14 Mart 2013 Perşembe

Hizbullah, Lübnan ve İsrail için “Détente” Oluşturulabilir mi?

Lübnan’ın tarihi ve dini açıdan Orta Doğu’nun yükselen ülkesi olmakla birlikte zorlu senaryolara maruz kalan hassas dengeler ile yürütülen bir Arap ülkesi’dir. Osmanlı’nın yıkılışı ile birlikte bölgede siyasi ve demografik birçok etkenler üretilen yapısında radikal değişikliklere gidilmesine karşılık direnen bir ülke olmuştur. Siyasi yapısında Müslüman ve Hristiyan toplulukların yönetim ve idare biçimlerinde uzlaşamaması Lübnan adına ilerleme döneminden ziyade gerileme dönemini yaşamıştır. Etnik yapısında Şii, Sünni, Dürzi, İsmaili, Alevi (Nuseyri), Maruni Katolik, Rum Ortodoks, Rum Katolik, Ermeni Ortodoks, Ermeni Katolik, Süryani Katolik, Süryani Ortodoks, Roman Katolik, Keldani, Asuri, Kıpti, Protestan’ları barındıran bir ülke’dir. Orta Doğu’da gelişen bölgesel konularda meselelere doğrudan taraf olmayı pek fazla kabul etmeyen bir ülke olmuştur. Fakat Lübnan idari ve yönetim sorunlarına ilave olarak dinsel kutuplaşmanın merkeziyeti olmuştur. 1975 yıllarında başlayan Lübnan iç savaşı tam 15 yıl sürmüş ve 1990 yılların sonuna dek istikrar ve barış ortamı kurulamamıştır. 1948 yılında Birleşmiş Milletlerin (United Nations) hızlı bir şekilde israili tanıması ile Arap-israil çatışması adeta bölge ülkelere ve bölge ülkelerin siyasi, demografik, kültürel ve ekonomik olarak doğrudan etkilemiştir. Mısır, Ürdün, Suriye ve Filistin’in israil’e karşı başlattığı savaş hem Filistin meselesini hemde Filistin’in işgal edilmesini gündeme getirmiştir. Arap ülkelerin israil karşı savaş ilan etmesi ile birlikte git gide Filistin toprakları haritada değişmeye başlamış ve israil toprakları hızlı bir şekilde büyüme doğru gitmiştir. Filistin meselesinin bölgesel bir sorun olma yolundaki serüveni israil’in illegal bir proje ile Orta Doğu’ya hassas olan bu bölgeye uygulanmıştır. Filistin meselesi derinleştikçe Arap ülkeleri içerisinde bu meseleninde sahiplenilmesi artık birinci görev olmuştur. Filistin’in işgal edilmesi ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kurulmuş, israil işgali ardından çevre ülkelere giden Filistinliler mülteci konumuna düşmüşleri ve bu halkın tek resmi savunucusu olmuştur. İsrail işgali ile birlikte Filistin içerisine ve Filistin’i savunmak adına oluşturulan direniş hareketleri’nin temsili olarak uluslararası arena’da tanımaması ardından Arap ülkeleri bu gibi direniş hareketlerin Filistin için resmi bir hareket olduğunu kabul etmişlerdir. Filistinliler her geçen gün mülteci konumuna düşerken israil kuruluşu ve işgal genişletme politikası’da devam etmiştir. Filistinliler çoğunlukla Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarına göç etmiş ve buralarda güvenli kamplar statüsünde kalmışlarsa bile israil’in her zaman birinci hedefleri olmuşlardır. İsrail’in Filistin devletine karşılık saldırgan ve işgalcilik hedefleyen politikaları Lübnan’a da uygulanmış ve İran devriminden etkilenen hareket sahipleri Hizbullah hareketini kurmuşlardır. Bölgede fikir birlikleri git gide ideolojik ve mezhepsel bir örgütleşmeye doğru gitmiştir. Hizbullah Irak ve İran menşeli Şii mezhepi ile İslam dinini Lübnan topraklarında yaygınlaştırmayı hedef olarak belirlemiş ve israil’e karşı direnç ve direniş hareketi olarak uluslararası arena’da meydana çıkmıştır. İsrail’in tahrik ve işgal politikalarına karşı bölgedeki ülkelerin israil ile ilişkilerinin sıfır düzeyde olması ve her an savaş çanlarının çalmasına gebe olmuştur. Lübnan’a her defasında saldıran ve topraklarını Hizbullah’ın illegal faaliyetlerde kullandığını kabul ettirmek isteyen israil günü geldiğinde Lübnan’ı ve Filistinli mülteci kamplarını bombalamıştır. İsrail’in kendince kabullendiği güvenlik politikası konusu ve Abd desteği ile bölgedeki varlığını sürdürebilmesi için topraklarının güvenliğini ve genişlemesini süratle sürdürmüştür.
                                            Lübnan Haritası Kaynak: http://www.nationsonline.org/
Bölgesel denklemde israil’in saldırganlığına karşı mezhepsel bloklaşma taktiği adeta tutmuş ve Suriye, Lübnan, Irak ve İran politikalarına da etkisi olmuştur. Sünni ve Şii ayrımına itilmiş olan yönetimler bölgesel konuların takibinde ve faaliyetlerinde israil’in kullandığı kozu kendi lehlerine ilerleme olarak kaydetmişlerdir. Suriye, Lübnan konusunda her zaman politik ve siyasi olarak lider konumunu hiçbir zaman bırakmamış son 3 yılda Suriye içerisinde yaşanan iç savaş ile birlikte etkili birliktelik zayıflamıştır. Müslüman-Hristiyan sorunu, Refik Hariri suikastı ve 2006 Lübnan-israil savaşı ile birlikte Lübnan içerisinde ve parlamentosunda Hizbullah hareketi adına suçlamalar yöneltilmiş ve dış kaynaklar tarafından Lübnan’ın büyümesinde her zaman bu sorunlar ortaya dökülmüştür. Lübnan içerisinde istikrar’ın sağlandığı anda Hizbullah hareketi’nin güçlendiği anda bu gelişmeler sadece israil adına bir dezavantaj oluşturmaz, Abd ve israil politikasına yakından ve uzaktan destek verenleri de etkiler. Lübnan-israil savaşında her iki halkta bu savaşın ne için olduğunu düşünürken siyonizm ideası uğruna katledilen binler sivil Lübnanlı ve onlarca israil askeri. İsrail içerisinde Lübnan’a savaş açılmasının yersiz olduğu her platformda dillendirilmiş ve sendikalaşmalar dahi başlamıştır. Lübnan’a karşı başlatılan bu hırs savaşı adeta israilli işçiler’in “Artık bir sınırı var” sloganı ile yanlış bir adım olduğunu siyonizm liderlerine ve siyonizmin esaretine kapılan kişilere anlatmalarına karşılık verilen en sert cevap israilli liderlerin yanlış politikalarına destek vermek zorunda kalan israilli işverenler “Artık bir sınırı var” sloganı ile birleşen hümanist ve cesur israilli işçileri işten çıkarmıştır. Lübnan-israil savaşında israilli astsubayların dahi Beyrut’un içlerine kadar ilerlemelerini anlam veremedikleri savaş sırasında israil topraklarına çekilme talepleri de belli olmuştur. Lübnan’a karşılık başlatılan ve topraklarının genişlemesi hedefi olan bu savaş israil adına taktiksel bir savaş’tır. Lübnan’ın güneyine kadar girilmiş ve Başkent Beyrut’a kadar gidilmek istenen ideolojik yıpratma savaşı israil için bir deneyim olmuştur. Hizbullah’ın ciddi direnişi ve saldırısı ile cevap alan israil Hizbullah hareketi’nin ne denli kuvvetli olduğunu da test etmiştir. Hizbullah’ın elinde bulunan İran ve Çin menşeli askeri malzemeler israil’in belini bir nebze bükmüştür. Fakat İsrail yıllardır istediği o topraklar üzerinde hakimiyetinin var olacağını da bölgedeki bütün Arap ülkelerine tekrar hissettirmiştir. İsrail güney Lübnan’ı doğrudan işgal etmiş ve 36 gün sonra barış anlaşması’da sağlanmıştır. Bu kadar hassas ve tehlikeli sınır oluşturan israil politikası her geçen Lübnan Ordusu ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü Askerleri (UNIFIL) açısından da git gide tehlik arz etmektedir. Sınır bölgesinde israil hamlelerine karşılık her zaman Hizbullah sert cevap vermiş ve Lübnan Hükümeti de artık israil saldırganlığının haddi aştığını belirtmiştir. İsrail’in bölgede birçok askeri faaliyette bulunduğu ve Hzibullah örütüne karşılık operasyonlar gerçekleştirdiği açıkça bilinmektedir. İsrail’in bu sıkı faaliyetleri bölgedeki dengeleri tekrar değiştirmek adına tahrik ve provakasyonel eylemlerin ilerleyen yıllarda geçekleşeceği de açıkça bilinmektedir. Lübnan Akdeniz havzasında doğal kaynakları olan Kıbrıs Ada’sı için yakın olan bir ülke’dir. Her yönü ile israil eski statüsü Ürdün’e bağlı olan Ürdün Vadisi işgal etmesinin kendi çıkarlarına olduğunu söylerken Lübnan’ın güneyi içinde kendilerinin güvenlikli bölge ilan etmeleri ve kaynaklarını kullanmalarını söylemesindeki amaçta aynıdır. Sina, Gazze, Güney Lübnan, Golan Tepeleri, Ürdün Vadisi ve Doğu Akdeniz sınırları israil için büyük hayati önem taşımaktadır. Fakat israil’in bu gibi idea’ları gerçekleştirme arzusu hiçbir Arap ülkesi tarafından sıcak bakılmamakla birlikte hiçbir zaman da kabul edilmemiştir. Bu kadar saldırgan ve nefret politikası üreten bir ülke ile Arap ülkeleri tarihini unutarak hiçbir şekilde israil ile bağlarını tazeleme yönünü düşünmemektedir. 1İsrail basını, Ehud Olmert’in siyasi hayatını bitiren en önemli etkenin 2006 yılındaki Hizbullah savaşında alınan yenilgi olduğunu ifade etti.” “Olmert’le ilgili olan her şey unutulur; ama 2. Lübnan Savaşı asla unutulmayacak” ifadesini kullanan Haaretz gazetesi, Başbakan Olmert’i İsrail’i 33 gün süren umutsuz bir savaşa sürüklemekle suçlayarak bu savaşın İsrail’i tarihinin en aşağılayıcı savaşı olduğunu yazdı.” 1 Kaynak: http://www.ydh.com.tr/HD5323_israil-basini--olmertin-siyasi-hayatini-hizbullah-savasi-bitirdi.html
Hizbullah, Lübnan ve İsrail konusunda taraflar arasında Détente oluşturulması yakın yüzyılda gündeme gelmeyecektir. Détente Ne demektir? 2rahatlama, yumuşama anlamına gelen sözcük küba füze krizinin ardından uluslararası ilişkiler literatürüne girmiştir.” 2 Kaynak: http://www.diplomasisozluk.com/nedir/detente
İsrail saldırgan ve haylaz politikası Orta Doğu’nun istikrarına karşı hedeflenen güçlü bir aşınma ve yıpratma projesidir. Önümüzdeki yıllarda israil Lübnan’ın hava, kara ve eniz sahası üzerinde yoğun bir yıpratma projesi gerçekleştirmeyi ve israilli yetkililerin yakında Lübnan savaşına hazır olun demeçleri de unutulmamalıdır. Lübnan topraklarına ve halkına yönelik bir kışkırtmacılık politikası bölgesel konulara daha da zarar vermekte ve israil’in lehine yaramaktadır. Suriye meselesi halihazır bir mesele fakat Lübnan ve Ürdün meselesi de eklenir ise bölgesel kaynama israil’in genişleme ve Filistin teşhiricliğini yürütmesi açısından rahatlaşacaktır.

Bu yazı geneli itibari ile araştırılmış olup, kaynakçaları ile yayımlanmış olarak EMRE AÇIKEL'e aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder