Osmanlı’nın
yıkılışı ile birlikte Avrupa’da yaşayan binlerce musevi özellikle İngiltere’nin
öncülüğünde Orta Doğu’ya Filistin topraklarına yerleştirilme projesi tüm
hızıile uluslararası normlara karşı hayata geçirildi. Birleşmiş Milletler (BM)
kurulduktan 2 yıl sonra israil topraklarının sınırları da belirlenerek devlet
statüsünü aldı. Yeni kurulan Birleşmiş Milletler daha mevzuatları ve misyonu
ile tanışamamış iken israil’in devlet olarak tanınması gerçekleşti. 1948 yılında
israil devleti resmi olarak ilan edildi. Filistin’in komşuları olan Arap
devletleri bu duruma sertlik ile karşılık verseler bile görünmeyen ama bilinen
güçler tarafından bu tezat durum nihayetinde kabul ettirilmiştir. Avrupa’dan
Filistin’e yapılan musevi göçü Filistin’in himayesini devralan ingiliz
yönetimi’nin önderliğinde gerçekleşmiştir. Binlerce musevi’yi gemiler ile
Filistin topraklarına sevk etmek ve musevi’lerin ne amaçla Filistin’e
getirildiği de her geçen gün ayrıntıları ile anlaşılmaktadır. Yıkılan Osmanlı
devleti’nin yegane sahibi ve temsilcisi olan Türkiye Cumhuriyeti ile Arap
devletleri arasına girilerek Orta Doğu’da sorunlu bir yer oluşturma girişimi
başarı ile gerçekleşmiştir. İsrail projesi tam olarak tanımlanır ise Türkiye
Cumhuriyeti ile Arap devletleri arasına bir hançer gibi girmiştir. Siyonizm
hareketi’nin öncü liderlerinden Theodor Herzl, Max Nordau ve Chaim Weizmann
tarafından oluşturulan israil’in gelecek ve güvenlik denklemini masaya
yatırdıkları bu idea’nın gerçekleştirilme yeri tam olarak Afrika ve Kuzey
Amerika toprakları olarak ortaya konulan fikirlerdi. Siyonizm Nedir? Yoğun
baskı ve propaganda yolu ile zorunlu olarak Filistin toprakların’da Museviler
için yeniden bir vatan kurulmasına destek veren işgal ve işgalcilik tanımlarını
hedef belirleyen uluslararası Musevi siyasi hareketidir. Kaynak: Emre
AçıkelAyrıca belirtmek gerekir ise Amerika ve Kanada’da yaşayan binlerce
musevi vatandaşı siyonizm ideasını hiçbir zaman benimsememişler ve Filistin
topraklarıüzerindeki bir israil devletini halen tanımamaktadırlar. Çünkü Kanada
ile Amerika toprakları arasında kalan bölge Musevilerin yıllardır arzuladıkları
ama gerçeklerin yıllar içinde çarpıtıldığı ana yurtlarıdır. Orta Doğu’da hak
iddaa eden ve vaad edilmiş topraklar denilen bu bölge musevilerin ana vatanları
olmadığı gibi bugün bütün israilli liderler ve politikacılar tarafından da
ciddi olarak bilinmektedir. İngiliz yönetiminin yurt arayan musevilere farklı
yıllarda Arjantin, Kıbrıs, Sina ve Uganda’yı kendilerine vatan seçmelerinde öncülük
etmişlerdir. İngilizlerin dünya üzerindeki hajkimiyet kurduğu yönetim
politikalarında tarih adına yanlış adımlar attığı da açıkça gün yüzündedir.
Siyonizm ideaı’na farklı bir yönden bakarsak eğer, Amerika’da bulunan etkili
lobiler, Haham kongrelerinde alınan kararlar doğrultusunda siyonizm
hareketi’nin yurt gösterdiği Afrika ve Kuzey Amerika toprakları niyetine
karşılık Filistin’in kendi toprakları olduğunun propagandasını yapmışlardır.
Siyonizm ideası git gide farklı amaca yönelmiş ve zorunlu olarak Filistin
toprakları içerisinde yurt oluşturma çabasına girmiştir. İsrailli liderlerin ve
israil projesini yürüten kişilerin Orta Doğu’da kendileri için bir yurt ve
vatan kavramı hiçbir şekilde olmamıştır. İsrail projesi bölgedeki Arap
ülkelerin güvenlik politikalarını doğrudan etkilemiştir.İsrail projesi devreye
girdiği andan itibaren Orta Doğu bölgrsinde ve Kuzey Afrika topraklarına
müdahil olan kısımda her zaman güvenlik stratejisi ekonomik ve kültürel
strateji’den her zaman daha önemli olmuştur. Arap milliyeti açısından ve bölge
refahı açısından birinci derece güvenlik sorunlarıdoğurmuştur. Bu kelimeleri
israilli liderlere ve politikacılara yönelttiğiniz takdirde ya anti-semitik
olursunuz ya da israil’in güvenliğini tehdit eden bir savaş yanlısı. Halbu ki
toprakları ve sınırları işgal politikasına yönelik kurulmuş bir oluşum hiçbir
zaman ve hiçbir şekilde güvenlik politikası ve kaygısı bitemez. Filistin
toprakları üzerine nefret ve kin dolu bir israil projesi’ne en büyük tepki ise
tarihini bilen ve yargılama cesaretini yakalamışolan ve israil’e gitmek
istemeyen Museviler olmuştur. İsrail’de yaşayan museviler sadece siyonizm
ideasını benimseyenler değil, birçok görüşü benimsemişolan ultra ortodoks,
ortodoks, radikal ve milliyetçi kesimlerin olduğunu da bilmeliyiz. Dünya
üzerindeki Yahudi sayısına bakarsak eğer; En büyük Yahudi
cemaati 5.3 milyon gibi bir sayıyla ABD`de yaşamaktadır. Bazı demograflar,
ABD`nin \"genişletilmiş Yahudi nüfusunun\" çok daha yüksek olduğunu
ve 6.5 -7 milyona ulaştığına inanıyorlar ve böylelikle ABD`deki Yahudi cemaati
israil`i aşarak en büyük cemaati oluşturuyorlar. Yahudilerin yoğun olarak
yaşadığı bölgeler sayısısırasına göre şöyle: Fransa (600 bin), Kanada (390
bin), İngiltere (350 bin), Arjantin (280 bin), Rusya (228 bin), Avustralya (120
bin), Almanya (118 bin), Brezilya, Ukrayna ve Güney Afrika (Her ülkede yaklaşık
100 bin). Kudüs'te bulunan İbrani Üniversitesi'nde demograflar tarafından
yürütülen araştırmaya göre, geçen yıl dünyadaki Yahudi nüfusu 13 milyon 750 bin
kişiye ulaştı. Bu sayının yüzde 43'ü israil'de, geri kalanı başta ABD olmak
üzere çeşitli ülkelerde yaşıyor. Kaynak:http://www.timeturk.com/tr/2012/11/11/dunyadaki-yahudi-nufusu-ne-kadar.html
Yahudiler,
Avrupa’dan Filistin’e Gemiler İle Göç Ederken
Şimdi
duyacaklarınız belki sizlere çok uçuk bir yaklaşım ve görüş gelebilir ama
Musevilerin dünya üzerinde birçok ülke de ikamet ettiklerini biliyoruz.
Rakamlarda da görüldüğü üzere en çok Yahudi yani Musevilerin yaşadığı ülke
Amerika’dır. Amerika ekonomik ve lobi olarak ülkesinde barınan milyonlarca
Musevi vatandaşını çıkartma projesini dahi gerçekleştirmek ile karşı
karşıya’dır. Tabi ki bu hiçbir şekilde söylenemeyen ama var olan durumdur.
Amerika’yıyöneten birçok kişi Musevi vatandaşlarını hiçbir şekilde “return back
to your home” (evinize geri dönün) dünya kamuoyuna cesaretli bir şekilde bu
cümleyi söyleyemeyeceğinden farklı topraklarda yaşama mücadelesini
sürdürmelerinde etkili politikalar yürütmektedirler. Amerika topraklarında
yaşayan milyonlarca Musevi’ye gerçek vatanınız burası diyemeyeceğinden Orta
Doğu politikalarında israil adına konuşan en önemli etkili ülkedir. Amerika
Orta Doğu’daki gelişmelerden hiçbir şekilde habersiz olmayacaktır. Biraz
bilim-kurgu gibi gelen bu cümlelerim aslında varlığı her zaman hissedilen ama
hiçbir zaman söylem olarak geçmeyecek gizliliktir. Gerçekleri söylemek ve
kabullenmek ne kadar hayalperest gibi görülse de geciken bu durum için
tartışmak da o kadar gerçekçi ve akılcı bir tutumdur. Geçmişte birçok Amerikan
başkanı israil’i sarsılmaz müttefik olarak tanımlar iken bunu söylemelerindeki
amaç Filistin toprakları üzerinde oluşturulan israil devletinin büyümesini
görmek ve emekleme safhasını atlamasını beklemektir. Büyük güç kavramı gelişen
dünya düzeninde stratejik bir öneme sahip iken adeta güç dengeleri arasında
sıkışan bir kavramada yol açabilmektedir. Bugün Amerikan varlığı israil
projesine karşılık yetersiz bir izlenim yaratsa da meydan da var olan Amerikan
gücünün aslında israil gücünü oluşturma çabasıdır. Bu yüzden israil projesi
yıllardır doğrudan ve açıkça Amerikan politikaları ile büyütülmüş fakat
gerektiğinde de karşıt bir politika ile karşı karşıya bırakılmış dengesiz bir
güç dönüşümüdür. Amerika’ya giden israil başbakanlarıve cumhurbaşkanları
Amerikan senatosunda Amerikan Başkanından bile en çok alkışı ve dakikalarca
ayakta alkışlanan liderlerdir. Oluşturulan israil projesi her anlamı ile Arap
milliyetine karşılık kurulmuş, Arap milliyetinin hegamonyalaşma devrini
başlatma adımlarıdır. Bugün israil-filistin meselesine bakış geçmişteki
bakışlar ile çok farklıdır. Bir yanda Gazze ayakta kalma çabası ile mücadele
ederken diğer yanda Nablus’taki Filistinliler israilşovenizmine karşı direnç
göstermektedirler. Dünya medyasın’da pek alışık olmadığımız israil karşıtı
propaganda yayınları her geçen Filistin davasını sahiplenen kişiler ile birlikte
artık yayınlamaya mecbur bırakılmaktadır. İsrail yıllarca kollarda beslenen ve
şımarık bir çocuk edası ile büyütülmüş ama etrafına vereceği zararın çok büyük
olacağı da gün be gün ortaya çıkmıştır. Siyonizm ideası israil’in uyguladığı
nefret ve sorun çıkarma girişimlerini adeta gizlemektedir.İsrail siyonizm
ideası ile Filistin topraklarında genişletilmiş işgal politikalarını devamlı
sürdümekte ve uluslararası camia’nın hiçbir zaman yorumlarına dahi tahammül
edememektedir. İsrail politikası yıllardır sözde “israil’in güvenliği ve
gelecek kaygısı ” adına şekillendirilmiş ve siyonizm ideası adına
Filistinlileri teşhir ve topraklarından çıkarma eylemlerini büyütmeye devam
etmektedir. İsrail, Filistin topraklarında uygulamış olduğu ve
uluslararasıarena’ya yadığı katliam politikasını yıllardır ört pas ederek
bugünlere kadar gelmiştir. Dünya’nın neresinde olursa olsun Filistin devletine
katkı sağlamışolan hareket ve islami cihad liderlerine karşılık gizli
istihbarat servisi eski adı ile Shin Bet yeni adı ile MOSSAD olan infaz
eylemlerini ciddi titizlik ile gerçekleştirmiş ve Filistin davasına hayatını
veren binlerce mücahid’e farklı seçenekler ile uluslararası kamuoyu önünde hiç
çekinmeden bu kişiler üzerinde infaz kartını bırakmıştır. İşgale karşı zayıf
bir davranış gösteren Arap ülkeleri tam anlamı ile israil’e karşılık diğer
etkenlerden dolayı hiçbir şekilde bir güç kullanımına doğru gitmemiştir.
Gelişen durumlar içerisinde bölgedeki Arap ülkeleri ile israil arasında
savaşlar olmuşsa da israil’i yıldıramamış ve gücünü
zayıflatamamıştır.İsrail-Lübnan (Hizbullah) savaşı israil’in elindeki gücününde
bir şekilde artık güç gösterisinden ziyade monarşi rejimini sahiplenerek orduyu
etkisiz bırakma taktiği yıllarca tutmuştur. Bu taktiği Mısır’da eski devrik
lider Mübrak zmanında görmekle birlikte, Libya’da Kaddafi döneminde de görmüş
bulunmaktayız. Acı veren bir durum ise Ürdün Kral 2.Abdullah ile israil
arasındaki bu sıkıdostluk Filistin ve Arap davasının direncini
zayıflatmaktadır. İsrail adına ise nefret ve suç liderlerine karşı bir güven
kazanımı doğurmaktadır.
İsrail
Güçleri Cuma Namazı için Filistinlilere ve Mescid-i Aksa'ya saldırdı.
1"Onlar
gasıp durumundadırlar. Dışarıdan gelip Filistin'i gasp etmiş, oranın ahalisini
öldürmüş veya zorla yurtlarından çıkarmışlardır. Hal böyleyken bu işgale
karşıdirenmenin bazı din bilginlerinin gözünde suç ve terör olarak görülmesi
nasıl mümkün olabiliyor? Bazı din bilginleri vakıa fıkhını (şartlara göre hüküm
çıkarma ilmini) bilmiyorlar. İsrail toplumunun tamamının asker toplum olduğunu,
içinde sivillerin bulunmadığını bilmiyorlar. O toplumun erkekleri de
kadınlarıda seferber haldedirler. Hepsi işgalin askerleridir."
2 “Bazı din bilginlerinin, mücahitlerin yanında yer almaları, onlara destek ve güç vermeleri, üzerlerindeki yükü hafifletmeleri, onları fedakarlığa ve şehadete teşvik etmeleri gerekirken onları küçük düşürme amacına yönelik fetvalar vermelerini büyük bir hayretle karşılıyorum." Kaynak: Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi Sözleri
2 “Bazı din bilginlerinin, mücahitlerin yanında yer almaları, onlara destek ve güç vermeleri, üzerlerindeki yükü hafifletmeleri, onları fedakarlığa ve şehadete teşvik etmeleri gerekirken onları küçük düşürme amacına yönelik fetvalar vermelerini büyük bir hayretle karşılıyorum." Kaynak: Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi Sözleri
Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış
olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder