobi olarak ülkesinde barınan milyonlarca Musevi vatandaşını çıkartma projesini dahi gerçekleştirmek ile karşı karşıya’dır. Tabi ki bu hiçbir şekilde söylenemeyen ama var olan durumdur. Amerika’yıyöneten birçok kişi Musevi vatandaşlarını hiçbir şekilde “return back to your home” (evinize geri dönün) dünya kamuoyuna cesaretli bir şekilde bu cümleyi söyleyemeyeceğinden farklı topraklarda yaşama mücadelesini sürdürmelerinde etkili politikalar yürütmektedirler. Amerika topraklarında yaşayan milyonlarca Musevi’ye gerçek vatanınız burası diyemeyeceğinden Orta Doğu politikalarında israil adına konuşan en önemli etkili ülkedir. Amerika Orta Doğu’daki gelişmelerden hiçbir şekilde habersiz olmayacaktır. Biraz bilim-kurgu gibi gelen bu cümlelerim aslında varlığı her zaman hissedilen ama hiçbir zaman söylem olarak geçmeyecek gizliliktir. Gerçekleri söylemek ve kabullenmek ne kadar hayalperest gibi görülse de geciken bu durum için tartışmak da o kadar gerçekçi ve akılcı bir tutumdur. Geçmişte birçok Amerikan başkanı israil’i sarsılmaz müttefik olarak tanımlar iken bunu söylemelerindeki amaç Filistin toprakları üzerinde oluşturulan israil devletinin büyümesini görmek ve emekleme safhasını atlamasını beklemektir. Büyük güç kavramı gelişen dünya düzeninde stratejik bir öneme sahip iken adeta güç dengeleri arasında sıkışan bir kavramada yol açabilmektedir. Bugün Amerikan varlığı israil projesine karşılık yetersiz bir izlenim yaratsa da meydan da var olan Amerikan gücünün aslında israil gücünü oluşturma çabasıdır. Bu yüzden israil projesi yıllardır doğrudan ve açıkça Amerikan politikaları ile büyütülmüş fakat gerektiğinde de karşıt bir politika ile karşı karşıya bırakılmış dengesiz bir güç dönüşümüdür. Amerika’ya giden israil başbakanlarıve cumhurbaşkanları Amerikan senatosunda Amerikan Başkanından bile en çok alkışı ve dakikalarca ayakta alkışlanan liderlerdir. Oluşturulan israil projesi her anlamı ile Arap milliyetine karşılık kurulmuş, Arap milliyetinin hegamonyalaşma devrini başlatma adımlarıdır. Bugün israil-filistin meselesine bakış geçmişteki bakışlar ile çok farklıdır. Bir yanda Gazze ayakta kalma çabası ile mücadele ederken diğer yanda Nablus’taki Filistinliler israilşovenizmine karşı direnç göstermektedirler. Dünya medyasın’da pek alışık olmadığımız israil karşıtı propaganda yayınları her geçen Filistin davasını sahiplenen kişiler ile birlikte artık yayınlamaya mecbur bırakılmaktadır. İsrail yıllarca kollarda beslenen ve şımarık bir çocuk edası ile büyütülmüş ama etrafına vereceği zararın çok büyük olacağı da gün be gün ortaya çıkmıştır. Siyonizm ideası israil’in uyguladığı nefret ve sorun çıkarma girişimlerini adeta gizlemektedir.İsrail siyonizm ideası ile Filistin topraklarında genişletilmiş işgal politikalarını devamlı sürdümekte ve uluslararası camia’nın hiçbir zaman yorumlarına dahi tahammül edememektedir. İsrail politikası yıllardır sözde “israil’in güvenliği ve gelecek kaygısı ” adına şekillendirilmiş ve siyonizm ideası adına Filistinlileri teşhir ve topraklarından çıkarma eylemlerini büyütmeye devam etmektedir. İsrail, Filistin topraklarında uygulamış olduğu ve uluslararasıarena’ya yadığı katliam politikasını yıllardır ört pas ederek bugünlere kadar gelmiştir. Dünya’nın neresinde olursa olsun Filistin devletine katkı sağlamışolan hareket ve islami cihad liderlerine karşılık gizli istihbarat servisi eski adı ile Shin Bet yeni adı ile MOSSAD olan infaz eylemlerini ciddi titizlik ile gerçekleştirmiş ve Filistin davasına hayatını veren binlerce mücahid’e farklı seçenekler ile uluslararası kamuoyu önünde hiç çekinmeden bu kişiler üzerinde infaz kartını bırakmıştır. İşgale karşı zayıf bir davranış gösteren Arap ülkeleri tam anlamı ile israil’e karşılık diğer etkenlerden dolayı hiçbir şekilde bir güç kullanımına doğru gitmemiştir. Gelişen durumlar içerisinde bölgedeki Arap ülkeleri ile israil arasında savaşlar olmuşsa da israil’i yıldıramamış ve gücünü zayıflatamamıştır.İsrail-Lübnan (Hizbullah) savaşı israil’in elindeki gücününde bir şekilde artık güç gösterisinden ziyade monarşi rejimini sahiplenerek orduyu etkisiz bırakma taktiği yıllarca tutmuştur. Bu taktiği Mısır’da eski devrik lider Mübrak zmanında görmekle birlikte, Libya’da Kaddafi döneminde de görmüş bulunmaktayız. Acı veren bir durum ise Ürdün Kral 2.Abdullah ile israil arasındaki bu sıkıdostluk Filistin ve Arap davasının direncini zayıflatmaktadır. İsrail adına ise nefret ve suç liderlerine karşı bir güven kazanımı doğurmaktadır.

                      İsrail Güçleri Cuma Namazı için Filistinlilere ve Mescid-i Aksa'ya saldırdı.

1"Onlar gasıp durumundadırlar. Dışarıdan gelip Filistin'i gasp etmiş, oranın ahalisini öldürmüş veya zorla yurtlarından çıkarmışlardır. Hal böyleyken bu işgale karşıdirenmenin bazı din bilginlerinin gözünde suç ve terör olarak görülmesi nasıl mümkün olabiliyor? Bazı din bilginleri vakıa fıkhını (şartlara göre hüküm çıkarma ilmini) bilmiyorlar. İsrail toplumunun tamamının asker toplum olduğunu, içinde sivillerin bulunmadığını bilmiyorlar. O toplumun erkekleri de kadınlarıda seferber haldedirler. Hepsi işgalin askerleridir."
2 “Bazı din bilginlerinin, mücahitlerin yanında yer almaları, onlara destek ve güç vermeleri, üzerlerindeki yükü hafifletmeleri, onları fedakarlığa ve şehadete teşvik etmeleri gerekirken onları küçük düşürme amacına yönelik fetvalar vermelerini büyük bir hayretle karşılıyorum." Kaynak: Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi Sözleri

Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder